Prof. İhsan IŞIK
Çarpık Bir Piyasada Mücadele Etmek
Etkin kullanıldığında her derneğin bir toplum için önemli katkıları vardır. Zaten birliktelikler bir sinerji doğurmak için oluşturulur, yoksa kimseye yük olmak için değil.
Çok rasyonel bir toplumda yaşıyoruz. Bir yatırım projesi gibi, kimse verdiğinden fazlasını alamıyorsa, hiç bir organizayona katılmıyor.
O yüzden kar amacı gütmeyen bir kurum olsalar bile, derneklerin üyelerine ve topluma artı değer katmaları beklenir. Yoksa bu dernekler hayatta kalamazlar; çok geçmez tarihin tozlu sayfalarına taşınırlar.
Lakin, bu serbest, etkin ve rekabetçi piyasalarda geçerli bir kanundur. İşin içine siyaset girer ve devlet müdahaleleri olursa, toplum kaynaklarını verimsiz kullanan kurum ve dernekler tasfiye olmaz; suni teneffüsle ayakta kalır.
Yıllarca Türkiye bütçesinde kara bir delik oluşturan KİT’leri hatırlayın. Bu kamu kuruluşları malesef, yandaş, partidaş ve hemşerilerin beslendiği yerler olmuştu. Ne zaman Türkiye, dünyaya açıldı, piyasaları rekabetçi hale geldi, bu kuruluşların verimsizliği ve demodeliği ortaya çıktı.
Kendi başına bir değer oluşturamayan kurumlar, uzun süre ayakta kalamaz. Devlet veya kamu kaynaklarıyla sübvansiye edilenler, eğer bir vakte kadar ayakları üzerine direnmeyi beceremezse, ancak devlet içindeki hamilerinin ikballeri kadar ikballeri olur.
11 Mart 2008 tarihinde “farklı olmak”, “kucaklamak”, “artı değer yaratmak”, “yük olmamak”, “köprü olmak”, “büyük bir aile olmak”, “gençlere merdiven olmak”, “delikanlı olmak”, “kapı olmak”, “barış ve huzur kaynağı olmak”, “hayata anlam vermek”, “devlete ayak, topluma baş olmak”, “kimsenin adamı değil, herkesin adamı olmak” için Güney New Jersey’de mütevazi bir meşale yakıldı. Bu meşale iş adamları üzerinden yakıldı ve adına da Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) denildi.
Kısa yoldan toplumun devasa sorunlarına çare bulmak amacıyla, bölgedeki iş adamlarıyla anlaşmaya girildi. Zaten toplumun dertleriyle hemhal olan bu insanlar büyüyecek ve daha çok kişi ve kuruma destek olacaklardı.
Bu bir toplumsal projeydi. Bunu yaparken de kimseye yük olunmayacaktı. Özellikle de bin bir dertle boğuşan, doğusunda ve batısında sobasız okulları, yolsuz ve sağlık ocaksız köyleri olan ana vatana asla yük olunmayacaktı.
Kaynaklarını taştan çıkaracak, asla “devlet babasına” yük olmayacaktı bu kurum. Eğer bir delikanlı gibi ayakta kalamıyorsa da, bir ihtiyar gibi kaderine razı olacaktı.
Hem üyelerini kalkındıracak, hem toplumu sırtlayacaktı. Bunu yaparken de, Türkiye’nin büyük bir devlet olma ülküsüne hasbel kader katkıda bulunacaktı.
Yeryüzünün en büyük pazarı olan Amerika’da tutunan Türk iş adamları, Türkiye için kapı olacak, onların dağıtım kanalı vazifesini görecekti. Türkiye’de rüştünü ispat etmiş şirketlerin, dünyanın en büyük ekonomisine girişlerinde kılavuz olacak, belki de Amerika ayakları olacaktı. Hem Türkiye kazanacak hem de Amerikadaki Türk toplumu kazanacaktı.
Amerika’da ses sahibi olmak ve etkin bir toplum olmak istiyorsak, hem sayımızın hem de ekonomik gücümüzün artması gerekiyor. Amerika’da güçlü bir Koç, Sabancı, Doğuş, Koza, Kale, Zorlu, Çalık, Ülker varlığı, hepimizin bu ülkede yürüyüşünü değiştirecektir.
Yıllarca, bir Hidayet Türkoğlu, bir Mehmet Okur, bir Mehmet Öz, bir Ahmet Ertegün’le gurur duyduk. Ancak bunlar bireysel eylemler, toplumsal eylemler değil. Bu kişiler Gulliver olsa bile, tek başlarına ne yapabilirler ki?
Bizim güçlü kurum ve şirketlere ihtiyacımız var. Bunun olması için de iyi koordinatörlük ve kılavuzluk yapacak iş adamları birliklerine ihtiyaç var. ATCOM bunu sınırlı ama emin kaynaklarla yapmaya çalışıyor.
Piyasa çarpık olduğu için, ATCOM kısa zamanda çok yol aldı. Iki sene geçmeden Amerika'daki en büyük Türk iş adamları derneği oldu. Yine piyasa çarpık olduğu için, harici rüzgar arkasından değil, önünden esiyor.
Devlet sübvansiyesiz, organik büyümek tabi ki meşakkatli.
Ancak, insanın kendi alın teriyle kazandığından daha tatlı bir şey var mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.