Gönüller Sultanı M. Zahid Kotku

Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi 13 Kasım 1980 tarihinde ebedi aleme irtihal eylemişti.

Ben ona hayatta iken yetişemedim. Onun vefat haberini aldığımızda Çorum’da, lise son sınıfta öğrenci idim. Merhumun adını ilk defa, Ankara’da üniversite öğrenciliğimin başladığı ilk günlerden itibaren Seha Neşriyat’ın yayınladığı ve bazılarının üzerinde M.Z.K yazan kitaplarının üzerinde gördüm. Hakyol Vakfı’nın ilgilendiği ve desteklediği bir grup öğrenci olarak kaldığımız evin kütüphanesinde O’nun Tasavvufî Ahlak, Cennet Yolları, Ana Baba Hakları gibi kitapları ilk okuduğumuz ve çok istifade ettiğimiz eserleridir.

Feridüddin Attar’ın Tezkirat’ül-Evliya isimli eserinin merhum Hocaefendi’nin düzenlemesi ve önsözü ile yayınlanmış hali de okuyanları sarsan, bambaşka âlemlere götüren önemli bir kaynaktır.

O’na yetişemedim ama talebesi ve damadı merhum Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’ye öğrenci olmak ve kurduğu müesseselerde hizmet etmek nasip oldu. Sevdiği güzel kullarının sevgisini yüreğimize koyduğu için Rabbime binlerce hamd ü senalar ediyorum. Bütün dostlarının şefaatini diliyorum.

Mehmed Zahid Hocaefendi’yi en güzel kim anlatabilir?

O’nu en güzel, en kapsamlı ve en doğru anlatacak kişi elbette O’nun en yakını ve en çok seveni merhum M. Es’ad Coşan Hocaefendi’dir.

Sözü M. Es’ad Coşan Hocaefendi’ye bırakırken, Allah dostlarının tavsiyelerine uygun güzel bir hayat sürmeyi, Peygamber s.a.s Efendimizin şefaatini ve Rabbimizin rızasını kazanmayı diliyorum…

…………………

“Mehmed Zahid Kotku (Rh.a)

Adı Mehmed Zahid, soyadı Kotku idi. Kendisinin naklettiğine göre babası ona: “Oğlum Mehemmed!” diye hitap edermiş. Soyadının “mütevâzi” mânasına geldiği nüfus cüzdanının başına not edilmiş idi.

Tevellüdü 1315 Hicrî-Kamerî (Rûmî 1313, Milâdî 1897) yılında, Bursa şehrinde, kale içinde Türkmenzâde çıkmazındaki baba evinde vâki olmuştur.

Baba ve annesi Kafkasya’dan 1297’de göç eden müslümanlardandır. Dedeleri Kafkasya’da Şirvan’a bağlı eski bir hanlık merkezi olan Nuha’dandır ki burası dağ eteğinde, ipekçilikle meşhur, ahalisi müslüman, hâlen Azerî Türkçesi konuşulan bir yerdir.

Babası İbrahim Efendi Bursa’ya 16 yaşlarında iken gelmiş, Hamzabey Medresesi’nde tahsil görmüş, muhtelif yerlerde imamlık yapmış, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sülalesinden bir Seyyid’dir. 1929’larda 76 yaşlarında iken Bursa ovasındaki İzvat köyünde vefat etmiş ve oraya defnolunmuş, ehl-i tarîk bir kimsedir.

Annesi Sabire Hanım, Mehmed Zahid Efendi üç yaşlarında iken vefat etmiş, Pınarbaşı kabristanına gömülmüştür. 

Tasavvufî Yetişmesi ve Dinî Hizmetleri

İstanbul’da bulunduğu esnada çeşitli dinî toplantılara, derslere, camilerdeki vaazlara devam etti. Bilhassa Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendi’yi çok sevdiği anlaşılıyor. Bu arada 16 Temmuz 1336 Cuma günü, namazı Ayasofya Camii’nde edadan sonra Vilayet önünde bulunan Fatma Sultan Camii yanındaki Gümüşhâneli Tekkesi’ne giderek Şeyh Ömer Ziyâeddin Efendi’ye intisap eyledi. Günden güne ahvalini terakki ettirdi.

Bu zât-ı şerîfin, 18 Kasım 1337 Cuma günü vefatından sonra postnişîn-i irşâd olan Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi’nin yanında tahsîl-i kemâlâta devam etmiş, müteaddit defalar halvete girmiş, 27 yaşlarında hilâfetnâmeyi aldıktan sonra ondan Râmuzü’l-ehâdîs, Hizb-i A’zam ve Delâilü’l-hayrât icâzetnâmelerini de almış, Bayezit, Fatih ve Ayasofya camii ve medreselerinde derslere devam etmiş, bu esnada hafızlığını da tamamlamıştır. Bu aralarda hocasının işareti üzere muhtelif kasaba ve köylerde dinî hizmet îfâ etmiştir.

Tekkelerin kapatılmasından sonra Bursa’ya dönmüş, evlenmiş, 1929’da vefat eden babasının yerine Bursa ovasındaki İzvat Köyü’nde 15-16 sene kadar imamlık ettikten sonra Üftade Cami-i şerîfi’nin imam-hatipliğine tayin edilerek şehirde hisar içindeki baba evine yerleşti. Burada 1945-46’dan 1952’ye kadar hizmet eyledi.

1952 Aralığında Gümüşhaneli Dergâhı postnişini ve eski tekke arkadaşı Kazanlı Abdülaziz Bekkine’nin vefatı üzerine, İstanbul’a naklolarak Fatih’te bulvara nazır Ümmügülsüm Mescidi’nde vazife gördü.

1.10.1958 tarihinde Fatih İskenderpaşa Cami-i şerîfi’ne nakloldu ve vefatına kadar bu vazifede kaldı.

Mehmed Zahid Efendi rahmetullâhi aleyh, ömrünün son yıllarında rahatsız idi; ayakta gezmesine rağmen şiddetli ağrılarından muzdaripti. 1979 yazında uzun zaman kalmak üzere gittiği Hicaz’dan, ağır hasta olarak 1980 Şubatı’nda dönmek zorunda kalmıştı. 7 Mart 1980’de ameliyata girdi ve midesinin üçte ikisi alındı.

Ameliyattan sonra tedricen düzeldi, hatta 1980 Ramazanı’nda hiç aksatmadan oruç tuttu. Hatimle teravih kıldı, vaaz etti, yazın Balıkesir Ilıca’ya, Çanakkale Ayvacık sahiline ağrıyan ayakları için götürüldü, hac mevsimi gelince de Hicaz’a gitti. Fakat ameliyata sebep olan rahatsızlığı nüksetmiş ve ağrılar tekrar başlamıştı. Haccı güçlükle îfâdan sonra, 6 Kasım 1980’de çok ağır hasta olarak İstanbul’a döndü. Tam bir hafta sonra 13 Kasım 1980’de (5 Muharrem 1401), Perşembe günü öğleye yakın, dualar, Yâsînler, tesbih ve gözyaşları ile uyur gibi bir halde iken âhirete irtihal eyledi.

Cenaze namazı 14 Kasım 1980 Cuma günü İstanbul Süleymaniye Camii’nde muhteşem, mahzun, vakur ve edepli bir cemm-i gafîr tarafından kılınarak, mübarek vücudu, Kânûnî Süleyman Türbesi arkasında, kendisinden feyz aldığı hocaları ve üstatlarının yanındaki istirahatgâhına defnolundu. 

Allahu Teâlâ ve Tekaddes hazretleri derecâtını ulyâ eyleyip, biz âciz ü nâçizleri de füyûzât ve şefaatından feyzyâb u nasibdâr buyursun...

Âmîn, bi-hürmeti seyyidi’l-mürselîn sallallahu aleyhi ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahüm bi-ihsânin ilâ yevmi’d-dîn, ve’l-hamdü lillahi rabbi’l-âlemîn.”

………………………………..

Sözlerimizi Merhum M. Zahid Efendi’nin sevdiği bir sözle noktalayalım:

Fâni dünya hoştur amma akıbet mevt olmasa!

 

recep.kocakk@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum