Dil(!)in Kadar Konuş!...

Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Spor Öğretmenliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Dursun Güler, doçentlik unvanı için girdiği üniversite dil sınavında bluetooth (kablosuz) kulaklıkla kopya çekerken yakalandı. Güler hakkında idari soruşturma başlatıldı.(http://www.habername.com/haber/kopya-amasya-universitesi-hoca-docent-36378.htm)
Bu haberi okuduğumda keşke dedim, keşke şu idari soruşturmayı yürütenler şöyle okkalı bir karara varsalar ve deseler ki: “Spor Öğretmenliğinde Doçent unvanı almak için yabancı dil sınavı yapmak kaleci Rüştü’yü Milli Takım forması vermeden önce dil sınavına sokmak gibi bir şeydir. Spor bölümünde yabancı dil sınavı yapmak abesle iştigaldir. Akademik çalışmalarda dil sınavını mecburi yapanlar suça teşvikten yargılanmalıdır.“
Allah aşkına bu ne komedidir. Sporcu ya da spor öğretmeni yetiştireceksiniz doçentlik için sizden istenen ilk şey dil sınavını geçmeniz. Ne olacak dil sınavını geçince iyi bir doçent mi olacaksınız? Artık dünyayı zehir gibi spor öğretmeni yetiştirir bu doçentlerimiz !
Bu dil meselesinin benim hayatımda da acı bir hatırası vardır. Üniversiteden mezun olur olmaz Gazi Üniversitesinde master sınavına girdim. Sınavın birkaç aşaması vardı. Bunlardan bir de dil sınavı idi. Galiba kazanamayacağım derken bilim sınavından ve mülakattan aldığım yüksek notlarla ortalamayı tutturmayı başarmıştım. Derslere başladık. Şimdi Cumhurbaşkanı Sekreteri olan hocam Prof Dr Mustafa İSEN iki şeyi iyi bileceksiniz yoksa bu yolda ilerleyemezsiniz demişti: “Bilgisayar ve yabancı dil.”
Zaman içinde bilgisayar işinde hayli mesafe kaydettim ama dil öğrenme konusunda bir türlü mesafe kaydedemedim. Aslında bu konuda ciddi bir irade de göstermedim.
Divan edebiyatına sevda derecesinde tutulmuş olan birine İngilizce öğrenmek ne kazandıracaktı? Çalışma hayatıyla birlikte zaten zaman başlı başına problem haline gelmişti. Yüksek lisansı bitirdiğimde doktoraya başlayabilmek için yine bir dil sınavını geçmek gerekiyordu ve bu seferki sınav yüksek lisanstaki kadar kolay bir sınav değildi.
O yıllarda dil öğrenmeye zaman ayıramadım. İşin mantıksızlığını bir kenara bırakıp dil öğrenen, daha doğrusu İngilizce gramer öğrenen arkadaşlar şimdi Yardımcı Doçent oldular bile. Ama hala o soru ortada durmaktadır:
“ Edebiyat, spor, Tarih, ilahiyat gibi pek çok alanda akademik kariyer kazanmak isteyenlere neden yabancı dil -bilhassa İngilizce-  şart koşulmaktadır?”  
Bu genç akademisyenleri dil konusunda neden bu kadar sıkıştırıyorlar, neden? YÖK başkanına sesleniyorum: Bir zamanlar sizin oturduğunuz koltukta “Türkçe bilim dili değildir. Türkçeyle bilim yapılamaz.” diyen biri oturuyordu ve zihniyetinin gereği olarak bu yabancı dil meselesine hiç dokunmadı. Peki siz neden bu konuda hiçbir adım atmıyorsunuz?
Yoksa siz de mi Türkçeyle bilim yapılabileceğine inanmıyorsunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum