Teslime Gülsen NURDOĞAN
Hafaza Meleklerimle Dertleştim
İslam inancında her insanın yapıp ettiklerini kaydeden iki melek olduğu bildirilir. Bu meleklere hafaza melekleri adı verilir. Hafaza hıfz kökünden gelir. Hıfz, hafıza ile aynı anlamdadır. Hafıza kelimesini Türkçe’de kullanıyoruz. Bellek demek. Bellenilen öğrenilen şeylerin deposuna bellek denilir.
Hafaza melekleri sağ ve solumuzda hazır beklerler, ne yaparsak hemen kaydederler.
Kaf suresi 18. ayette, “İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın.” Hafaza melekleri hakkında daha başka ayetler de vardır. Peygamber Efendimiz Aleyhisselamın açıklayıcı hadisi şerifleri de vardır.
Hafaza meleklerine kirâmen kâtibîn de denilir. Kur’an-i Kerim’de Allah cc. bu meleklerin çok saygın ve değerli olduğunu bildirir. Kirâmen keremli ve itibarlı demektir. İkram edilmiş, değer verilmiş demektir. Bu melekler müminleri korurlar. Sağdaki melek soldakinin amiridir. Sağdaki iyiliklerimizi yazar, soldaki kötülüklerimizi. Bir kötülük işlediğimizde soldaki melek hemen yazmaya yeltenir. Sağdaki melek onu durdurur ve belki tevbe eder der. Günahı sabah işlediyse öğle namazına kadar bekletir. Öğle namazında tevbe etmezse ikindiye kadar, ikindide tevbe etmezse akşam namazına kadar, akşam da tevbe etmezse yatsı namazına kadar bekletir. Bir gün bittiğinde hala tevbe etmemişse günahı yazılır. Sevgili Peygamberimiz aleyhisselam zaten şöyle buyurmamış mı; “Beş vakit namaz kılanların büyük günah işlemediği sürece küçük günahları affedilir.”
İşte böyle muhterem kardeşlerim. Yanımızda hiçkimse yokken bile yalnız değiliz. Omuzlarımızda bizi koruyan ve her yaptığımızı kaydeden melekler var. Onlar gözetlemekle memur oldukları müminleri sever. O mümin günah işlerse çok üzülürler. İyilik yaparsa da sevinirler. Ellerinden gelse amel defterimize hep iyilik yazmak isterler. Fakat Allah adaleti gereği onları görevlendirmiştir. Bu yüzden ne yaptıysak onu yazarlar. Asla, kıl kadar hata yapmazlar. Küçükken babannem bana onları anlatırdı yani hafaza meleklerini. Sağ omuzumuzdaki iyiliğimizi yazar, sol omuzumuzdaki günahlarımızı yazar derdi. Sağdaki izin vermeyince soldaki yazamaz derdi. Bir gündeki beş vakit namaz bitene kadar sağdaki melek soldakini günahlarımızı yazmaktan alıkoyar derdi. Benim işte bu meleklerle ilk tanışıklığım böyle başladı. Kimsenin olmadığı yerde onlarla konuşurdum. Tabi onlar konuşmazdı, ben onlarla konuşurdum. Beni duyduklarını çok iyi biliyordum çünkü. Hatta bazen onları rüyamda görürdüm. Çocukluk ah çocukluk!.. Bir defasında şöyle bir şey olmuştu. Çocuktum ama ben hep tevbe ederdim günahlarıma. Bir gün böyle güzel bir tevbe etmiştim. Allahım bir daha hiç günah işlemeyeceğim demiştim. N’olur şu hafaza melekleri amel defterimdeki günahlarımı tamamen silsinler. İyice sıfırlasınlar diye dua etmiştim. Ah tabi ben ne bileyim! Ne kadar uğraşırsa uğraşsın insanın günah işlemekten kurtulamayacağını ben ne bileyim! Halbuki Allahu Teala sevgili Peygamberinin lisanıyla şöyle bildirmiş:”Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz Allah sizi giderir de yerinize günah işleyen bir kavim yaratırdı.” Çünkü Allah tevvâbtır. Tevbe edeni bağışlamayı kendisine şiar edinmiştir. Tevvâb, Allah'ın güzel isimlerinden biridir. Allah cc. aleme isimlerinin ne anlama geldiğini göstermek ister.
Ah işte böyle! Pardon çocukluğumdaki rüyamı anlatacaktım. Tevbe ettim ya! Bu yüzden amel defterimin sıfırlandığına inanıyordum. Çok dikkat ediyordum günah işlememeye. Azamî dikkat ediyordum. Fakat maalesef dikkat ettikçe daha çok günah işliyordum. Ve sonra da üzülüyordum tabi.
Bir gün amcamgilde uyuyakalmıştım. Amcam omirilik felciydi. Hiçbir işini kendi kendine yapamazdı. Yürüyemezdi, uzanamazdı. Bu yüzden amcamın hanımının yükü çok ağırdı. Onlar için çok üzülüyordum. Fakat elimden pek bir şey gelmiyordu. Amcamın yapabileceğim isteklerini yerine getirmeye çalışıyordum. Böylece yengemin yükünü biraz hafiflettiğimi düşünüyordum. İşte bir akşam amcamın bulunduğu kanapenin karşısındaki kanapede uyuya kalmıştım. Rüyamda kirâmen kâtibîn meleklerini görüyordum.Yani diğer adıyla hafaza meleklerini. İki melek konuşuyorlardı. Gülsen’in (soyadımı da söylediler) günahları 400 küsür oldu. O küsirâtı şimdi hatırlamıyorum. Tam o anda amcam hararetle yengemi çağırıyordu. Ben o anda yengem yorulmasın, amcamın dediğini yapıvereyim diye yataktan ok gibi kalktım. Ve tabi bu telaşla küt diye kanapeden düştüm. Bu esnada yengem odaya girmişti. Ben bir taraftan bacağımı ovalıyor bir taraftan hüngür hüngür ağlıyordum. Onlar kanapeden düştüğüm için ağladığımı sanıyorlardı. Zavallı amcam beni uyandırdığı için suçluluk duygusuna kapılmıştı. Oysa ben kirâmen kâtibîn meleklerinin söylediklerine ağlıyordum. “Amca benim günahım 400’ü aşmış ne yapacağım?” diyordum.
Hiçbir şey anlamayan amcam bana bakıyordu.
“Rüyamda kirâmen kâtibîn meleklerini gördüm. Gülsen’in 400 küsür günahı oldu dediler.” dedim. Durumu anlayan amcam keh keh gülmeye başlamıştı.
Bunları yazmak nerden aklınıza geldi derseniz şöyle oldu. Geçen günlerde gene bu hafaza meleklerimle dertleştim. Ne yapayım çocukluğumdan kalma bir alışkanlık! Ah ah dedim hafaza meleklerime, kıyamet günü ne yapacağım ben! Sizleri çok seviyorum, bir ömür benim her şeyime şahit oldunuz. İyi ki varsınız dedim sonra onlara. Benim en yakın dostum sizlersiniz dedim. Hemen her şeyimi siz biliyorsunuz. Fakat kalbimi Allah biliyor siz bilmiyorsunuz dedim. Neyi niçin yaptığımı, neyi niçin söylediğimi Allah biliyordu ama siz bilmiyordunuz dedim. Kıyamet günü her şey anlaşılacak dedim. Hatta bazı şeylere siz de şaşıracaksınız dedim. İnsan öyle bir varlık ki her sırrı Allah’a ayan! İnsan, ah insan! Gizlerinde neler gizli. Onu Allah öyle özel yarattı. Meleklerini bile ona secde ettirdi. İnsan ah insan, Allah yanında çok değerli. Seni seviyorum Rabbim! Şükrünü eda edemem insanlığımın. Hamdolsun beni iyi ki insan yarattın.
Sonra da diyorum ki size; hafaza meleklerimiz iyi ki var. Kendinizi yalnız ve kimsesiz hissetmeyin lütfen!. Hafaza melekleri var.
Bir de kabre girdiğimizde bizi iki melek karşılayacak. Münker ve Nekir melekleri. Hz. Ömer radıyallahu anh efendimizin bu meleklerle ilgili Peygamberimiz Aleyhisselama sorduğu bir soru var. Onun gayb alemine olan ilgisi hoşuma gidiyor. Bu yüzden bu küçük anekdotu da yazıvereyim. Sahabe hayatından bir tablo olsun. Hani ölen kişiye bu melekler;
Rabbin kim?
Peygamberin kim?
Kitabın ne?
Dinin ne? diye soracaklarmış. Dünyada Allah'ın kitabına ve Peygamber Aleyhisselam’a uyanlar bu soruları bilecek ve böylece ahiretin ilk sınavından geçeceklermiş. İşte Peygamberimiz bir gün bu Münker ve Nekir meleklerini anlatıyormuş. Hz. Ömer: “Ya Resulallah kabre girdiğimizde burdaki aklımız orda da olacak mı diye sormuş. Efendimiz Aleyhisselam, evet deyince Hz. Ömer sevinmiş. Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ömer’in bu sorusuna azı dişleri görünecek kadar gülmüş. Oradakiler niye güldüğünü sormuşlar. Ömer’e Rabbin kim diye sorduklarında benim Rabbim Allah sizin Rabbiniz kim? diye melekleri sorguya çektiğini görür gibi oldum. Ona güldüm buyurmuş.
İnanmak ne kadar güzel Allahım hamdolsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.