Haşim AKIN
Güzel Bir Hatim Merasimi
Bugün uzaklardaki bir köye hatim duası merasimine gideceğiz. Hani Türkiye’de yaşayan bir Müslüman için hatim duası merasimi de ne ola ki? Diye bir soru akla gelecektir. Bunu anlayabilirim. Ama biraz sabredin siz de beni ve burayı anlayacaksınız...
Burada hatim yapmak bizdeki gibi kolay değildir. Yani 15-20 günde bir öğrenci Kur’an okumaya başlamaz. Tüm sayfalar hoca ile beraber okunur. Önce hoca, sonra da öğrenci okur. Hiçbir öğrenci hocası ile beraber okumadığı bir sayfayı okumaz, okuyamaz... Bir öğrencinin hatim bitirmesi bizdeki hafızlık icazeti gibi zor ve uzun bir süreci içine alan eğitimdir. Bu nedenle de özel belgelerle ödüllendirilirler...
Yol uzun olunca sabahın altısında hareket var. Yağmurlu bir sabaha uyandık. Yağmuru görünce yollarla ilgili endişelerimiz de kendisini gösteriyor. Acaba köye gidip gelmek mümkün olacak mı? Zira yağmur, buralardaki tüm köy yolları kullanılmaz hale getirebilir. Yağmur az yağdı da sıkıntı olmadı hamdolsun... Aracımız bir kaç kez zorlansa da yolumuza devam ettik. Verilen saate göre gecikmeli olsa da köyümüze ulaştık. Buralar Halikın bildiği mahlûkun unuttuğu yerlerdir.
Abdestimizi alıp mescide girdik. Hava yağmurlu olmasaydı bu program dışarıda olurdu. Şimdi içerideyiz. Burada sadece köylüler yok. Çevre köylerden gelen birçok Müslümanla beraber bizi bekliyorlar. Önce uzun bir musafaha faslı başladı. Burada corona derdi ve sosyal mesafe yok. Türkiye’de maske- mesafe kuralı var, bizde yok. Neredeyse mescitteki erkeklerin yarısıyla musafaha yaptık. Elinizi uzatmama gibi bir şansınız asla yok. Gene benim elimi bir defa sıktılar. Diğer yerlilerle daha özel törenleri var
Önce üstat Nuh açış surelerini okudu. Cümle - cümle sureleri o okudu, arkasından biz de koro halinde tekrar ettik. Fatiha suresi ile Bakara suresinin ilk beş ve son iki ayetini okuduk. Sonra da Hatim yapan çocuklardan birisi amme suresini okudu. Diğerleri hadisi şerifler okudu... Yani birer küçük etkinlikle cemaate kendilerini gösterdiler. Hatmi tamamlayan erkek öğrenciler önümüze geldi. Kız öğrenciler ise perdenin ön tarafına geçti. Kadınlar bölümü bir perde ile ayrılmış durumda. Öğrenciler beyaz elbiseler içinde ayrı bir güzelleşiyor. Üç erkek ve beş de kız öğrenci var burada Kur’an-ı Kerim’i hatmetmiş olan...
Şimdi de konuşma ve vaazlar var. Sırayla yerel dilde vaazlar yapıldı. Teşekkürler iletildi. Sonra da bu sıra bana geldi. Ben de Uhud savaşında şehitler defnedilirken en öne daha çok Kur’an-ı Kerimden daha çok sureyi ezbere bilenlerin konulduğunu anlattım. Kur’an okumanın ve öğretmenin faziletlerini anlattım. Öğrencileri, ailelerini ve emeği geçen hocaları tebrik ettim.
Diğer konuşmaların ardından öğrencilere getirdiğimiz belgeleri ve birer de Kur’an-ı kerim takdim ettik. Bu belgeler onlar için ömür boyu saklanacak değerdedir. Ben iki hafta önce altmış yaşlarında bir amcayı bu mezuniyet lohuyla gezerken görmüştüm. Onlar eski usulden lohlar üzerine hazırlanmış mezuniyet belgelerini ellerinde taşıyorlar. Birisinin bu belgesi tahtanın üzerine boyalı kalemlerle yazılmış- çizilmişti. Diğerleri ise bir kâğıda yazılıp- çizilip tahtaya yapıştırılmış durumda. Sonunda bana da buradaki imama Mushaf hediye etmek düştü.
Sonra hatim duasına gelindi. Hatim duası bir grup tarafından koro halinde okunuyor. Zaten bu duanın adı: “Âmin... Âmin...” Okunan dua, Nijerya kaynaklı ve şiir şeklinde... Zira bu bölgede Nijerya kaynaklı bolca nazım metinler var. Cemaat her duraklamada koro halinde âmin diyor. Ancak garip bir uygulama, bizim gözümüzü ve gönlümüzü de tırmalamaktan geri durmuyor. Cemaat durmadan hocaların ortasına para vermekten âmin demeye fırsat bulamadı. Benim içime bu uygulama sinmediği için elimi cebime atmadım. Bolca para toplandı. Çoğu küçük demir para olsa da epeyce görülüyordu... Bunlar ne mi olacak? Duayı okuyan hocalara kalacak...
Daha sonra da ne dediklerini anlayamadığım ama Rasülullah’a methiye olduğunu bildiğim kasideler başladı. Gene bunlar da koro halinde... Birisi biterken öbür köşeden bir başka amca yeni bir kasideye başlıyor. Sözler ve makamı tamamen yerel. Buradaki bu şiir metinleri de Arapça aslında...
Öğle namazını kılıp dışarı çıktık. Bu sefer yemek ikramı var. Kenarları hasırla kapatılmış bir bölüme geçtik. Yerde an önce üzerinde namaz kıldığımız seccade var. Burada yemekler için sofra bezi gibi bir uygulama yok. Şimdiye kadar da görmedim. En önemlisi yemekler ayrı tabaklarla ve yanında kaşıkla ikram edildi. Çok az köyde kaşık gelmiştir bu zaman kadar... Pilav, et, haşlanmış yumurta ve sonra da kenarına ciğer konuldu. Ekmek olmaz burada. Ben kaşıkla birazcık yedim. Yer gibi yaptım. Yumurtalar en kolay yenilendi. Yemekten öce ve sonra ellerimizi yıkadığımızı söylemeliyim.
Namazdan sonra imamlarla ve köylülerle bolca fotoğraf çektirdik. Köylerde beraber fotoğraf çekilebilmek için sıraya girer yaşlı amcalar... Onların gülen yüzlerine yeni bir gülücük eklemektir bu... İki amca İsa’ya özel görev verdi. Onlar beraber çekildiğimiz bu resmi İsa’dan istediler. İsa onları kâğıda bastırıp onlara iletecek.
Uzun veda seremonisinden sonra yola düştük. Ana yola kadar gene bata çıka yol aldık. Yorucu bir yolculuk olsa da bölgenin dinamiklerini bilme açısından güzel bir programdı.
Haftaya size zor sorularım olacak inşallah... Sıkı durmak azım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.