Atila ALTUNTAŞ
İKİ KÜLTÜR ARASINDA SIKIŞMIŞ GENÇLERİMİZ
40 yıl önce Türkler işçi olarak Avrupa’ya göç ettiler. 2. Dünya Savaşı’ndan harabeye dönmüş ve sanayi devrimine adım atmış Avrupa’nın, yeniden inşası için büyük bir iş gücüne ihtiyacı vardı. Avrupa'nın bazı ülkeleri ilk gelen işçileri çiçeklerle karşılayıp bağırlarına bastılar. Türkiye’den korka korka giden, bütün sevdiklerini geride bırakan ilk nesil gurbetçilerin, tek düşüncesi vardı. ‘’Gerektiği kadar parayı kazanıp, tekrar ülkesine dönmek ve sevdiklerine kavuşmak.’’ Geçen bu 40 yıllık süre içinde bu düşünceler gerçekleşmese de değişen çok şey oldu…. “Birinci nesil” denilen ilk gelen işçiler şimdi emekli oluyor. ‘İkinci nesil’ çalışıyor. ‘Üçüncü nesil’ ise okula gidiyor ve problemlerimizin odak noktasını da bu kesim oluşturuyor. Aslında 3. Nesil’e pekte haksızlık etmekte istemiyorum… İsveç’te yaşayan bir gazeteci olarak, en çok muhatap olduğum kişilerde genelde bu kesimden oluşan gençler. Gerçekten içlerinden büyük bir bölümü, geleceğe damga vurabilecek ve iki kültürü de çok iyi kullanabilen pırıl pırıl insanlar. Bizimde gazeteci olarak görevimiz, bu gençleri tespit edip kamuoyuna tanıtmak ve önlerini açmak. İnşallah bu gençlerin önümüzdeki günlerde yapacakları, çalışmaları sizlere duyurmaya çalışacağız… Asıl, bu yazımda üstünde durmak istediğim, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde doğan ve iki kültür arasında sıkışmış, kimlik bunalımındaki paradoks gençlerimiz. Bu tür gençler İsveç’te, diğer Avrupa ülkelerine göre az da olsa özellikle Almanya, Fransa ve Belçika’da daha çok karşımıza çıkıyor. Bir başka neden Türk ailelerin büyük bir kısmı kırsal kesimden gelmiş olması ve iyi bir eğitim almamış olması. Anne babaların kendi kültür, din ve tarihi bilgilerden yoksun olması ve bazı şeyleri yarım yamalak bilmesi. Özellikle İsveç’te yaşayan bazı Türk ailelerinde dikkatimi çeken bir durum; anaokulundan başlayarak, liseye sona kadar süren eğitim sürecinde, ( bu kız çocuklarda daha baskın oluyor.) Okulda çocuklara, cinsellikten tuttun, saç modellerine kadar, dinlediği müzikten, giydiği elbiseye kadar ve daha birçok konuda, Avrupa ve Amerikan gençliğinin hayat felsefesi öğretiliyor. Okulda bunları öğrenen çocuk eve geldiğinde, Ailesinden, bunları yapmaması konusunda çok sert ve şiddete varan tepkilerle karşılaşıyor. Anne ve babanın bu sorunları çözecek bilgi ve birikimi ve donanımı olmadığından, çocuk ne okulda öğrendiği gibi, nede ailesinden öğrendiği gibi bir hayat yaşıyor. Dolayısıyla İsveç’te ve Avrupa’da yetişen bazı Türk çocuklarının, iki kültür, dil ve din arasında sıkışmasından doğan kimlik buhranlarının getirdiği boşluk, içinde yaşadığı topluma zarar veren haşarat konumuna gelmesine neden oluyor. Bu yazıyı kaleme almamdaki asıl sebep, geçenlerde sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta dolaşan bir video. Show TV’de yayınlanan, ‘’Yetenek Sizsiniz’’ Almanya seçmelerinde jüri üyelerinin tepkisini çeken, Belçika’dan gelen bir gencimizin tuhaf konuşmaları ve hareketleri…
Bazı Türk çocuklarının, Kendi kültürünü, dinini, dilini ve tarihini yeterince tanımamanın yol açtığı kimlik bunalımının en büyük sebebi, sorunlu bir ailede büyümeleri. Avrupa’da yaşayan gurbetçi ailelerde ki boşanma ve eşler arasındaki çatışma oranı, Türkiye’de ki ailelerden çok çok fazla olması, bu çocuklarda kendine has paradoks bir kimlik oluşumuna neden oluyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.