Hakkı ERÇETİN
İlm-i Siyaset
İlim deyince problem yok da siyaset deyince biraz kafalarımız karışıyor gibi. Çünkü siyaset denince aklımıza politika ve politikacılar yani günümüz siyasetçileri geliyor. Böyle olunca da ilm-i siyaset tabiri daha çok hile, dalavere, yalan, kandırma, aldatma gibi manalarda anlaşılma tehlikesine düşüyor.
İlm-i siyaset hayatımızda yer alan araçlardan bir tanesidir. Şair’in dediği gibi; “Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir”. Araçları hayır ve şer için kullanmak biz insanların tercihidir. Bıçağı yemek yapma aracı olarak kullanabileceğimiz gibi birisini öldürmek için de kullanabiliriz. Esas hedef hayır olduğu için konuyu bu noktadan ele alacağım inşallah.
İlm-i siyaset hayatta karşılaşacağımız problemleri, müşkülleri veya beşeri ilişkileri azami fayda veya asgari zarar ile çözme bilgisi ve kabiliyetidir. Azami fayda veya asgari zarar ölçüsü mevzunun bütün tarafları için geçerlidir. Bunun nasıl olacağını örnekler üzerinde görürsek demek istediğim şey yerine oturacaktır.
İlm-i siyaset ile ilgili meşhur bir hikaye vardır. Mazi olmuş bir devirde bir medrese talebesi meslek olarak yapacağı ilimlerin tedrisatını tamamlayarak üstadlarından icazetini alır. Hocalarından bir tanesi ona “İstersen bir müddet te ilm-i siyaset öğren, hayatta sana faydası dokunur” diye tavsiyede bulunur. Talebe de; “Hocam, almam gerekeni aldım, fazlasına gerek yok” diyerek müsaade ister. Hocası “Sen bilirsin” diyerek müsaade eder ve talebe helallik alıp medreseden ayrılır.
Görev yapacağı kasabanın camiine gelir. Günlerden cumadır ve o camiide görev yapan mevcut şahıs ta Cuma vaazı vermektedir. Vaazı bir müddet dinleyen talebe şahsın yalan yanlış birçok şey söylediğini görür ve dayanamayıp ayağa kalkar ve cemaate; “Ey cemaat, bu adam birçok şeyi yalan yanlış söylemektedir. Sakın onun sözlerine itibar etmeyiniz” der. Der ama demez olsaydı keşke. Cemaat; “Bre zındık! Sen kim oluyorsun da bizim muhterem hocamız hakkında böyle konuşuyorsun” diyerek bizimkini bir güzel döverler.
Bizimki bu işe akıl erdiremez. Hem hakikati söyleyip hem de bu muameleye maruz kalması onun için oldukça gariptir. Bu olay üzerine hocasının tavsiyesi aklına gelir ve dönüp bir müddet ilm-i siyaset tedrisatı yapar.
İlm-i siyaset eğitimini tamamlayarak aynı kasabaya geri döner. Manzara aynıdır, malum hoca bildiğini okumaktadır. Bizimki bu sefer cemaate; “Ey cemaat! Bu hoca öyle bir mübarek insandır ki, onun sakalından bir kıla sahip olan doğrudan cennete gider” deyince ahali hocanın üzerine çullanır. Herkes bir kıl koparacağım diye hocayı yoluk tavuğa çevirirler. Hoca da meselenin ciddiyetini anlar ve o beldeyi terk eder. Bizim talebe de ilm-i siyaset sayesinde görevine başlar.
Hayırdan hareket ettiğimizde ilm-i siyaset mevzuunun her bir tarafı için kazançlı olabiliyor. Buna bir örnek daha ilave edelim.
Adamın biri gece işinde çalışmaktadır. Sabah yorgun argın eve dönüp istirahat edeceği sırada evinin yanında yer alan boş arsaya bir sürü çocuk doluşmakta ve gürültülü bir şekilde oyun oynamaktadırlar. Adamcağız bundan ciddi rahatsızlık duymakta ancak çocukları da kırmak istemediğinden bir çözüm yolu düşünmektedir.
Bir sabah iş dönüşü çocukları etrafına toplar ve onlara; “Çocuklar, ben çocukluğunu yaşayamamış bir adamım. Sizlerin burada böyle şen şakrak oynadığını görünce çok memnun oluyorum. Sanki çocukluğuma dönüp oyunları ben oynuyormuşum gibi hissediyorum. Onun için size bir ödül vermek istiyorum. Bu şekil oynamanız halinde size 100 lira veririm. Ama burada oynayacaksınız, başka yerde değil ha!” der. Çocuklar bu işe şaşırır ancak pek memnun kalırlar. Daha ne olsun, hem oyun oynuyorlar hem de para kazanıyorlardı. Öteki sabah adam dediği gibi çocuklara 100 lira verir. Bir gün sonra adam çocuklara “bugün fazla para kazanamadım onun için 50 lira vereceğim” der. Çocuklar canına minnet kabul eder. Adam her seferinde fazla kazanamadığını bahane ederek verdiği para miktarını azaltır. Bir sabah adam; ”Çocuklar, bugün para kazanamadım. Onun için siz para veremiyorum” der. Çocuklar da “Para yoksa oyun da yok amca, kusura bakma” derler ve boş arsadan giderler. Adam müşkülünü çözmüştür, hem de kimseyi kırmadan ve darıltmadan. İlm-i siyaset işte!
Son bir örnek ile mevzuyu bağlamak istiyorum. Çöplüklerden kağıt toplayan bir delikanlının yanına son model bir araba yanaşır ve içindeki adam delikanlıya 200 TL uzatır. Delikanlı “Abi, ben dilenci değilim sadece işimi yapıyorum” der. Bunun üzerine parayı uzatan adam “Ben sana dilencisin demedim zaten. Sen kağıt toplamıyor musun? Ben de sana yardımcı olmak istedim sadece” deyince delikanlı tebessüm eder ve parayı alır.
İlm-i siyaset böyle bir şey işte! Hayır merkezli kullanılması halinde kullanıcısına ilave olarak bir nezaket, bir nezafet, bir kalenderlik ve bir kadirşinaslık ta katmaktadır. Bunlar da yabana atılacak hasletler değiller hani?
İlm-i siyasetimiz her daim azami fayda sağlayan ve hayırla sonuçlanan cinsinden olur inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.