Nurhan Bahçe GENÇ

Nurhan Bahçe GENÇ

Cimrilik

Dar bir zamanda yazmaya oturunca ne yazsam ki diye düşündüm. Aylardan Haziran, hadi diyelim Temmuz’a ramak kalmış. Sıcak havanın insanı sıkan, bunaltan harareti altında, aklıma cimrilik yazmak düştü.

Cimrilik, ne çok çağrışım yaptı beynimde. Ben de şaşırdım.

Gözüme takılan bir ayeti kerime; “Deki; Eğer Rabbinin rahmet hazinesine siz sahip olsaydıız, harcanır korkusuyla kıstıkça kısardınız. Zaten insan (tabiatı gereği) çok cimridir.” İsra/100. İsabetli bir konu seçtiğimi düşünerek sevindim.

Yaşarken ne çok cimriliklerle karşılaşıyor ya da farkına varmadan, tam ortasına düşüyoruz.

Yine kur’an-ı Kerimde Beled suresi 11-12. Ayetlerde de mealen; “ama o sarp geçidi geçmeye katlanmadı...” diye bahsedilen şeyin cimrilik olduğu anlatılıyor tefsirlerde. Rabbimizin, insan ruhunun aşamadığı en dik yamaç ve ya sarpgeçit olarak tavsif ettiği handikapı cimrilik. İnsanoğlunun en çok yıkıldığı, kaybolduğu zaafı cimrilik.

Bu konuda Sadi diyor ki; “Altın madenden kazmakla, cimrinin elinden mal canını almakla çıkar”

Türkçe karşılığı, eli sıkılık, pintilik, ihsan ve kerem sahibi olmanın zıddı olup, başkasına verilmesi gereken bir hakkı vermemek veya bir engel çıkartmak anlamlarına geliyor.

Bizde ne varsa vermek yani. Ne yok ki?

Allah’ın lütfü bir beden var, aklıyla, fikriyle. Ağzı, kulakları, eli, ayakları, yüzü, mimikleri ile.

Bu insan aletleri ile ne yapabiliyorsak sadakasını vermek gerek.

Bizim çocukluğumuzda genç kızlar kanaviçe, dantel yaparlardı. Belki sevdalarını, acılarını, hasretlerini diyeceklerini ve diyemediklerini işlerlerdi. Modelini tabiattan çiçekten, böcekten alırlardı ama modelinden bir başkasında olsun istemezlerdi. Bunu garipserim hala. Ne olacak ki aynı olsa. Aynı elbiseden, ayakkabısının benzerinden kimsede olmasın ister bazıları da. Bencillik değil mi?

Halbuki herkesin duygusu kendine özel, herkesin elbisesi vücudunda farklı durur. Bu düşünceler bana hap hastalıklı gelirdi. Hala da öyle.

Paylaşmıyoruz, belki de öğretilmedi. Benim tanıdığım bir çok köy kadını gülümsemeyi bilmiyordu. Belki de ayıp, günah denmişti. Gülümseme insan yüzünü apaydınlık yapar, mutluluk alametidir. Bir doktor arkadaşım hasta çocuk gülmez, gülümsüyorsa iyi olacaktır, çünkü çocuk maskesiz ve objektiftir. Hissettiği neyse öyledir demişti. Üzerinde düşünülesi bir cümle.

Cimriliğin türlü çeşitli halleri var. Kimi fikrini saklar, kimi ilmini. Bir büyüğümden duymuştum, evrensel olması gereken bir cümle; ‘Herkes bildiğinin öğretmenidir’ demişti üzerinde bir kaç gün akıl mütaalası yapıp, haklı bulup kabul etmiştim.

Etrafımız, işlerimizi zorlaştıranlarla dolu. Halbuki Efendimiz (sav) ‘ Kolaylaştırın zorlaştırmayın’ dememişmiydi?

Bizim zorumuz ne, neden çelikten duvarlar örüyoruz? Bunları yazan olarak ben, okuyanlar olarak sizler bu soruyu önce kendimize sormalıyız her daim, kimin arısının kovanına çomak sokuyoruz, kimin acısını körüklüyoruz, kime yol oluyor, kime yar oluyoruz bakmalıyız.

Ahiret inancı olan insan nasıl kötü olabilir diye çok sorgulamışımdır. Şeytan ve nefis tabii ki durmaksızın karşımızda türlü oyunlar oynuyor. Öyle dünya arenası, hep savaş. Kaçmak savaşı kazandırmıyor.

Bir kaç gün önce dinlenmek için oturduğum bir bankın ucundaki adamın konuşmalarını duydum gayri ihtiyari. Kulak hırsızlığı değil, zaten artık telefonlar sayesinde özel hayat diye bir şey yok, adam da saklama ihtiyacı duymuyor. Büyük ihtimal nasılsa tanımıyor diye düşünüyor.

Dedikodunun, hasedliğin bir erkek tarafından bu kadar dibine vurulduğu az konuşma duymuşumdur. İhtimal eşiyle konuşuyor. Nasıl bu kadar malı olabilir, bu makama nasıl geldi, üç tane evi nasıl aldı, bunlar ne yılanlar gibi insanı irrite eden bir yığın konuşmaya şahitlik ettim.

Sana ne diyesim geldi dönüpte. Sonra kendime dedim sana ne.

Sevgi ve güven cimrisiyiz. İnsan eşine, iş arkadaşına, komşusuna, akrabasına güven vermeli. Selam gibi, sözde kalmamalı, ben müslümanım, ben de senin hakların zayi olmaz, arkanı rahatça dönebilir, yanımda yürüyebilirsin imajı vermek bizden ne götürürür ki?

Kızım yeni işe başladıktan bir hafta sonraki ik tecrübesi şu idi. ‘Anne insanın iş arkadaşından asla dostu olmaz. Çünkü orada bir yarış ve rekabet var.’ Düşündüm ne kadar doğruymuş, ben uzun çalışma yıllarından sonra aynı fikre geldim. İlk göreve başladığım yıllarda benden önce başlamış bir arkadaş benim toyluğumu görünce; ‘Çok safsın iş ortamı kurtlar sofrasıdır, gözünü aç’ demişti, şimdi daha iyi anlıyorum.

Artık aile, akrabalık ilişkileri de tamamen verme değil alma ve menfaat ilişkileri üzerine yürüyor. Gördüğüm birçok örnek anne- evlat arasında bile zengin fakir ayrımı yapıldığını gösteriyor.

Paylaşamıyoruz, sevemiyoruz, güvenemiyoruz.

Güzel söz cimrisi, takdir cimrisi, onay cimrisi, teşekkür cimrisi, özür dileme cimrisi, hatamızı kabul cimrisi, güzelliği paylaşma cimrisi, doğruluk cimrisi, yara sarma, varlığımızı, dünyamızı paylaşma, velhasılı paylaşma cimrisiyiz.

Bir kişinin ahı bile arşı titretir.

“Bu dinin mensupları bu dine en çok zarar verenlerdir” cümlesi bir kitabın önsözünün ilk cümlesiydi.

Saflaşmak, arı duru hal için mücadele etmek zorundayız. Dünya yakılıp yıkılırken bir misyonumuz, bir duruşumuz olmalı, yeniden inanmalıyız.

Şair diyor ki; ‘İnsanlara güvenme menfaatleri için gelirler vecde

Haşa cenneti vaat etmeseydi, Allah’a bile etmezlerdi secde!”

Bir şaire bu cümleyi müslüman- insan yazdırmamalıydı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum