Mehmet Y. ULUTAŞ
Eski Türk Filmleri Neler Anlatıyor
Son zamanlarda eski Türk filmlerine sardım. Bazen iki üç tanesini arka arkaya izliyorum. Seyrettiklerimin çoğu 1950’ler ile 1980’ler arası filmler. İnanın birçoğunun çekimleri kötü, seslendirmesi cızırtılı, ışıklandırması yetersiz, sahneleri eksik ve özensiz. Senaryoların çoğunda konu bütünlüğü yok, inandırıcılıktan uzak, birbirine benzer ve özgünlükten yoksun. Peki niye izliyorsun diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Sorunun bir cevabı nostalji, diğeri tarih. Yazılarımı takip edenler bilir ki ben tarihe, özellikle son 150 senelik periyoda çok meraklıyım. İnsanların o devirlerdeki evleri, konuşma tarzları, kullandıkları kelimeler, bulundukları mekanlar çok ilgimi çekiyor. Birkaç örnek vererek açayım düşüncelerimi.
- 1965 yapımı ‘Kumarbaz’ filminde müteahhit rolünü oynayan İzzet Günay yapılmakta olan bir inşaatı teftiş ederken görülüyor. Jönümüzün arkasında tarihi Fatih Su Kemerleri görünüyor. Anladım ki inşaatı yapılan binalar İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, yani daha sonradan “Plakçılar Çarşısı” namını alacak olan İMÇ. Demek ki İMÇ 56 senedir hayatımızda.
- 1984 yapımı ‘Şabaniye’ filminde gazino sahneleri İstanbul’daki meşhur Maksim gazinosunda çekilmiş. Aynı devirde çekilen ve başrolünde şarkı söyleyen sanatçı karakteri olan filmlerin hemen hepsinde burası kullanılmış. Yeşilçam’a yakın olduğu, mekan sahibininin film çalışmalarına izin verdiği ve de muhtemelen ücret talep etmediği için hemen her “şarkılı” filmde Maksim sahnesi var. Değişik olsun ve kendi sahne dekorumu yapayım derdi olmamış yapımcıların.
- 1970 yapımı ‘Ankara Ekspresi’ filminde meşhur ajan Mata Hari’yi oynayan Filiz Akın sadece iki kez görüp aşık olduğu Ediz Hun’a bir Nazi ajanı olduğunu itiraf eder. Sanırım senarist yakışıklı bir Türk gencinin profesyonel bir ajanı bile iki görüşte kendine aşık edebileceği hamasetine bizi inandırmaya çalışmış. Bu filmin 5 Altın Portakal ödülü birden alması ise oldukça düşündürücü.
- Filmlerde imam karekterlerinin hemen hepsinin cahil, üçkağıtçı veya ırz düşmanı gösterilmesi herkesin malumu. Yücel Çakmaklı’nın 1972 yapımı ‘Çile’ ve ardından yaptığı benzer filmler hariç bu yaklaşım devam ettirilmiş.
- ‘Oh Olsun’ filminde Tarık Akan ve Hale Soygazi tekne turunda Boğaz Köprüsü (artık 15 Temmuz Köprüsü) altından geçerken yukarı bakıyorlar ve gülümsüyorlar. Merak ettim bu sahne niye var diye. Filmin yapım yılı 1973. Boğaz Köprüsü’nün hizmete girme yılı da 1973. Yani seyirciye yeni köprü gösterilmiş. Anadolu’da yaşayıp Türkiye’nin ilk asma köprüsünü görme fırsatı olmayanlar için iyi bir hizmet olmuş.
- Hemen her filmde bol miktarda meyhane ve bar sahneleri var. 1950’li ve 1960’lı filmlerde bar sahiplerinin ismi hep Yorgo veya Agop olur. (*) Benim de seyrederken oldukça eğlendiğim 1978 yapımı ‘Ne Olacak Şimdi’ filmi buna tipik bir örnek. Tüm masa sohbetleri, ki yaklaşık 10 kadar var, rakı ve şarap donanımlı. Sadece bir sahnede Nevra Serezli ile Perran Kutman çay içiyorlar.
- Filmlerde şarkı söyleyen sinema aktör ve aktrislerimizin pleybek yaptığını hepimiz biliyoruz. Ama hiç olmazsa dudak hareketleri ile pleybek uyumlu olsun yahu! Bunun adı özensizlik ve vurdumduymazlık.
- Filmlerde bol sayıda ürün yerleştirme yapılmış. Mesela İsmail Dümbüllü filmlerinde Puro sabunu, Kemal Sunal filmlerinde Omo, Gırgıriye filmlerinde Murat 131.
Eskilerin deyimiyle ‘ila-ahir’, yani bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Tabii ki tüm eski filmler böyle değil. Hakikaten çok kaliteli filmlerimiz de var. En güzel eski Türk filmleri arasında şunları sıralayabilirim:
Gurbet Kuşları - 1964 - Halit Refiğ
Canım Kardeşim - 1973 - Ertem Eğilmez
Tosun Paşa - 1976 - Kartal Tibet
Kapıcılar Kralı - 1976 - Zeki Ökten
Selvi Boylum Al Yazmalım - 1977 - Atıf Yılmaz
Yol - 1982 - Şerif Gören
Züğürt Ağa - 1985 - Nesli Çölgeçen
Bence Ertem Eğilmez’in 1988 yapımı Arabesk, bu eski filmleri tiye alarak o çağın kapanma mührünü vurdu. Artık Türk sinemasından daha kaliteli ve özenli yapımlar çıkıyor her ne kadar hepsi aynı standardı yakalayamasa da. Prodüksiyon bütçelerinin de artması bunda olumlu bir etken. Bu değişimde biz izleyicilerin daha kaliteli yapımlar istemesi ve onlara rağbet etmesinin büyük etkisi var. Sinema hem yaşadığımız topluma hem de dünyaya mesaj verebilmek için çok önemli bir görsel alan. O yüzden çok kaliteli yapımlar çıkarmamız lazım.
(*) Osmanlı İmparatorluğu zamanında da meyhaneler vardı İstanbul’da. Bunlar gayrimüslim tebanın yoğunlukta olduğu Galata ve Pera’da yoğunlaşmıştı. Bunları müslüman tebadan insanların işletmesi yasaktı. O yüzden 1960’lara dek gayrimüslimlerin elindeydi içki ve eğlence piyasası.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.