Yakup CİVELEK
Kültür ve Dil İlişkisi Arapça'nın Sosyo-Kültürel Boyutu
Değerli Dostlar;
Yabancı dil öğretimi özellikle Arapça öğretimi konusunda bazı düşüncelerimizi birkaç yazıdır aktarıyoruz. Tabi bu yazıları okuyarak dil öğrenmek mümkün değil. Arapça öğrenmenin önemini bilmeyen ve gereğini kabul etmeyen yok sanırım. Bu yüzden “bir dil bir insan, iki dil iki insan" derler. Tabi ki dil öğrenmek önemlidir. Ama bunun için ne yapmalıyız? Bu sohbetimde size Arapçanın sosyo-kültürel boyutu ve dil öğrenimde kültür ve dil ilişkisini anlatmaya çalışacağım gücüm nispetinde.
Geçenlerde bir öğrencim "Hocam, dil öğrenmek için neden sadece kelimeleri ve kuralları öğrenmek yetmiyor?" diye sordu. Gerçekten bir dili öğrenmek için kelime ve kuralları bilmek yeterli midir? Bu sorular, aslında yıllardır dil öğretiminde gözden kaçırdığımız temel bir gerçeğe işaret ediyor: Dil, sadece kelimeler ve kurallar bütünü değil, bir kültürün, bir medeniyetin aynasıdır. Özellikle Arapça söz konusu olduğunda, bu ayna bizlere çok daha derin ve anlamlı yansımalar sunmakta. Düşünün ki, bu dil bin beşyüz yıllık bir medeniyetin taşıyıcısı. Sadece günlük iletişimin değil, derin bir felsefi ve kültürel birikimin de anahtarı. Bunu unutarak, göz ardı ederek Arapçayı iyi bir şekilde öğrenmek mümkün mü?
İmam Hatiplerde, üniversitelerimizin ilahiyat fakültelerinde, mütercim-tercümanlık bölümlerinde, dil okullarında ve diğer Arapça öğretilen tüm kurumlarda ve mekanlarda, Arapça öğretirken en sık düştüğümüz yanılgı, dili kültürel bağlamından koparmak. Oysa bir "merhaba" bile, Arap kültüründe basit bir selamlaşmanın ötesinde, zengin bir kültürel ritüelin parçası.
Mesela “صباح الخير” "Sabah’ul hayr- Hayırlı Sabahlar-Günaydın" dediğimizde, karşınızdaki kişinin sadece “صباح الخير” "Sabah’ul hayr- Hayırlı Sabahlar-Günaydın" diye cevaplaması yeterli değildir. Bunun ardından mutlaka hal hatır sorulur, aileden bahsedilir, karşılıklı dualar edilir. İşte tüm bunlar dilin sadece, bir dil kalıbı değil, bir yaşam biçimiolduğunu ve kültürel hayatın temel bir parçası olduğunun göstergesi
İşte tam da bu noktada kültürel immersion (kültüre dalma) yönteminin önemi ortaya çıkıyor. Öğrencilerimizi sadece dil laboratuvarlarında değil, Arap kültürünün yaşayan ortamlarında da eğitmeliyiz. Bazı kurumlarımız bu konuda güzel örnekler sunmakta ve öğrencilere Arap ülkelerinde yaz tatillerinde düzenledikleri dil kamplarıyla “kültüre dalma” fırsatı vermektedir. Öte yandan eğitim kurumlarımızda başlatılması gereken "kültür köprüsü" projeleriyle, öğrencilerimizi Arap ülkelerindeki yaşıtlarıyla eşleştirmeliyiz. Aralarında arkadaşlık ve dostluk kurmalarına destek vermeliyiz. Bu sayede öğrencilerimiz sadece dil pratiği değil, kültür alışverişi de yapabileceklerdir.
İslam kültürü ve Arapça arasındaki bağ da tam bu noktada kritik önem taşıyor. Dini metinlerin iyi biçimde kavranması, anlaşılması, sadece Arapça dilbilgisi kurallarıyla değil, o metinlerin doğduğu kültürel ortamı bilmekle, yaşamakla mümkün olabilir. Bu yüzden ilahiyat fakültelerindeki Arapça eğitim ve öğretiminin, İslam kültür tarihiyle iç içe yürütülmesi uygun olacaktır
Peki nasıl bir yol izlemeliyiz?
1. Öncelikle müfredatlarımızı kültürel boyutu öne çıkaracak şekilde yeniden tasarlamalıyız.
2. Ders materyallerimizi güncel Arap kültürünün yaşayan örnekleriyle zenginleştirmeliyiz.
3. Öğrencilerimize sadece dil becerisi değil, kültürel yetkinlik de kazandırmalıyız.
4. Teknolojik imkânları, kültürel etkileşimi artıracak şekilde kullanmalıyız.
Bu dönüşüm kolay değil, biliyorum ama artık şunu anlamalıyız: Bir dili öğrenmek, o dilin dünyasına adım atmaktır. Arapça öğretiminde başarıya ulaşmak istiyorsak, öğrencilerimize sadece bir dil değil, bir medeniyet perspektifi de kazandırmalıyız.
Gelecek yazımızda, bu kültürel yaklaşımın öğrenci motivasyonuna etkilerini ve öğrenme psikolojisindeki yansımalarını ele almaya çalışacağız inşallah. Çünkü yabancı dil öğretiminde uzman otoritelerin ifade ettikleri gibi kültür ve motivasyon, dil öğreniminin ayrılmaz parçaları.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.