A.Kerim KARAAĞAÇ
ANNELER VE BABALAR EMANETİNİZİN FARKINDA OLUN
Çocuğunuza sınır koymayınız. Eğer çocuğunuzun kendine güvenmesini istiyorsanız bu hatayı yapmayınız. Tabii ki, ev, arkadaş ve okul konusunda belirli sınırları olmalıdır. Yalnız, oyun oynadığı arkadaşlara, saatlere, arkadaşlarıyla arasında olan anlaşmazlıklara mümkün olduğunca müdahale etmeyiniz. Arkadaş olunuz ama, otoritenizi de hissettiriniz. Eğer arkadaşlık sınırını ileri götürür, otoritenizi de koyamazsanız, bir müddet sonra sizi hiç dinlemeyebilir.
Çocuğunuzun karşısında kararlı ve tutarlı olunuz. “Evet” dediğiniz bir şeye “hayır” demeyiniz. Aynı şekilde “hayır” dediğinize de sonra “evet” demeyiniz. Çocuğunuzun yanında, sizin “evet dediğinize eşiniz de “hayır” , “hayır” dediğinize de evet demesin. Çocuğunuz karşısında siz ne kadar tutarlı ve karlı olursanız, onun kişiliğindeki tutarlılık ve kararlılık da o denli fazla gelişir.
Çocuğunuzun olumsuz davranışlarını sürekli eleştirmeyiniz. Olumlu yaptıklarını ön plana çıkararak ödüllendiriniz. Böylece öz saygı gelişecek ve kendine güveni artacaktır. Becerilerinin gelişmesi için okul ödevlerini kesinlikle siz yapmayınız. Birey olmalarını ve olgunlaşmalarını ancak bu türlü sağlayabilirsiniz. Siz bu tür meselelerde sadece geriden destek veriniz ki, sorumluluk almayı öğrensinler.
Çocuğunuzu asla kardeşleriyle, arkadaşlarıyla kıyaslamayınız. Bu kıyaslamalar aşağılık kompleksine güven kaybına sebep olur. Bunun yerine motive ediniz, yapabileceğini söyleyerek cesaretlendiriniz.
Ailelerde üzerinde durulması gereken önemli meseleleri birkaç paragrafla ele alalım.
Şükür ve kanaat, çok önemli iki ahlâki değerdir. Mutlu olmanın, çevreye mutluluk yaymanın belirgin iki özelliği şükür ve kanaattir. Kendini tanımanın, hayatı anlamanın, ümitvar olmanın, sevmenin sevilmenin vazgeçilmez iki şartıdır. Aynı zamanda kendinle, Allahüteala ile, toplumla ve tabiatla barışık olmanın göstergesidir. Fakat ne yazık ki, bu iki güzel kelime, günümüzde aşınmaya yüz tutmuştur.
Çocuklarımızda şükür ve kanaatle beslenen huzur dolu ve ferah bir kalp oluşturabilme çok önemlidir. Bu da, çocuk, aile ve çevre ekseninde olacaktır. Modern hayatın maddeye odaklanmış zihniyetiyle büyük oranda aşınan “şükür ve kanaat” i benimsetmek hiç de kolay olmayacaktır.
Olumsuz duygu olarak öfke de çok yaygındır ailelerimizde. Özellikle aile içi ilişkilerde sonuçları düşünülmeden sergilenebiliyor. Öfke içeren davranışlara şahit olarak yetişen çocuklar bu davranışları modelleyerek, bebeklik dönemlerinde oyuncaklarına, çocukluk dönemlerinde arkadaşlarına, evlendiklerinde ise eşlerine ve çocuklarına şiddet uygularlar. Böylece engellenemeyen bir kısır döngü ortaya çıkmış olur. Bu kısır döngüye son vermek için, öfkeyi oluşturan sebepler hakkında bilgi sahibi olmak, bu duygunun kontrol aşamalarını ve sonuçlarını öğrenmek gerekiyor. Dini ve psikolojik kaynakları taramak ve kültürümüze uygun alternatifli çözümlerle mutlu ve huzurlu bir aile kurmak gerekiyor. Gene, bu mesele de anne baba adaylarının sorumluluğundadır.
Çocukta görülen olumsuz davranışlar, ebeveyni çare arayışlarına yöneltir. Ancak, çoğu ebeveyn tam bu noktada, kendi kişisel gelişimiyle yüzleşerek, çocuğunda gördüğü olumsuz davranışların, kendisinin sergilediği yanlış tutumların sonucu olduğu gerçeğini kabullenmezler.
Çocukları doğru yetiştirmede belki de en önemli husus, bebek daha anne karnındayken işe başlamak ve onunla kurulan sağlıklı iletişim neticesinde, yaşanması muhtemel problemlerin önüne geçebilmektedir. Bu da çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiğine dair bir bilgi edinerek, çocuk eğitimi konusunda belli bir şuur seviyesine erişmekle gerçekleşecektir. Çocuklarda görülmesi muhtemel olumsuz davranışların önüne geçilebileceğini, ebeveynin doğru yaklaşımıyla iyiye dönüştürülebileceğini bilmeliyiz. Çocuğun öz saygısına zarar vermeden, söz konusu davranışı içten benimsemesi için uygulanacak pozitif disiplinin ne olduğunu bilmemiz gerekiyor.
“Normalde başarılı ama sınavlarda yapamıyor, sınav sırasında zamanı yetmiyor.” “Bilgisayar kurdu. Bilgisayarda her şeyi yapıyor ama, derslere gelince geç algılıyor. Ne yapacağımızı bilmiyoruz.” Artık günümüzde bu türden konuşmalara çoğu aile de şahit oluyoruz. Yerinde duramayan kıpır kıpır çocuklar, onlara tahammül etmeye çalışarak başarılı olacakları günü iple çeken anne babalar…. Okullaşmanın rağbet gördüğü çağdaş dünyada çocuklardan üstün akademik başarılar bekleniyor. Çocukların bir kısmı ise ellerinde olmayan sebeplerle bu beklentiye yeterli cevabı veremiyorlar. İşte hiperaktivitenin organik, fizyolojik, psikolojik, sosyoekonomik sebeplerin, duygusal zekânın, kitle iletişim araçlarının, tutarsız ebeveyn davranışlarının, müstehcen görüntülerin, beslenmenin, yanlış müziğin, bilinçsiz yapılan sporun ve oyunun da bu durumdaki çocukların gelişimleri üzerinde yan etkiler bıraktığını bilmemiz lazım.
Yanlış yönlendirmeler sebebiyle topluma canlılık vermesini beklediğimiz çocuklarımız, niçin daha hayatın başı sayılacak yaşlarında, merakları körelmiş, hevesleri tükenmiş haldeler? “Galiba ben bu derste başarılı olamam. Bu ödevim çok zor, bunu sen yapar mısın anne” gibi cümleler. Teknolojinin artması, çocuklarımızın yapacakları işe odaklanmalarını, belirledikleri hedefe ulaşmak için sarf edecekleri enerjiyi doğru biçimde kullanmalarını inkıtaya uğratıyor. Anne baba olarak, çocuklarımızı bütün bu kargaşa içinde doğru yönlendirmek ve hedefine koşar adım gitmelerini sağlamak bizlerin elinde.
Çocuklarımız bizlerin umudu, ailelerimizin neşesi ve en değerli varlığımız. Onların ahlâkının iyi olması, kişiliklerinin gelişmiş olması için her şeyi yapmaya hazırız değil mi? Fakat çocuklarımız büyüdükçe problemleri de büyüyor ve çoğumuz bu problemlerin üstesinden nasıl geleceğimizi bilemiyoruz. Disiplin ve hoşgörü arasındaki dengeyi nasıl kurmamız gerekiyor? Çocuğumuzu hangi durumlarda mükâfatlandıracak, hangi durumlarda cezalandıracağımızı bilmiyoruz. Kitabı nasıl sevdireceğimizi, kardeşini neden kıskanmaması gerektiğini, TV başından nasıl uzaklaştıracağımızı, ders çalışmayan bir çocuğu dersin başına nasıl oturtacağımızı öğrenmek ve canımız yavrumuza vakit geçirmeden uygulamamız gerekiyor.
Öfkeli kimselerin öncelikle kendilerini tanımaları işin başıdır. Eğitim sistemimizde yeni yeni üzerinde durulmaya başlanan değerler eğitimi, inşallah bir ufuk açacak eğitimcilerimize. Topluma yön verecek niteliklere sahip üstün zekâlı çocukların ve gençlerin, değerler ile ilişkisi ve değerlerin sağlıklı bir şekilde onlara kazandırılması, aynı zamanda toplumu da farklı, olumlu bir boyuta getirecektir.
Çocuklarımız, doğuştan dini kabule hazırdırlar, fıtraten öyle yaratılmışlardır. Onun için çocuklar, yaşına ve dönemine uygun bir tarzda anlatacağımız dini konuları hiç yadırgamayacak, hemen kabullenme eğilimi göstereceklerdir. İşte bu noktada çocuklardan önce büyüklerin ciddi bilgilenmeye ihtiyaçları vardır. Sesinizin tonundan tutunuz, seçeceğiniz kelimelere, kuracağınız cümlelere ve önemlisi de yerinde sunacağınız bilginize göre etkileyebileceksiniz karşınızdakini. Tabii ki, çocuğunuzun da bu anlatımları dinlemeye hazır olduğunu bilmelisiniz. Siz de, size düşeni, fırsatı kaçırmadan en ince teferruatına kadar anlatmaya başlamalısınız. Gaye, Rabb’imizi tanıtmak gibi, hem samimi, hem de mukaddes bir görevi ifa etmektir. Bizim için bir sınav başlamıştır. İnsan hayatında ihmale gelmez ve vazgeçilmez bir yeri olan çocukluk dönemi eğitiminde babalara, annelere, okul öncesi ve ilkokul öğretmenlerine büyük iş düşüyor.
Bu zamanda anne baba olmak, yaşadığımız zamanın bize sunduğu şartlarda günden güne zorlaşmakta. Ancak, çocuğunun değişen şartlar içindeki ihtiyaçlarının farkına varan ve kendilerini yenileyebilen ebeveynler için, bu zorluklar kolaylıkla aşılabilmektedir. Modern zamanın anne babalarına sesleniyorum; çocuk eğitiminin en temel ayağı “din eğitimidir”, bu alanı öncelikle sizlerin iyi bilmesi gerekir.
Çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak isteyen ebeveynler, her durumda onlarla iletişim halinde olmalılar. Sıkıntılı ve sorunlu zamanlarında doğru tartışma metotları bularak, sonuçta hem çocuğun, hem de anne babanın kazanacağı neticeler elde etmek önemlidir. Aksi takdirde yaşanan her tartışma sonunda, konuşulamayan duygular, cezalarla ortaya koyulan güçler, bağrışma ve azarların her biri, çocukla ebeveyn arasında duvarlar örecektir. Çocuklarınızla aranızdaki duvarları yıkabilmek, biri birinizi daha kolay anlayabilmek ve çocuklarınızla birlikte geçirdiğiniz yılları sizin için daha anlamlı hale dönüştürebilmek sizlerin elindedir. Allah (c.c.) yâr ve yardımcınız olsun. Amin.
Dt. Abdülkerim Karaağaç
ZAMANI ANLAMAK
Şimdi gözlerimi kapadım, geçmişe uğramak için
Ne çok zamanlarım boşa geçmiş, niçin acaba, niçin
Zaman tünelinde adım adım dolaştım hayatımı
Hem çocukluğuma, bazen gençliğime sürdüm atımı
Hep öyle kalacağım ve zaman da duracak zannettim
İnsan kendisine kıyar mı hiç dostlar, ben böyle nettim
Hesap vereceğimi bilemedim tüylerden, kıllardan
Elimde hüznüm, gözümde yaşımla döndüm o yıllardan
Allah doğumla birlikte hepimize bir zaman verdi
Ama, her an çalmak, çırpmak, yığmak oldu bizlerin derdi
Bizi imtihan edene, söyleyin ayırdık mı zaman?
N’olur işimizi kolay eyle, aman Allah’ım aman
Durduramaz beşerin gücü, zaman hep akıp gidiyor
Rasulullah öğüdünde; “çok ağlayıp, az gülün” diyor
Sorarsınız birilerine bazen, “ne yaparsın be adam”
Zaman öldürdüğünden bahseder gafil ve kahpe adam
Geçmiş zamanın elindesin, şimdiki zaman sendedir
Gelecek zaman ise kardeş, sana ömür verendedir
Hayat bu, zaman olur günah dağlarına tırmanırsın
Dağlar büyük, dağlar yüksek kolay inilir mi sanırsın?
Bizim için tükenirken zaman, bizi de tüketecek
Gözlerini bir defa açıp kapaman bile yetecek
Boşa harcadığın zamana hiç duymuyorsun pişmanlık
Hayat dediğin ne ki, gül gibi açıp solar bir anlık
Yağmur zamanı, kar zamanı, güllerin açma zamanı
Rabbini bir bilirsen elbet gelecek uçma zamanı
Ramazan gelir Kadir gecesini kollama zamanı
Seher vakitleri de duaları yollama zamanı
Zamane adamı olma, gel atma ateşe kendini
Allah’ı, Peygamberi, Kitab’ı, hafife alma dini
Ey zaman, en uzun oluşun aldatır tüm gafilleri
En kısa oluşuna şaşırdı zenginlerin dilleri
Çeker bizleri sonsuzluk caziben, senin adın ezel
İhmâl ettiğimiz, sonrada pişman olduğumuz güzel
Hızına yetişecek olanı dağlardan aşırtırsın
Nerede mutluluk görsen “bitti mi?” diye şaşırtırsın
Acılı anlarımızda öyle çökersin üstümüze
Yutarsın içinde, hasret bırakırsın dünümüze
Zavallı gurup var, yarını bekler bir şey yapacaksa
Harika insanlara “şimdi” vardır, eğer kapacaksa
İçinde yaşadığımız sahnesin, hayatın adısın
Kimi için düş kırıklığı, kiminin ağız tadısın
Yumuyor gözlerini, uçuyorsun güzel günlere
Mesafeler kalkar, geçersin gönüllerden gönüllere
“Her şeyimize şahittir, ağaracak yepyeni günler
Kıyamete kadar gelmeyecek, geçip gitti o dünler”
En büyük fırsat, plânlı çalışmak, iyi zamanlamak
İşte bu, zaman kazanmanın ne olduğunu anlamak
Çok oluyor, zamansız olmasını istediklerimiz
Az işte, zamanla olacakları beklediklerimiz
Becerebildik mi? acele edince, öne almayı
İyi başardık doğrusu, stresli, öfkeli kalmayı
“Bir zamanlar” diye başlıyoruz hikâyelerimize
Gerimizle avunup durduk, bakmadık ilerimize
Cümlelerimizin çoğunda hep kullanırız zamanı
Zamanım yok, zamanım dar deme, bak söz verme zamanı
Bol zaman, ne zaman, gel her zaman evet de Yaratana
Zaman ki, zamanında bil kıymetini, bırakma zamana
Bir ömür derken, ardından yıllara, aylara düşersin
Günler, saatler, dakika ve saniyelere inersin
“Koca bir ömür” deme hiçbir zaman, bak saliseler var
Aslında, verilen şu beyni kullanana zaman hep dar
Tren, otobüs, uçak beklerken kaybolmasın zamanın
Günde beş dakika, yılda on bir günü heba insanın
Çalsınlar zamanlarımızı ama, paramızı asla!
“Vakit nakittir” demedik mi kardeş, yıllarca ihlasla?
Nakite hiçbir şeyi değişmedik, sade sözle evet
Vakiti nakite denk gören Alman’lar ettiler davet
Zaman mefhumu uykuda durur, sen hep aldanırsın
Ashab-ı Kehf gibi yıllar geçse de, üç gün sanırsın
Bazen erken gelişle, bazen geç kalmışlıkla sınar
Müslüman, zamanı duayla arar, secdeyle sunar
Sundum size yüreğimden bir dilim, zamanımdan bir an
Çaldıkların iade olur ama, ya çaldığın zaman?
Dt. Abdülkerim Karaağaç
Seslendirme ekte;
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.