Prof. Dr. Recep DİKİCİ
ŞAM’DAKİ ERVÂH
Tarihte Şam’ın büyük bir önemi ve fazileti vardır. Nitekim Abdurrahman Adil, Şam’n faziletlerine dâir “Fedâilu Şam” (Beyrut, 2001) adlı 359 sayfalık bir eser kaleme almıştır. Ervâh, ruhun çoğuludur. Dünyada "Ervâh" adı verilen üç büyük kabristan vardır. Biri Medine’de, biri Şam’da ve biri de Aksaray ilindedir. Ervâh adı verilen bu kabristanlarda, bir rivâyete göre 70, bir rivayete göre700 ve bir rivâyete göre de 7000 evliyânın kabri bulunmaktadır. Aksaray’da sık sık ziyaret etme mutluğuna erdiğim “Ervâh” diye anılan kabristanda, Somuncu Baba ile Cemaleddîn Aksarayî hazretleri medfûndur. Bunun yanısıra Şam’da ziyaret ettiğim Ervâhtan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerini de anmadan ve tanıtmadan geçemeyeceğim. Türbedârlığını yapan nurânî yüzlü yaşlı karı kocayı hiç unutmamam.
Silsile-i aliyye adı verilen âlimler ve velîler zincirinin yirmi dokuzuncusudur. Asrının müceddidi idi. Babasının ismi Ahmed'dir. İsmi Hâlid, lakabı Ziyâüddîn'dir. Bağdâdî nisbesiyle meşhûr olmuştur. Babası hazret-i Osman'ın, annesi ise hazret-i Ali'nin soyundandır. 1778 senesinde Bağdât'ın kuzeyindeki Şehrezûr kasabasında doğdu. 1826 senesinde Şam'da vefât etti. Kabri Şam'ın kuzeyinde, Kâsiyûn Dağı eteğindeki kabristanda bulunan türbesindedir.
Küçük yaşta ilim tahsîline başlayan Hâlid-i Bağdâdî, keskin zekâsı, kuvvetli hâfızası, sağlam irâdesi ve çalışkanlığı ile dikkati çekti. Süleymâniye'de devrin meşhûr âlimlerinden ilim öğrenip, icâzet aldı. Sarf, nahiv, edebiyât, usûl, mantık, hikmet (fen), hey'et (astronomi), geometri, hesâb ilimleri ile tefsîr, hadîs, fıkıh, kelâm, tasavvuf ilimlerini ve diğer ilimleri öğrendi. Fîrûzâbâdî'nin Kâmûs'unu ezberledi. Öğrendiği bütün ilimlerde din ve fen adamlarına hocalık yapacak derecede üstün bir bilgiye sâhib oldu. Bir müddet Şam'da kaldıktan sonra Hicaz'a gitmek için yola çıktı. Medîne-i münevvereye kavuştuğu zaman Peygamber efendimize aşk derecesindeki sevgisini anlatan Kasîde-i Muhammediyye'yi Farsça olarak yazdı.
Medîne-i münevvereye geldiğinde, kâmil bir velî bulup ona teslim olmak arzusundaydı. Bir gün Yemenli fazîlet sâhibi bir zâta rastladı. Câhilin âlimden nasîhat istemesi gibi ondan nasîhat istedi. O zât dedi ki: "Ey Hâlid Mekke-i mükerremeye gittiğin zaman edebe uymayan birşey görürsen hemen reddetme." Mevlânâ Hâlid hazretleri Mekke-i mükerremede bir Cumâ günü Kâbe-i şerîfe karşı Delâil-i Hayrât'ı okurken birinin, Kâbe'ye sırt çevirip kendine bakdığını gördü. "Utanmadan Kâbe'ye arkasını çevirmiş. Edebi gözetmiyor!" diye düşünürken, o kimse; "Mümine hürmet, Kâbe'ye hürmetten daha öncedir. Bunun için yüzümü sana çevirdim. Niçin beni kötülüyorsun. Medîne'deki zâtın nasîhatını unuttun mu?" dedi. Mevlânâ Hâlid hazretleri bunun büyük velîlerden olduğunu anladı. Ondan af diledi ve; "Beni talebeliğe kabûl et." diye yalvardı. O da; "Sen burada olgunlaşamazsın." dedikten sonra eli ile Hindistan'ı göstererek; "Senin işin orada tamam olur." dedi ve gitti. Bu gördüğü zatın hocası Abdullah-ı Dehlevî olduğu rivayet edilmektedir.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin en mühim vasiyeti şöyledir: “Ölümü, âhiret hallerini ve nîmetlerin hakîki sâhibini unutmayınız. Elden geldiği kadar peygamberlerin efendisinin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine uymada ileri gitmeye çalışınız. Günde bin kere duyulmayacak kadar alçak sesle, Kelime-i tehlîl (Kelime-i tevhid) söyleyiniz. Hem kalbe yönelerek, hem de mânâsını düşünerek olsun. Böylece kalpte, hakîkî matlûbdan başka bir şey kalmasın. Zîrâ büyüklerin yolunda asıl maksad mâbûddur. İhlâs ne kadar çok olursa, evliyanın yardımı o kadar ziyâde olur. Evliyânın kalbleri, ilâhî nûrların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan, Hak teâlâ da hoşnuttur. Onların kalblerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur. Bizim yolumuz, İslâm dînine ittibâ (uyma) yoludur. Herkes elinden geldiği kadar buna çalışmalıdır. Allah adamlarının iğnesini (dokunaklı sözlerini) ilâç gibi bilmelidir. Çünkü bu tâifenin celâli, cemâl ile karışıktır. Yâni kızmalarında da merhamet vardır. Bütün gayretle, sünnetin yayılmasına ve bid'atlerin yok edilmesine çalışmalı, müslümanların, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doğru îtikâd üzere olmalarına uğraşmalıdır. Bu işle uğraşmadan yapılan zühd ve ibâdeti, kör, kötürüm ve ihtiyarlar da yapar. Namazın şart ve rükünlerini, sünnet ve edeblerini anlatan kitapları insanlar ra okuyup, tavsiye etmeniz büyük devlettir. İnsanlardan gelen sıkıntılara katlanmak, Allahü teâlânın beğendiği, Resûlullah'ın sevdiği ve büyük evliyânın özendiği bir ahlâktır.” Allahü teâlâ bu vasiyete uymayı nasip eylesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.