Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Sessiz İstila

Bir şeyi daha görebiliyorum son zamanlarda; gösterene şükürler olsun. Hayatın rutinine takılmış kimilerinin, zaman içerisinde hakikatin rutinini önce yavaşlattığı, sonra ruhunda itibarsızlaştırdığı-hayatından çıkardığı, daha sonra da dolaylı yöntemlerle de olsa reddetmekte bir beis görmediği... Korkunç bir şey; görebilene elbette…

Hani vardır ya; Salebe diye birisi... Hakikatin rutinini değil de, hayatın rutinine ısrarla talip olan... Ve önce hakikatin rutini olan namazdan aşama aşama uzaklaşması, sonra da zekat hususundaki çekinceleri... Ve en sonunda huzura kabul edilmemesi... İşte öyle bir şey...

Hayatın rutini; 'mal'a, makama, güce, itibara dair her ne varsa ‘talip olmak’tır. Nasıl da çarkın içerisinde yavaş yavaş eriyip gidiyor öyle... İşin çok daha kötü yanı da birçoğunun bu duruma ahir ömründe düşmesi... Sayıları ne kadar da çoğaldı son zamanlarda... Bir sonraki aşama gücü kendisinden tahrikli görmesi… Bunun Kur’an literatüründeki adı; tuğyan… Yani kendisini tek otorite ilan etmek... Firavun haddi aşmada, yani tuğyanda en ileri safhada idi.

Allah'ın hükmü bir yanda dururken ve ona rağmen sahip olduğunu vehmettiğin gücünle (!) attığın her adım tuğyandan, haddi aşmaktan, firavunun iddiasından bir parçadır. İstersen Hz. Musa olursun, istersen de Firavun... Dolayısıyla istersen yalnız kalıp Musa Kelimullah olmaya talip olursun, (Allah seni muhatap alır-konuşur), istersen de sahip olduğunu vehmettiğin gücün emrinde firavun... Ama sonun da her ikisi gibi olur.

Hakikatten fellik felik kaçma çabası içerisinde olanlar... Görmek, muhatap olmak istemeyenler…. Yani güçlü vehmettiği-zannettiği kalabalığa karışanlar... O kalabalıkların ahir alemde bulunacağı yerde de onlarla birlikte olmak ister misiniz… O yalnız bıraktığınız kimselerin, o yanında olmak istemediğiniz hakikatlerin ahir alemde de karşınızda olacağı 'hakikatini' hesabettiniz mi hiç...

Eğer araya (Allah'ın hükmü ortadayken) o küçük aklınızı sokarsanız günlük hayatta zihninizi çelen şeylere karşı çözümü de kendiniz üretmeniz gerekir. Araya başka şeyler kattığınızda Allah sizi vaadi gerçekleşeceği güne kadar itibar ettiklerinizle baş başa bırakır çünkü... Bir yanda Allah'ın hükmü, diğer yanda sizin hükmünüz...

İlimle iştigal ediyorsanız düşünce, işle iştigal ediyorsanız mal, siyasetle uğraşıyorsanız da hizmet üretme yükümlülüğü sizde demektir. İtibar bir sebep değil, sonuçtur. Bir başka deyişle itibar sahibi olmak için iş yapılmaz, ortada bir marifet varsa iltifat ya da itibar onu takip eder, bir beklenti içerisinde de olunmaz. İhtiyaç olan itibar da Allah rızasını gerektirir ki; birincisine talipseniz ikincisi gelmez. İkincisinin gelmesi de bereket olarak hayatınızda karşılık bulacaktır.

Bütün bunların gerisinde işgale uğramış olan zihinsel fonksiyonlar vardır. Eğer ülke doğrudan işgale uğrarsa direnirsiniz zira... Ama zihinler işgale uğrarsa katilinizin aşığı olursunuz adeta… Şimdilerdeki milyonlar gibi... İşgale uğrayan zihnin düşmanlığı da kendisinedir; tarihine, kültürüne, dinine… Düşman için geriye sadece son darbeyi vurmak kalır.

Aşağısı bir arkadaşımızın-abimizin paylaşımıdır; tevafuk denk gelmiştir. Meramımı özetlediğinden paylaşıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.