Lütfi AYHAN
AĞLAK MİLLETLER EZİK KÜLTÜRLER İMPARATORLUK KURAMAZLAR
(Bu sebepten dolayı bizim nesil ve bizim yetiştirdiğimiz neslin işi zor. Çünkü bizlerin dedeleri I. Dünya savaşının mağlubiyetini yaşamış insanlar, babalarımız da onların hikayeleri ile büyümüş nesillerdir. -Kurtuluş Savaşı biraz moral verse de - bizim neslin çoğunluğu da çocuklarını “ah biz neler çektik. Ah ne kötü günler yaşadık…” psikolojisi ile büyüttü. Ve bugünün çocuklarının çoğu; (z kuşağı) bir taraftan ebeveynlerinin ah vahları, öbür yandan iletişimin (sosyal medyanın) etkisi ile batıyı ve onun kültürünü iyi ve güçlü, kendine ait değerleri ise küçük gördüklerinden, çekingen, ürkek bir iklimde yetişiyorlar… )
Düşünen, tefekkür eden her insan, tarihte yaşamış İmparatorlukların hem milletlerini hem de İmparatorlarını merak eder. O devletin kurulduğu coğrafyayı, bunu başaran milletlerin ve imparatorların ruh hallerini, sosyal yapılarını, psikolojik özelliklerini merak eder. Bu imparatorlar nasıl bir coğrafyada, nasıl bir sosyal ortamda, nasıl bir inançla yetiştiler; nasıl bir eğitim sisteminden geçtiler ki bu güce eriştiler ve dünyaya hükmedecek kişi haline geldiler? Bu sualin muhteviyatına Roma, Pers, Büyük İskender, Mısır, Cengiz, Emevî, Abbasi, Selçuklu, Gazneli, Osmanlı, Birleşik Krallık, gibi devletler ile; Augustos , Trajan Darius, Büyük İskender, Ramses, Cengiz Han, Harun Reşid, Gazneli Mahmut., Alpaslan, Fatih, Yavuz, Kanuni, Çörçil… Gibi devlet adamları girer.
“BOĞULAN ENİKTEN DAVAR KÖPEĞİ OLMAZ”
Bizlerin ataları yörük insanlardı. Bundan dolayıdır ki Orta Asya bozkırlarından Avrupa’ya kadar millet halinde gidebilmiş, bu büyük coğrafyada onlarca devlet kurmuş cesur, çalışkan, adil insanlardır. Onlar kendi devirlerine göre güçlü bir medeniyete sahiptiler. Kağanların, sultanların, padişahların çocukları daha doğar doğmaz ülkeyi/ devleti yönetecek bir namzet olarak görülür ve ona göre bir eğitimden geçirilirdi. Bu eğitimin en önemli bir unsuru “küçükken korkudan uzak tutulma” “cesaretini kıracak olaylardan ırak kalma” hassasiyeti idi. Bu hassasiyetin kaynağı onların kültürlerinden ve dinlerinden kaynaklanmakta idi. Onlar küçükken boğulan (ezilen) bir eniğin bu travmadan dolayı hiçbir zaman iyi bir davar köpeği olamayacağı gerçeğini iyi bilirlerdi.
Aynı şey milletler için de geçerlidir. Bir toplum, bir millet düşünün ki sürekli ağlıyor biteviye; “biz mahvolduk, ezildik, yenildik, katliama, sürgüne uğradık …” Psikolojisi ile yaşasın ve eğitilsin. Böyle bir kültürün kurduğu devlet ağlak bir devlet olur. Bu psikoloji ile büyüyen fertler ve milletler dışarda korkak içerde ejderha kesilen kötü aile babalarına benzerler. Bu tip insanlar ve devletler eline güç geçince inanılmaz zalimleşirler. Böylelerinin eline fırsat, güç geçince ömür boyu biriktirtildikleri kin ve öfkenin, hıncın ve garazın tesiri ile anormal vahşetlere imza atarlar.
MAZLUMUN SESSZİLİĞİ GÜÇSÜZLÜĞÜNDEN İSE...
Bu tiplere fert olarak çok rastlanır. Millet ve devlet olarak ise gümümüzde birkaç tane müşahhas örnek vardır. İran, Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler. Mesela İran’ı ele alalım. İran kültürünün en önemli dayanağı olan Şia inancı neye dayanır? Hz, Ali Efendimize, Hz. Hüseyin Efendimize ve Ehli Beyte. Onlar için Ebubekir, Ömer, Hamza; Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Mekke’nin Fethi… Önemli değildir. Onlar için en önemli tarihi olay Kerbeladır. Evet bu acıklı hadise büyük bir travmadır. Lakin bütün tarihi bu hadisenin gölgesinde görmek hem dinen, hem ilmen, hem fıtraten yanlıştır. Çünkü İslam’ın en büyük uygulayıcısı olan Peygamberimiz (sav) kendisine ve ashabına Mekke’de Müşriklerin yaptıkları zulümleri unutmadığı, amcası Hz. Hamza’nın vahşice şehadeti aklında iken Mekke’nin Fethinden sonra herkesi (Vahşiyi bile) affetmiştir. ( Şia, niyeyse En çok Kerbela’yı hatırlar. Hz Hamza’yı ve müşriklerin başta Ehl-i Beyt olmak üzere sahabelere yapılanları gündem yapmaz. Neden, niçin? İşte bu kültürdür ki İranlı kardeşler, kafirlerden daha çok İslam’ın diğer mezheplerine mensup insanlara düşmanlık duyarlar ( Vahhabiler de öyle) Son yıllarda İran’ın Suriye’de, Irakta öldürdüğü yüzbinlerce insandan kafir olan var mı? Hep “ben Müslümanım “diyen insanlar öldürüldü.)
İSRAİLİ İRANI ERMENİLERİ ANLAMANIN YOLU
Bu duruma başka bir Misal İsrail’dir. Asırlarca sürgün yiyen, katliama uğrayan, yaşadıkları zulümleri ele geçirdiği ekonomik ve iletişim gücü ile tüm dünyaya kabul ettiren Yahudiler, 1948 de kurdukları devlet güç kazanınca eşine rastlanmayacak vahşetlere imza atmaya başladılar. Başka ağlak bir millet de Ermenlerdir. Onların da ellerine güç geçince I. Dünya savaşında Osmanlı Coğrafyasında, Yakın zamanda Azerbaycan/Karabağ’da yaptıkları katliamlar ortada. Rumların/Yunanlıların Kurtuluş savaşında Anadolu’da, Girit’te, Mora’da yaptığı katliamlar akıl almaz boyutlardadır.
Tüm bunları ben bir tarihçi olarak görüp biliyordum. Lakin bu gerçeklerin ilmi (sosyolojik psikolojik) bir tabana dayandığını bilmiyordum. Dün izlediğim bir videoda (“Youtube Deniz Ülke Kaynak hoca şu gerçekleri söylüyordu Okan'ı Mest Eden" yazarsanız çıkar.) Deniz Ülke Kaynak Hanım mealen şunları söylüyor:
“İsrail, İran, Ermenistan neden birer travma toplumudurlar? Bu travma toplumları neden regresif oluyor? Neden içe dönük saldırgan oluyorlar? Neden kendilerine böyle ekstra misyonlar biçiyorlar? Biz İran'ın davranışlarını açıklarken Kerbela’dan başlıyoruz anlatmaya. İsrail'in davranışlarını açıklarken Hz. Musa'dan itibaren bütün yedikleri sürgünleri, holokostu anlatıyoruz…” Ben bu gerçekleri duyunca çok şaşırdım. Eğer siz de o videoyu izlerseniz şaşıracaksınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.