Erol BATTAL
Nurettin Topçu’nun İtibarı
Bu yazıyı bile isteye öğretmenler gününde değil, bugüne bıraktım. Çünkü öğretmenler gününde öğretmenlerle ilgili söylenen sözlerin, hep sahici olmayan, propagandaya dönük bir tarafları var.
Öğretmenlerle ilgili söylenecek yegâne sözün; onların ekonomik sıkıntılarını dile getirmekmiş gibi bir kabulden hareket edilerek, onlara ne kadar değer verildiğinin yegâne ölçüsü olarak; “onlara biraz daha fazla para verilsin” isteği oluşturuyor. Bunun en yakıcı, en acıtıcı tarafı ise; bu isteğin öğretmen onuruyla, saygınlığıyla ilişkilendirilerek sunulmasıdır.
Kuşkusuz öğretmenlerin gelirlerinin azlığı ile ilgili çok söz söylenebilir, günün koşulları dikkate alınarak maaşlarına daha fazla zam istenebilir. Bunun da yadırganacak bir tarafı olmaz. Yadırganması gereken nokta, öğretmen gelirleriyle itibarlarının ilişkilendirilmesidir. Bu meslek, tarihin hiçbir döneminde itibarını gelirinden almış bir meslek olarak saygınlık kazanmamıştır. Öğretmenlik, peygamber mesleği olması, peygamberlerin mirasçısı olması hasebiyle önemli görülmüş, saygı duyulmuş bir uğraştır. Onlara itibarlarını eğittiklerinin kazandıkları, kazandırmıştır. Yoksa geçmişinden beri öğretmenler, çok para kazandıkları, marka elbiseler giydikleri, pahalı arabalar kullandıkları için muteber sayılmamışlardır.
Öğretmenler de, öğretmenlik mesleği de bir itibar kaybı yaşanmıştır, bu doğrudur. Bunu inkâr etmek mümkün değildir. Ancak bu itibarsızlaştırma, kendiliğinden ve ekonomik kaynaklı olmayıp; bir politika olarak, bilinçli bir şekilde gerçekleştirilmiştir.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla birlikte; eğitime el atılmış, birçok köklü yapı ortadan kaldırılmış, öğretmenler arasında tam bir kıyıma gidilmiş, bu konudaki gayret, peyderpey çeşitli uygulamalarla sürekli hale getirilerek eğitim; bir ideolojinin ve ona uygun yaşam biçiminin yerleştirilmesinin aracısı haline dönüştürülmüştür. Bu kendi işlevinin ötesinde, bir araca dönüştürülme ameliyesi; eğitimi niteliksizleştirmiş, eğitimciyi de itibarsızlaştırmıştır. Eğitimle, eğitimciyle ve kökleşmiş eğitim kurumlarıyla bu oynama, hoyratça yöntemlerle gerçekleştirilmiştir. Eğitimi yozlaştırılırken ithal yöntemlere ve kurumlara başvurulmuş, yabancı danışmanlar, uzmanlar görevlendirilerek eğitim yabancı ajanlara teslim edilmiştir. Ve bugün yakındığımız birçok olumsuzluğun temelleri o günden atılmıştır. Öğretmenlik mesleğinin itibarsızlaştırılmasının nedenlerini eğitimin sorunlarından ayrı düşünmek mümkün değildir, ancak konuyu öğretmenlerle sınırlandırmamız gerekiyor.
Halkın kahir ekseriyetinin köylerde yaşadığı başlangıç dönemlerinde, buralarda itibar edilen, saygı duyulan kişiler; imamlar ve muallimlerdi. İnsanımızı dönüştürmeyi, başkalaştırmayı hedefleyenlerin, bu etki sahiplerini itibarsızlaştırmayı amaçlamaları kendileri açısından anlaşılır bir durumdur. Bu sebeple, öncelikle imam yetiştiren medrese kurumu Tevhid-i Tedrisat Kanunu çerçevesinde ortadan kaldırıldı ve 1940’ların sonuna kadar dini eğitim her şekliyle yasaklandı. 1950 seçimleri öncesi, din eğitimi adıyla sadece “cenaze kıldırabilen adamlar yetiştiren kurslara” müsaade edildi. Buradan yetiştirilenler; bilgisizlikleriyle, görgüsüzlükleriyle halkın tepkisini çekti ve bu manadaki imamlar itibar sahibi olamadılar.
Bununla beraber Cumhuriyet döneminin ilk öğretmen kıyımı 1920’li yıllarda gerçekleştirilerek; halkın itibar ettiği, değer verdiği muallimler görevlerinden uzaklaştırıldı. Eğitim; “eğitmen” denilen, hiçbir formasyonu olmayan kişiler aracılığıyla yozlaştırıldığı gibi eğitmenlerde halk tarafından asla kabul görmemişlerdir. Daha sonraki yıllarda kurulan Köy Enstitüleri’nde yetiştirilen “köy öğretmenleri” eğitmene, muallim beye, öğretmene duyulan saygıya son baltayı indirmiş ve öğretmenin saygınlığını sıfırlanmasına neden olmuşlardır. Buralardan yetişen köy çocukları, batılı yaşam tarzının özentisi içerisinde kişiliksizleştirilerek; kendi köylülerinin değerleriyle mücadeleye girmiş, köylülere baskı uygulamış, ve köylünün devlet adamı olarak korktuğu; ama hiçbir zaman saygı duymadığı insanlar haline gelmişlerdir.
Köy Enstitülülerin yarası kapatılıp mesleğin onurunda tedaviye gidildiği dönemlerde; ikinci öldürücü darbe 1970’li yıllarda indirilmiş 40 günde, 3 ayda öğretmen adıyla ideolojik aygıtlar yetiştirilip, köylere salınmışlardır. “Kırk günde kabak yetişmezken, öğretmen yetiştirilmesi” tepkileri, peşinden bu kişilerin ideolojik tavrıyla birleşince, mesleğin itibarı yeniden onarılmaz yaralar almaya başlamıştır.
Bütün bunları görmeden; peygamber mirasçısı olarak anılan meslek sahiplerinin onurlarını parayla değerlendirmek, bu mesleğe yapılacak en büyük saygısızlıktır. Mahir İz, Nurettin Topçu, Cemil Meriç zengin oldukları, çok para kazandıkları, lüks arabalara binip, marka elbiseler giydikleri için mi itibar sahibiydiler. Hâlbuki bunları ve ismi sayılacak daha binlercesinin itibarlarını değil parasızlık; devlet baskısı, sürgünler, meslekten uzaklaştırmalar bile ortadan kaldıramamış; hatta bu öğretmenler, kendi onurlarını dimdik ayakta tuttukları gibi, okuttukları öğrencilere bile onur kazandırmış, onları da itibarlı insanlar kılmışlardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.