Prof. İhsan IŞIK
Çin Bir Balon Mu?
Şu anki kriz sırasında, batı önemli yaralar almıştır; onlarca trilyon servet kaybından bahsedilmektedir. Peki kriz batıyı ‘batırmışsa’, doğuyu ‘doğurmuş’ mudur?
Krizde ortaya çıkan manzara, Çin’in ve bölgesinin ‘güneş’ değil, ‘ay’ olduğuna işarettir.
Dünyada kişi başına gelir, 1820’den 2006’ya ortalama 11 kat artmiştir. Bu artışın aslan payı, 22 katla Amerika’ya, 16 katla Avrupa’ya aittir. Uzun yıllar batıda ‘pişen’ nihayetinde doğuya da ‘düşmüştür’.
Amerika’da özellikle son 20 yılda gözlemlenen sudan ucuz para ve düşük enflasyon ortamı, “goldilocks ekonomi” adı verilen ancak masallarda görülebilecek bir “lale devri” yaratmıştır.
Bu yapay saltanat Merkez Bankası ve dış kaynaklıdır. Hızla artan varlık değerleri, ekonomide köpük ve balonlara neden olmuştur. Amerika’da şişen bu balon, uzun bir müddet en büyük müşterisi olduğu Çin’i de bir ‘balon’ haline getirmiştir. Amerika’nin dış ticaret açığının %25’i Çin’den mütevellittir. Sadece Wall-Mart her sene Çin’den 20 milyar dolarlık mal çekmektedir.
Amerika’da patlayan balon, Çin ve Asya’da şişen balonları da patlatmıştır. Asya’nın kendi arasındaki artan ticaretin %60’ı ara mallardır; yani Çin üzerinden Batı’ya sevk edilen mallardır. Bu ülkelerin ihracatçısı zengin, halkı fakirdir. İç piyasaları çok zayıftır.
1997 Asya krizi bir borç kriziydi. İşkillenen yabancı sermaye bu ülkeleri ışık hızıyla terketmiş ve döviz dar boğazlarına neden olmuştu. Aynı trajediyi bir daha yaşamaktan ürken Asya, ihracata dayalı büyümeyi seçmiş, kazandıklarını tasarruf ederek önemli miktarda döviz biriktirmiştir. Bu dövizleri de Amerika’ya pompalamış, doları tırmandırmış, böylece Amerikan tüketicisinin satın alma iştihanı canlı tutmuştur.
Ancak, ihracata dayalı bu politika, Asya ekonomilerini batı tüketicisinin insafına bırakmıştır. Yabancı sermayeye bağımlılıktan kurtulmaya çalışan Asya, bu kez batı tüketicisine bağımlı hale gelmiştir. Kriz başlamadan önce, (tekrar ihracatlar göze alındığında) Hong Kong, Malezya ve Singapur’un ihracatı milli gelirlerini aşmıştır. İhracat, Tayvan, Tayland ve Viyetnam’da milli gelirin %60’ına, Çin ve Güney Kore’de ise %40’ına tekabül etmektedir.
Amerikan ve Avrupa ‘tüketim makinası’ durunca, Asya ‘uretim makinası’ da fren yapmıştır. Bir ara, Çin’le Avrupa arası navlun ücretleri sıfıra düşürülmüşse de, dünya ticareti durmaktan kurtarılamamıştır. Dünya kargo kapasitesinin %10’una tekabül eden binlerce gemi aylarca Asya açıklarında atıl beklemiştir. Japonya otuz yıldır ilk defa dış ticaret açığı vermiştir.
Çin veya Asya mucizesi diye bir şey yoktur. Batı sadece üretim yeriyle tüketim yerini uzaklaştırmayı başarmıştır; yani batı sanayisini doğuya taşımıştır. Mallar Çin’de üretilmekte, Batıda tüketilmektedir.
Küreselleşme, haberleşme ve ulaşım alanındaki baş döndürücü ilerlemeler, dünyayı tek bir ülke yapmıştır. Amerika ve Avrupa dünyanın İstanbul’u, Çin’se dünyanın İzmit’i haline gelmiştir.
Amerika kirli bir iş olan üretimi, ucuz ve uzak bir yere taşımıs, kendisi temiz bir uğraş olan hizmet sektörüne yönelmiştir. Savunma harcaması dünya toplamından fazla olan ABD, dünyanın güvenlik, finansman, pazarlama, haberleşme, tasarım, planlama ve organizayon işlerini yürütmektedir.
Çok uluslu batı şirketleri bugün üretim için doğudadır, yarın başka yerdedir. Ancak, bu gelişmeler tehdit değil, fırsattır. Merkezden çevreye yayılan bir güç küresel denge ve adalet için önemlidir. Yeni güçler, ABD’den çok, AB ve Japonya’dan güç çalmaktadır.
İki asır önce çok kutuplu bir dünya idik, soğuk savaş döneminde çift kutupa düştük, Berlin duvarının yıkılmasıyla da tek kutupa kaldık. Tek bir mega güç, tekel piyasa demektir. Bu tür bir güç rekabeti azaltır, sahibini şımartır, hizmet kalitesini düşürür ve piyasaları üzer.
Güçten bir ara başı dönen ABD’nin Irak, Afganistan ve küresel kriz hatalarından sonra, eski fiyakası yoktur. Ayrıca, ABD ‘tanrı’ değildir ki, tek başına dünyanın tüm isteklerini yerine getirsin ve tüm sorunlarını çözsün. Günün sorunları küreseldir ve küresel işbirliği gerektirmektedir.
Bunu sezen Obama yönetimindeki ABD, G-8 ve G-20 gibi çok uluslu karar mekanizmalarını devreye sokmuştur. Bu meclislerin yönetim kurulu başkanı hala Amerika’dır, ancak bir takım sorumluluklarını kurul üyeleriyle paylaşmaktadır. Amerika artık eşitler arasında birincidir.
Türkiye için, “Asya Çağı” belirsizliktir. Bizim uzak doğuyla ortak yönlerimiz yok denecek kadar azdır. Yükselen bir ülke olarak, taşların yerinden oynaması işimize gelmez. 200 yıldır batıya yatırım yapmış bir ülkeyiz.
Kriz öncesi dünyada, yönetim kuruluna girebilmiş ve başkanla arası iyi bir Türkiye, kriz sonrası dünyada, hiç bir tarihi, ideolojik, ve kültürel bağı olmayan bir Asyalının iktidar yürüyüşüne sevinemez.
Sahi, biz Orta Asya’dan neden göçmüştük?
Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.