Recep KOÇAK
Zenginin Duası
“Elbise yürütür, para konuşturur” derler. Bu söz büyük ölçüde doğrudur. Özellikle de paranın insanın kimyası üzerinde ne denli etkili olduğunu bilmeyen yoktur.
Çevrenize dikkatle bakın: Parası olanların tamamına yakını, kendilerini diğer insanlardan daha akıllı görmekteler. Akıl onlarda çok olduğundan etraflarındaki herkese cömertçe dağıtmaktan büyük zevk alırlar. Herhangi bir konuda onların fikrini sormanız, akıllarına ihtiyaç duyduğunuzu hissettirmeniz gerekmez. Onların çoğu, her konuda fikir ve bilgi sahibi olduğundan, “leb demeden leblebiyi anlar” ve size akıllarından bol kepçe sunarlar. Üniversite öğrenciliğimin bitimine aylar kala başlayan 26 yıllık iş hayatımda 100 günlük zor bir dönem vardır. Bir önceki işimden ayrıldıktan sonra başlayıp yeni işyerine adım attığım güne kadar geçen bu süre, bol tecrübe kazandırıcı ama can sıkıcı bir dönemdir.
İşsizlik günlerimin iki aylık kısmında, eski işyerimin çevresinde yeni bir görevlendirme olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak iş aramadan bekledim. “Sizi filan müesseseye önerelim mi?” diyen dostlara, “Henüz iş aramaya başlamadım. Gerekli olursa ben sizi haberdar ederim” karşılığını verip teşekkür ettim.
İki ay dolunca haber beklediğim merciye, “İş aramaya başlayabilir miyim?” diye sordum. “Başlayabilirsiniz” cevabını alınca da dostları arayıp, “Şimdi bir yerlere teklif edebilirsiniz” dedim.
Benzer tecrübeyi yaşamış herkesin çok iyi bildiği meşakkatli, kasvetli bir dönemdir işsizlik dönemi.
Sabahları, herkes ekmek parası için yollara düşmüş ve gideceği bir işyeri varken sizin için o gün ve sonraki günler belirsizdir.
O dönemde bir gün, “Bari gidip faturaları yatırayım” diye Kadıköy’e gittim. İşim bitince, yolumun üzerinde bulunan bir tanıdığımın işyerine uğradım. Epeyce eskiye dayanan bir hukukumuz vardı işyeri sahibiyle. Dükkânın önünden geçerken görse, selam vermeden geçtiğim için kırılabilirdi. “Selam verip, hal-hatır sorup bir çayını içeyim” diyerek ziyaretine gittiğim kişi hürmet ettiğim ve saygı gördüğüm bir amca idi.
Hoş-beşten sonra çay ikram etti amcamız. İş aramakta olduğumu biliyordu belki ya da yeni öğrenmişti. Ona herhangi bir şey istemek için gitmemiştim. “İhtiyacın olursa borç verebilirim” deseydi borç kabul edecek değildim, memnun olurdum, moral bulurdum.
İş bulmam konusunda elinden geleni yapacağını, araştıracağını söylese sevinir, teşekkür ederdim. Ondan herhangi bir şey istememiştim ama O şöyle dedi:”Elimden bir şey gelmez. Ben sizin için dua ederim.”
Allah razı olsun.
Duaya kimin ihtiyacı olmaz ki!
Kim bilir, belki de benim borç istememden korktu, yüreği ağzına geldi amcanın.
Yıllar geçti bu yardım teklifini unutamadım. O amcaya keşke hiç uğramasaydım, çayını içmeseydim, diye düşünürüm.
…
Geçtiğimiz Cumartesi ve Pazar günlerinde Ege Bölgesinden bazı illerde gönüllü ve bağışçılarımızla toplantı yaptık.
Toplantı öncesinde, geçmiş yıllarda derneğimize bağış yapmış bir bağışçımıza teşekkür ziyaretine gittik.
Fabrika sahibi hayırseverimize yaptığı bağışlardan ötürü teşekkür ettik.
Deniz Feneri’nin kapısını her ay binlerce ailenin çalmaya devam ettiğini, bağışçılarımızın desteğine ihtiyacın bitmediğini ifade edecektik. Teşekkür kısmını tamamlamadan genç patronumuz konuşmaya başladı. Fabrikaya kafası çalışan adam bulmakta zorlandıklarını anlattı. Kafası biraz çalışanların memur maaşına razı olmayıp –biraz da cesaretleri varsa- kendi işyerlerini açtıklarını, üniversite bitirmiş kişilerin bile 10 yıllık bir kıdemden sonra şef ya da müdür olabilmeleri halinde ancak 3-5 bin TL maaş alabildiklerini söyledi.
İşadamımız hayli dertliydi. En büyük derdi fabrikalarında çalıştırmaya adam bulamamalarıydı. Kendileriyle çalışmaya razı olanların kafası çalışmıyor, kafası çalışanlar ise fabrikada işçi olmaya yanaşmıyorlardı. 8 yıllık kesintisiz eğitim de onların aleyhine olmuş. Yaşı ilerlediği için gençlerin ustadan alacakları bir şey kalmıyormuş, “ağaç yaşken eğilir” hesabı, küçük yaşta çırak olmaları daha doğruymuş.
Bizi aşan konulardı bunlar, bir şey diyemedik. Ekibimizde bir devlet memuru vardı. Birkaçımız üniversite mezunuyduk. Patronun bahsettiği 3-5 bin TL’lik maaşlar bizim ekip için küçük rakamlar değildi. Onun için bu konu bizim branşımız dışındaydı, üzerinde durmadık.
Deniz Feneri’nin hizmetlere devam ettiğini, her ay binlerce ihtiyaç sahibine yardım ulaştırdığını bulduğumuz bir fırsatta dile getirdik.
Ev sahibimiz kırklı yaşların başında gösteriyordu. Misafirlerine yaklaşımı sıcaktı. Kapının her zaman açık olduğunu arada bir hatırlatıyordu.
“Biz sizin için dua ederiz” diyerek başladı taahhütlerine. Sonra da şöyle devam etti:”Biz yardımımızı büyük ölçüde Cemaat’e yapıyoruz. Bir kısmını da iki tarikata yapıyoruz.”
“Hangi cemaate?” diye sormadık. Tarikatların hangileri olduğu da bizi ilgilendirmiyordu.
“Size 8-10 aile versek, onların ihtiyaçlarını doğrudan veya derneğimiz üzerinden karşılamayı düşünür müsünüz?” dedi heyetten birisi. “Kalıcı projeler olabilir. Yahut arada bir bana uğrayın, ihtiyaçları hatırlatın bir şeyler yapmaya çalışırız” dedi.
Kapı büsbütün kapalı sayılmazdı ama kota dolmuş görünüyordu.
Kayserili genel müdürüm yıllar önce böyle bir durumda, “Soğuk tandırdan sıcak ekmek” demişti. Hiç değilse dua alacaktık. Hem dememişler mi, “Kiminin parası, kiminin duası” diye.
Kafam karıştı birden. Zenginlerin duasını alacaksak, kimlerin parasını alacağız?
Bir şeyh efendiye intisap eden varlıklı mürit sormuş, “Hocam, ilk dersim ne olacak, ne kadar hangi tespihi çekeyim?” Şeyh efendi çiçeği burnunda müridine anlayacağı dilden bir vird tarif etmiş. Eliyle para harcama işareti yaparak, “Siz dersinizi böyle yapacaksınız evladım!” demiş.
…
Allah, hayır sahiplerinden razı olsun. Onlar hayırlarını ister kendi elleriyle, isterlerse birer iyilik köprüsü olan yardım kuruluşları aracılığıyla ulaştırsınlar. Karar onların. Yeter ki Allah’ın (c.c) ve Habib-i Edibi s.a.s’in çok sevdiği ve teşvik ettiği iyiliklerden uzak kalınmasın.
…
Zenginlik sadece akılla ilgili bir keyfiyet midir?
Bu vesileyle aşağıdaki ayet-i kerimeler üzerinde tefekkür etmeye ne dersiniz?
“Seni fakirken seçip de zengin etmedi mi?” (Duha Suresi 32/8)
“Şüphesiz zengin eden ve sermaye verip memnun eden O’dur.” (Necm Suresi, 25/48)
“Allah rızık bakımından kiminizi kiminize üstün kıldı. Bol rızık verilenler ellerinin altında bulunanlara kendi rızıklarını (kendileriyle eşit seviyeye çıkacak derecede) vermezler. (Halbuki Allah, onların rızkını kendilerine emanet olarak vermiştir.) Bu böyle iken Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?” (Nahl Suresi, 39/71)
gumuslale@gmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.