Ahmet TÜRKAN
STK’LAR VE ASDER
Sivil Toplum Kuruluşları (STK) sivil toplumun dinamik gücünü simgeler. İnsanların fikri yapılarının gelişmesini, toplum değeri ile yoğrulmasını sağlar.
İnsan olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz şey olan farkında olma duygusunu artırır.
Bir şeylerin farkına varmak. Farkında olmak. Farklı olanları seçebilmek. Düşünen insandan beklenen özelliklerdir.
Umursamazlık, vurdumduymazlık toplumun en büyük problemidir.
STK’lar toplumun dinamiklerini harekete geçirir. Bilinçli olmamızı sağlar.
Birey olarak sıkıntılı olduğumuz durumlarda ise bu tolum bilinci dayanağımızdır, desteklerimizdir.
İnsanlar sosyal kimliklere sahip olarak yaratılmışlardır.
Toplu olarak yaşarlar. İletişim kurarlar. Kendi imkan ve kabiliyetlerini aşan konularda diğer insanların imkan ve kabiliyetlerinden faydalanırlar.
Bu sosyal kimliğimizin bir sonucudur.
Bu gün Türkiye’mizde insanlarımız daha duyarlı hale gelmişlerdir. Pek çok konularda kurmuş olduğu derneklerle kamu vicdanının sesi olmuşlardır.
ASDER’de böyle bir ihtiyaç sonucu kurulmuştur. ASDER’e gönül verenler, kurulduğu günden bu yana; her konuda söz sahibi olma yolunda ilerleyen ülkemizde aksayan adalete vurgu yaparak Adaleti Savunanlar Derneği’ni (ASDER) bu gün herkesin bildiği ve önem verdiği bir ses haline getirmişlerdir.
İlkeli, güvenli, ne dediğinin bilen bir sestir ASDER.
ASDER; “Günümüz toplumlarında, hak ve hukuk ihlalleri ile adaletsizliklerin gittikçe yaygınlaşması, genel bir hoşnutsuzluğu beslemektedir. Toplumda adalet arayan kitlelerin çoğalması, bir taraftan toplum bireylerini ve kesimlerini, insan ve toplum yapısının doğasından kaynaklanan farklılıklarına rağmen, ortak bir noktada buluştururken, öte yandan da güç ve çıkar odaklarının istismarlarına ve bu doğrultudaki düzenleme ve yönlendirmelerine karşı kesin tavır koyabilecek bir toplumsal yetkinliği de beraberinde getirecektir.
Bu toplumsal yetkinliğin fonksiyonel olması, toplumun bu ortak problem etrafında bir dayanışma içine girmesine, en doğal farklılıklarını malzeme olarak kullananların oyununa gelmemesine bağlıdır. Aksi taktirde, kendi içinde ırk, din, mezhep, düşünce hatta cinsiyet gibi farklılıklar etrafında çatışmacı bir süreç içine sürüklenecek ve hak ve hukuk tanımaz bir avuç azınlığın çıkar ve imtiyazlarının devamını sağlayan sosyal bir yapıyı beslemeye devam edecektir. Hatta, maalesef böyle bir yapıyı temsil etmektedir ve hızla adalet ilkesi etrafında paydasını eşitleyerek bu çatışma sürecini bilinçli olarak yok etmelidir. Artık herkes, bu farklılıkların bir ayrışma ve çatışmanın “kaynağı” değil, “aracı” olduğunu anlamalı ve bu aracı kullananların oyununu bozmalıdır. Aksi taktirde, iç ve dış çıkar odaklarının toplumlarının istismarından kurtulamayacaktır.
Ortamı bunalım gösteren bir toplumun temel sorunu, kurallar ve uygulamalarda “adalet değerini” devre dışı bırakan bir anlayışın belirleyici konumda bulunmasıdır. Toplumun bu anlayışı bertaraf etmesi, kamu gücünü bu anlayışın elinden kurtararak “adalet değerini” her şeyin üstünde tutan bir anlayışın emrine vermek yolunda ortak bir refleks geliştirmesi ile mümkündür.
Çağdaş toplumlar artık birbirinden kopuk bireylerden çok, dayanışma içine giren insan topluluklarından oluşmaktadır.
Eğer bugün karşı karşıya bulunduğumuz ortak sorun “adaletsizlik” ise, bu sorunun çözümü de “adalet” değeri için yapılacak ortak mücadeleye bağlı olacaktır. Toplumsal barışın kurulması ve sürdürülmesi, yaşanan bir gerçek olan adaletsizlikler dizisinin ortadan kaldırılmasına bağlıdır.
Adalet, evrensel bir değerdir. İnsanların farklı kimliklerine, statülerine, aidiyetlerine göre değişmez. Hiç kimseye, şu veya bu kimlik ve statüye mensup olduğu için siyasi, ekonomik, sosyal ve hukuki bir ayrıcalık veya ayrımcılık yapılmamalıdır.
Ülkemizde “adalet problemi” nin köklü bir şekilde çözümü, öncelikle hangi kimlik ve statüde olursa olsun, insanımızın hak ve özgürlüklerinin bilincinde olması ve onları korumak için örgütlü bir mücadele geliştirmesinden geçmektedir.
Toplumumuzda hak arama ve adalet bilinci oldukça düşük olmakla birlikte, artık, toplumda bu bilinçsizliğin faturası olan adaletsizliklerin boyutu “katlanılabilir olmak” hududunu aşmıştır. Bu durumun öncelikle bu konudaki bilinç sorununu daha kolay çözümlenebilir kılacağı, toplumda adalet arama bilincini körükleyeceği ve toplumu bu konuda bir irade birliğine ve inisiyatif geliştirmeye zorlayacağı da bir gerçektir.
Toplumda bu anlamda büyük bir enerji birikiminin var olduğu kanaatindeyiz. Bütün sorun, bu birikimi istismar etmeden, art niyetsiz ve samimi bir yaklaşımla organize etmek ve toplumu meşru bir zeminde adalet talep eden bir dayanışma sürecine sokmaktır. Böyle bir dayanışma ortaya konulmadıkça, bireyleri ve toplulukları kendi çıkarları doğrultusunda istismar eden güçlerin hukuk ve adalet çizgisine çekilmesi mümkün olmayacaktır.“ diyerek yola çıkmış ve çok önemli mesafeler kaydetmiştir.
Tarafsız ve adil duruşu ile gönüllerde yer etmiş son dönemde de basından büyük bir ilgi görmüştür.
ASDER camiasını gönülden destekler başarılarının devamını dilerim.
Ahmet TÜRKAN - HABERNAME
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.