xxx78
Cumhuriyet hiç bu kadar güçlü olmamıştı
Nuriye Akman emekli bir tuğgeneral ile yapmış bu haftanın konuşmasını; böylece askerî çevrelerde yaygın kabul gördüğü anlaşılan görüşlerden derli-toplu bir biçimde haberdar olduk. Türkiye'nin daha fazla demokrasiye ihtiyacı yok, Cumhuriyet tehdit altında diyor ezcümle. 22 Temmuz seçimleri, ona göre, bir 'karşı-devrim'... Çankaya'da eşinin başı türbanlı bir cumhurbaşkanı da istemiyormuş... Ben de onun tam tersine Türkiye'de tehdit altına düşenin demokrasi olduğuna inanıyorum. 22 Temmuz (2007) seçimi halkın yeniden Yeter söz milletindir mesajı bana göre. Cumhurbaşkanı seçilen kişinin, eşinin kılık-kıyafetinden çok, anayasada çerçevesi çizilmiş görevleri konusunda titizliği ve sadakati beni ilgilendiriyor. Konulara ters köşelerden yaklaşıyoruz, fikirlerimiz uyuşmuyor, birimizin 'Ak' dediğine diğerimiz 'Kara' diyor. Zurnanın zırt dediği yer de burası: Peki, bu durumda kimin dediği geçerli olacak? Cumhuriyet tehlikede diyenlerin kulakları uzunca bir süre Rap, rap sesi bekleyedurdu. Gözlerini Meclis'e çevirmek yerine başka istikametler yönünde yoğunlaştılar. Bekledikleri hareketlenme olmayınca kendi başlarına iş çevrimeye kalkışanlar çıktı bu grubun arasından. Önce esas hareketlenmesini istedikleri hassas odağı tahrik edecek eylemler sahneye koydular; bu da işe yaramayınca daha tehlikeli işler çevirmenin yollarını aradılar... Bugün kamuoyunu meşgul eden operasyon bu çaresizliğin gözler önünde sergilenmiş halidir. 27 Mayıs 1960 darbesi öncesinde dönemin basını tarafından devreye sokulmuş kıyma makinelerinden geçirilmiş Harbiyeliler, Celal Bayar'ın 103 milyonu türü yalan haberler istenilen sonucu getirmişti. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 öncesinde de sağ-sol kavgaları, kitlesel eylemler işe yaradı. 28 Şubat 1997 öncesinde Fadime ve Ali Kalkancı eksenli tartışmalar kamuoyunu hazırlamaya yetti. Tahrikin sonuç alıp almayacağını ölçmek onlar için mümkün olmalı ki, Neden kanı dindirmek için daha önce müdahale etmediniz? sorusuna muhatap edilen 12 Eylül darbecisi, Darbe için şartların iyice olgunlaşmasını bekledik cevabını vermişti. Bu defa da darbe için şartlar iyice olgunlaşsın diye 'darbelerin el kitabı'nda yazılı hemen her yönteme başvuruldu; ancak sonucu gördük: Hareketlendirilmesi beklenenler isteksiz kalınca tahrikçiler arkaları açık yakalanıverdiler... Bu tespitler bir temel doğruya işaret ediyorsa, belli çevrelerin 'Cumhuriyet' ile 'demokrasi' arasında varolduğunu ileri sürdükleri çelişkiler de, halkın özgürce kullandığı oyun 'karşı-devrime' yol açtığı iddiası da havada kalıyor demektir. Türkiye Cumhuriyeti hiç bugünkü kadar güçlü olmamıştı; Cumhuriyetimizi daha da sağlamlaştırmak istiyorsak, bunun yolu, demokrasimizi daha da güçlendirmekten geçiyor. Bu gerçek üzerinde birleştikten sonra diğer tâli konularda herkesle konuşup tartışabiliriz. Ülkemizin hep aynı istikamete doğru gitmesini sağlamak için başına at gözlüğü geçirmemiz gerekmiyor elbette; demokrasisi güçlü, kendine güvenen bir Türkiye içte ve dışta çok-yönlü politikalar geliştirmekte hiç zorlanmayacaktır. Ülke çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapmaktan çekinmeyecek iktidarlar ancak olgunluğa erişmiş demokrasilerde söz konusu olabiliyor. Bugüne kadar gerçekleştirilen bütün darbelerin aynı yabancı ülkeden esinlenerek sahneye konması, her birinin ardından verilen açık güvenceler de mi düşündürmüyor bu insanları? Düşündürmesi ve maceracılık peşinde değillerse demokrasiye sahip çıkmaya sevk etmesi lâzım. Bu sağduyuyu pis işlere karışmamış ve karışmamaya kararlı herkesten bekliyoruz.