Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 1935-1938 arasında Dersim’de yaşananlardan ötürü dilediği özrün, hayatını kaybetmiş 13 bin Dersimli’ye, onların ahfadına, sürgüne uğramış ve Türkiye’nin dört bir yanına dağıtılmış ailelere herhangi bir ‘getirisi’ olmayacak. Hukuki bir sonuç doğurması da beklenmemeli...
Ancak Türkiye için taşıdığı önem büyük.
Ülkemizin tarihi şanlı, şerefli sayfalarla dolu. Akif’in “Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz, / Gelmişiz, dünyaya milliyet nedir öğretmişiz” mısraları bunu anlatır. Fetihler gidilen yerleri yağmalamak için değildir; cedlerimiz gittikleri yerlere medeniyet götürdükleri iddiasının sahipleriydiler...
Her ülkenin olduğu gibi bizim tarihimizin de övünülmeyecek sayfaları var; özellikle de bugünün ölçüleriyle geriye bakılıp değerlendirildiğinde... Zamanında kararları alanlar ve uygulayanlar açısından ‘zorunlu’ görünse de, bazı yapılanları bugün savunmak kolay değil...
Dersim öyle sayfalardan biri... Kendini emniyette hissetmeyen genç Cumhuriyet, Avrupa’yı İkinci Dünya Savaşı’na sürükleyen çevre şartlarında, dahilden gelebilecek tehlikeler konusunda kendini sağlama almak istemiş... Ancak tanıkların “Zehirli gaz kullanıldı” ve “Munzur çayından günlerce su yerine kan aktı” ifadeleri, dönemin raporlarına yansıyan zâyiat ve sürgün sayıları ölçünün kaçırıldığına işaret ediyor.
Kimbilir ne trajedilere yol açmıştır yok olan canlar, yıkılan evler, çıkılan sürgünler...
Yıllar sonra da gelse, özür, elbette yerinde; ama
bununla bütün hataların üzerine çizgi çekildiğini düşünmemek gerekiyor. ‘Özür’ gerektiren yanlışlıklar sadece Dersim’le sınırlı değil. Genç Cumhuriyet, varlığını ve dirliğini ‘tehdit’ ettiğine inandığı ne kadar ‘potansiyel tehlike’ varsa, hepsinin üzerine Dersim’de uygulanana benzer tedbirlerle gitmiştir çünkü...
Artık olgunlaşmış, geçmişiyle yüzleşebilen, kendinden emin Cumhuriyet’in baş etmekte zorlandığı sorunların çoğu o dönemden miras... ‘Çok-uluslu’ ve dine dayalı bir imparatorluktan, lâik bir ‘ulus-devlet’e evrilirken alınan bazı halk kesitlerini dışlayıcı sert tedbirler, bugünün dünyasında elbette sorunlara yol açacaktı. Açtı da.
Her sorunla yüzleşip üstesinden gelebilmek için ‘özür’ dilemek gerekmez; ancak kökleri geçmişte sorunlarla yüzleşip üstesinden gelmek mutlaka gerekir.
Özür dileyebilen devlet bunu çok daha kolay yapar.
CHP’nin de Dersim konusunda Başbakan Erdoğan tarafından devlet adına sergilenen tavrın toplumdan gördüğü olumlu tepkilere bakarak kendini bu yeni duruma uyarlaması beklenir. ‘Tarihte süreklilik’ anlayışı, geçmişte CHP’liler veya CHP’nin işbaşında bulunduğu hükümetler tarafından işlenen yanlışlıklara sahip çıkılması, bir siyasi parti olarak CHP’nin aleyhine çalışıyor çünkü.
Bugünün insanı, geçmişe saplanıp kalmaktan değil, gelecekte bugünkünden daha iyi halde bulunup bulunmayacağını bilmekten yana. Daha sorunsuz, daha itibarlı, daha müreffeh bir Türkiye için ne yapılması lâzım geliyorsa onlara itirazı yok insanlarımızın... Tam tersine, ‘yeni anayasa’ arayışına, kronik sorunların çözüm anahtarı olarak görüldüğü için, CHP’liler de sahip çıkıyor. Son MetroPoll araştırmasında, seçimde oyunu CHP’ye vermişlerin yüzde 71.6’sı, “Yeni anayasa lâzım” demiş...
Tabanına ters bir yönetim anlayışıyla CHP hiçbir yere gidemez.