Prof. Dr. Recep Dikici
SURİYE’DEKİ BAZI GÖNÜL SULTANLARI
İslâm târihi boyunca önemli idâre, ilim, kültür, ticâret merkezlerinden olan Şam şehri ve civârı hazret-i Ömer’in halîfeliği sırasında Hâlid bin Velîd ve Ebû Ubeyde bin Cerrah idâresindeki İslâm orduları tarafından fethedildi. Şam (Dımaşk) şehri Şam vilâyetinin merkezi oldu. Emeviler zamânında İslâm Devletinin hilâfet merkezi olan Şam şehri fevkalade bir önem kazandı. Başta Ümeyye Câmii olmak üzere birçok câmi ve medrese inşâ edildi.
Bir şehri değerli kılan unsurların başında, peygamber, sahabe ve evliyâ kabirlerinin bulunması ve tarihî eserlerin yer alması gelir. Bu bakımdan kabr-i şerîflerini Şam’da ziyaret ettiğim Muhyidîn-i Arabî’yi tanıtmakta yarar vardır.
Muhyiddîn-i Arabî’nin ismi, Ebû Bekir Muhammed bin Ali olup, künyesi Ebû Abdullah'tır. İbn-i Arabî ve Şeyh-i Ekber diye meşhûr olmuştur. Âilesi meşhûr Tayy kabîlesine mensuptur. Cömertliğiyle meşhûr Adiy bin Hâtem'in kardeşi Abdullah bin Hâtem'in neslindendir. 1165 (h. 560) senesinde Endülüs'teki Mürsiyye kasabasında doğdu. 1240 (h. 638) senesinde Şam'da vefât etti.
Tefsîr, hadîs, fıkıh, kırâat gibi pekçok ilimlerde büyük âlim oldu. Tasavvufta, Ebû Midyen Magribî, Cemâleddîn Yûnus bin Yahyâ, Ebû Abdullah Temim, Ebü'l-Hasan ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin rûhâniyetinden feyz aldı, yüksek derecelere kavuşup, meşhûr oldu. Mekke'de bulunduğu sırada Fütûhât-ı Mekkiyye adlı eserini yazdı.
Talebelerinden Sadreddîn-i Konevî şöyle anlatmıştır: "Hocam İbn-i Arâbî, geçmiş peygamberlerin ve velîlerin ruhlarından istediği ile rüyâsında veya uyanık iken görüşürdü."
Muhyiddîn-i Arabî hazretleri kendisinden yüzlerce sene sonra ortaya çıkacak olan telgrafın çalışma tekniğini bildirdi. Edison'u (1847-1931) dahi "Üstâdım" demek mecbûriyetinde bıraktı. Fâtih Sultan Mehmed Hanın İstanbul'u fethedeceğini, Yavuz Sultan Selîm Hanın Şam'a geleceğini keşf yoluyla haber verdi.
Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, Şam'da, kalbi para sevgisiyle dolu bir grup kimseye; "Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır." dedi. Orada bulunanlar bu sözü anlayamadılar. 1240 (h. 638) Rebîu’l-âhir ayının 28. Cumâ günü, yetmiş sekiz yaşında iken Şam'da fânî dünyâdan âhirete irtihâl etti. Sâlihiyye'de defnolundu. Şam halkı, onun büyüklüğünü anlayamadıkları için kabrinin üzerine çöp döktüler. Osmanlı SultânıYavuz Selîm Hân Şam'a geldiğinde; "Sin, Şın'a gelince, Muhyiddîn'in kabri meydana çıkar." sözünün ne demek olduğunu anladı. Kabrini araştırıp buldurdu. Çöpleri temizleterek, kabrin üzerine güzel bir türbe, yanına bir câmi ve imâret yaptırdı. Ayrıca Muhyiddîn-i Arâbî'nin vefâtından önce ayağını yere vurarak, "Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır" buyurduğu yeri tesbit ettirip, orayı kazdırdı. Orada küp içinde altın çıktı. Bundan, "Siz, Allahü teâlâya değil de, paraya tapıyorsunuz" demek istediği anlaşıldı.
Osmanlı Devletinin yetiştirdiği âlimlerin en büyüklerinden olan şeyhülislâm İbn-i Kemâl Paşa hazretleri, İbn-i Arabî hakkında sorulan bir suâle şöyle cevap vermiştir: "Kullarından sâlih âlimler yaratan, bu âlimleri peygamberlerine vâris kılan Allahü teâlâya hamd olsun. Dalâlette olanlara doğru yolu göstermek için gönderilen Muhammed Mustafâ'ya, O'nun Ehl-i beytine ve dînimizin emirlerini tatbikte gayretli olan Eshâbına salât ve selâm olsun. Ey insanlar, biliniz ki; Şeyh-i âzam âriflerin kutbu, muvahhidlerin imâmı, Muhammed bin Ali ibni Arabî et-Tâî, kâmil bir müctehid, fâzıl bir mürşîd, hayret verici menkıbeler, garip hârikalar sâhibi bir âlimdir. Çok talebesi olup, âlimler, fâzıllar indinde makbûldür. İbn-i Arabî'yi inkâr eden hatâ etmiştir. Hatâsında ısrâr eden sapıtmıştır.” Allahü teâlâ şefaatına nâil eylesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.