xxx65566
Bir “One Minute” daha gerekiyor!
Ortalık toz duman sanki! Anadolu Kartalı tatbikatından dışlanan İsrail, Amerika'yı, Avrupa'yı, içerideki bazı çevreleri Türkiye'nin üzerine salıyor. Bir panik havasında, eskimiş cümlelerle, siyasi tavırlarla Türkiye üzerinde artık pek bir değer ifade etmeyen caydırıcı etkilerini kullanmaya çalışıyor. İnsansız hava araçlarını vermeme, silah satışlarını durdurma, Ermeni soykırım tezini kabul etme gibi, yine etki gücü zayıflayan kartları öne sürmeye çalışıyor.
Panik öyle artmış ki, Başbakan Yardımcısı Silvan Şalom, "Türklerin akıllarını başlarına toplayacaklarını umuyorum" derken Filistinlileri toptan imha etmeyi öneren Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, Türkiye'nin "yoldan çıktığı"nı ima eden sözler sarfediyor. Aynı çevreler, İsrail basını üzerinden "Sabrımız taşıyor" mesajı verirken Türk medyası üzerinden de korku senaryoları pazarlayıp, "örtülü tehdit"lere girişiyor. "Asker istemedi AK Parti istedi" söylemi gibi, bugüne kadar hep işe yarayan ayrışma tezi de bu sefer işe yaramadı.
Açık söyleyelim: Bir şeyleri doğru gördük ve buradan bir yol haritası çıkardık. Uzunca bir süredir, yoğun olarak son beş yıldır Türkiye, bölge ve dünya ile ilgili muhtemel bir gelecek senaryosu çizdik. Her geçen gün, ay, yıl, bu harita daha da netleşiyor. Ve doğru yolda olduğumuzu anlıyoruz! Daha Irak işgal edildiği günler, "Bundan sonra Türkiye ile İsrail'in bölgesel çıkarları örtüşmeyecek" dedik. "Bundan sonra ABD ile Türkiye'nin çıkarları bir çok alanda örtüşmeyecek" dedik. Ortadoğu'da İran, Suriye ve Irak'ı tecrit etme, "İslam tehdidi" ile savaşmak amacıyla şekillendirilen "Türk-İsrail ekseni" tezinin Irak işgaliyle çöktüğünü, bu işgalin Türkiye'nin aklını başına getirdiğini, sadece İsrail çıkarlarını esas aldığını, Türkiye'nin ayaklarının altını boşalttığını bu yüzden "eksen"in hızla güç kaybedeceğini hep söyledik.
Doğal olan, doğru olan buydu. Türkiye'nin kendine bir yol açması, bir pozisyon belirlemesi gerekiyordu. İsrail'e endeksli ABD politikası, ABD'ye endeksli İsrail politikası bu ülkeye ağır bedeller ödetiyordu. Biraz geç oldu ama şimdi bunlar gerçekleşiyor. 'Rol dayatılan" ülke rollerin dışında kendi yol haritasını oluşturmaya başladı. Paniğin sebebi, münferit olaylar değil, bu!
Ermenistan'la ilişkilerin seyri, Kürt açılımı bu büyük projenin alt unsurları. Irak'la yapılan anlaşmaları okuyanlar, bunun normal bir yakınlaşma olmadığını biliyor. Suriye ile özel anlaşmaları görenler, bunun nasıl bir geleceğe hazırlık olduğunu biliyor. Osmanlı'dan sonra ilk kez bu denli kendi havzasına açılan bir Türkiye'nin artık kontrol altında tutulamayacağını biliyorlar. "Türkiye böyle devam ederse, bugün kendisine destek veren Avrupa'nın merkez ülkeleri bile yarın karşısına dikilecek" dedik. Bu da olacak. Çünkü yeni bir aktör denkleme katılıyor ve hesap bozuyor. Şimdilik İsrail'in hesapları bozuluyor ama yakın gelecekte başkaları da hesaplarının bozulduğunu hissettirecek. Belki Avrupa Birliği bile bunu yapacak.
Sadece son beş yılda dünyada ve bölgede olanlara bakanlar, sadece Türkiye'nin "proje" ürettiğini, adeta tek başına bir çekim merkezi olduğunu, oradan oraya koştuğunu görecektir. Dünya Türkiye'nin enerjisini hayret ve şaşkınlıkla izliyor. İsrail ne kadar paniklese ve tehditlere başvursa da, bu süreç devam edecek. Türkiye, İsrail'e yönelen düşmanlıkları gidermek için çok çaba sarfetti. İsrail adına tepkileri göğüsledi. En son onu Suriye ile barıştırmaya çalıştı. İsrail'e de destek verdi. Ama onlar, buna Gazze katliamıyla karşılık verdiler. Türkiye'nin çabaları sürdükçe İsrail'in alanı daralacak, bunu tekrar edelim. Hırçınlığın bir sebebi de bu. Bölgede aklını başına alması gereken tek devlet, bütün barış ve işbirliği girişimlerini sabote eden İsrail'dir.
Şantaj işe yaramayacaktı, yaramadı da. İçeriden ve dışarıdan tepkileri göğüsleyen Türkiye bir adım geri atmadı. Tam o sırada Suriye ile ortaklık alanını daha da genişletmekle meşguldü. Ortak bakanlar kurulu toplandı. Askeri işbirliği daha da genişletildi. Üstelik ortak tatbikatın kapsamı da zenginleştirildi. İki ülke bundan sonra sadece siyasi ve ekonomik alanda değil, askeri alanda da büyük oranda ortak hareket edecek. Bu, güvenlik stratejilerinin yakınlaştığı, tehdit değerlendirmelerinin benzeştiği, askeri çıkarların örtüştüğü anlamına geliyor.
İsrail'i dışlayan Ankara, Suriye ile ilk kez tatbikat yapmıyor. Karar yeni değil. Mayıs ayında yapıldı ilk tatbikat. O zamanki şaşkınlığı, tepkiyi, paniği hatırlıyorum. 29 Mayıs tarihli "İsrail rahatsız olmuş, içeridekiler fena kızdı" başlıklı yazıda not ettiklerim bugüne ne kadar da benziyor.
"Türkiye-Suriye ortak tatbikatı konusunda İsrail'de hissedilen rahatsızlık o kadar içselleştirilmiş ki, Türkiye kamuoyuna "İsrail'in Türkiye'yi cezalandırması" olarak sunuldu. İçerideki hesaplaşma niyeti ve öfke bu çevreleri fena savurmuş, neyi nasıl sunduklarını hesaplayamayacak hale getirmiş. Ya da burada gerçekten ihanete varacak ölçüde bir gözü dönmüşlük var. Ortak tatbikattan duyulan rahatsızlık Türkiye'deki bazı gazetelerde adeta İsrail basını gibi, "İsrail'den jet yanıt, misilleme, öfke" başlıkları ile verildi. Tel Aviv yönetimi, Türkiye ile ortak savunma çalışmalarını durdurmayı düşünüyormuş, PKK ile mücadelede çok önemli olan Heron insansız hava araçlarının satışını durdurabilirmiş."
"Konu şu: Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkiler hızla gelişiyor, gelişecek de. Bu ilişki biçimi bütün bölge ülkeleri için bir model niteliğinde. Suriye'ye yönelik dış tehditlere göğüs geren bir ülke Türkiye. Dolayısıyla sadece siyasi ve ekonomik değil askeri olarak da iki ülke birbirine çok yakın artık. Bunun son örneği tarihte ilk kez iki ülkenin askeri tatbikat yapması oldu. Üç günlük tatbikat İsrail'de rahatsızlık uyandırdı. Çünkü, bugüne kadar bölgede Türkiye'ye en yakın ülke İsrail'di. Çok mahrem anlaşmalar yapılmış, iki ülke güvenlikten öte ideolojik olarak, "ortak tehditler"e karşı cephe olmuşlardı. Ama İsrail-Türkiye ilişkileri bu ülkeye ciddi olarak zarar vermeye başladı. Çünkü aslında ortak tehditlere karşı değil İsrail'in önceliklerine göre şekillenmişti. Türkiye-İsrail ilişkileri, olağanüstü değişiklikler olmazsa, bundan sonra ileri gitmeyecek aksine güç kaybedecektir. Bu tespite şimdiden karşı çıkanlar bunu bir yere not etsinler, gün gelir lazım olur."
Panik öyle artmış ki, Başbakan Yardımcısı Silvan Şalom, "Türklerin akıllarını başlarına toplayacaklarını umuyorum" derken Filistinlileri toptan imha etmeyi öneren Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, Türkiye'nin "yoldan çıktığı"nı ima eden sözler sarfediyor. Aynı çevreler, İsrail basını üzerinden "Sabrımız taşıyor" mesajı verirken Türk medyası üzerinden de korku senaryoları pazarlayıp, "örtülü tehdit"lere girişiyor. "Asker istemedi AK Parti istedi" söylemi gibi, bugüne kadar hep işe yarayan ayrışma tezi de bu sefer işe yaramadı.
Açık söyleyelim: Bir şeyleri doğru gördük ve buradan bir yol haritası çıkardık. Uzunca bir süredir, yoğun olarak son beş yıldır Türkiye, bölge ve dünya ile ilgili muhtemel bir gelecek senaryosu çizdik. Her geçen gün, ay, yıl, bu harita daha da netleşiyor. Ve doğru yolda olduğumuzu anlıyoruz! Daha Irak işgal edildiği günler, "Bundan sonra Türkiye ile İsrail'in bölgesel çıkarları örtüşmeyecek" dedik. "Bundan sonra ABD ile Türkiye'nin çıkarları bir çok alanda örtüşmeyecek" dedik. Ortadoğu'da İran, Suriye ve Irak'ı tecrit etme, "İslam tehdidi" ile savaşmak amacıyla şekillendirilen "Türk-İsrail ekseni" tezinin Irak işgaliyle çöktüğünü, bu işgalin Türkiye'nin aklını başına getirdiğini, sadece İsrail çıkarlarını esas aldığını, Türkiye'nin ayaklarının altını boşalttığını bu yüzden "eksen"in hızla güç kaybedeceğini hep söyledik.
Doğal olan, doğru olan buydu. Türkiye'nin kendine bir yol açması, bir pozisyon belirlemesi gerekiyordu. İsrail'e endeksli ABD politikası, ABD'ye endeksli İsrail politikası bu ülkeye ağır bedeller ödetiyordu. Biraz geç oldu ama şimdi bunlar gerçekleşiyor. 'Rol dayatılan" ülke rollerin dışında kendi yol haritasını oluşturmaya başladı. Paniğin sebebi, münferit olaylar değil, bu!
Ermenistan'la ilişkilerin seyri, Kürt açılımı bu büyük projenin alt unsurları. Irak'la yapılan anlaşmaları okuyanlar, bunun normal bir yakınlaşma olmadığını biliyor. Suriye ile özel anlaşmaları görenler, bunun nasıl bir geleceğe hazırlık olduğunu biliyor. Osmanlı'dan sonra ilk kez bu denli kendi havzasına açılan bir Türkiye'nin artık kontrol altında tutulamayacağını biliyorlar. "Türkiye böyle devam ederse, bugün kendisine destek veren Avrupa'nın merkez ülkeleri bile yarın karşısına dikilecek" dedik. Bu da olacak. Çünkü yeni bir aktör denkleme katılıyor ve hesap bozuyor. Şimdilik İsrail'in hesapları bozuluyor ama yakın gelecekte başkaları da hesaplarının bozulduğunu hissettirecek. Belki Avrupa Birliği bile bunu yapacak.
Sadece son beş yılda dünyada ve bölgede olanlara bakanlar, sadece Türkiye'nin "proje" ürettiğini, adeta tek başına bir çekim merkezi olduğunu, oradan oraya koştuğunu görecektir. Dünya Türkiye'nin enerjisini hayret ve şaşkınlıkla izliyor. İsrail ne kadar paniklese ve tehditlere başvursa da, bu süreç devam edecek. Türkiye, İsrail'e yönelen düşmanlıkları gidermek için çok çaba sarfetti. İsrail adına tepkileri göğüsledi. En son onu Suriye ile barıştırmaya çalıştı. İsrail'e de destek verdi. Ama onlar, buna Gazze katliamıyla karşılık verdiler. Türkiye'nin çabaları sürdükçe İsrail'in alanı daralacak, bunu tekrar edelim. Hırçınlığın bir sebebi de bu. Bölgede aklını başına alması gereken tek devlet, bütün barış ve işbirliği girişimlerini sabote eden İsrail'dir.
Şantaj işe yaramayacaktı, yaramadı da. İçeriden ve dışarıdan tepkileri göğüsleyen Türkiye bir adım geri atmadı. Tam o sırada Suriye ile ortaklık alanını daha da genişletmekle meşguldü. Ortak bakanlar kurulu toplandı. Askeri işbirliği daha da genişletildi. Üstelik ortak tatbikatın kapsamı da zenginleştirildi. İki ülke bundan sonra sadece siyasi ve ekonomik alanda değil, askeri alanda da büyük oranda ortak hareket edecek. Bu, güvenlik stratejilerinin yakınlaştığı, tehdit değerlendirmelerinin benzeştiği, askeri çıkarların örtüştüğü anlamına geliyor.
İsrail'i dışlayan Ankara, Suriye ile ilk kez tatbikat yapmıyor. Karar yeni değil. Mayıs ayında yapıldı ilk tatbikat. O zamanki şaşkınlığı, tepkiyi, paniği hatırlıyorum. 29 Mayıs tarihli "İsrail rahatsız olmuş, içeridekiler fena kızdı" başlıklı yazıda not ettiklerim bugüne ne kadar da benziyor.
"Türkiye-Suriye ortak tatbikatı konusunda İsrail'de hissedilen rahatsızlık o kadar içselleştirilmiş ki, Türkiye kamuoyuna "İsrail'in Türkiye'yi cezalandırması" olarak sunuldu. İçerideki hesaplaşma niyeti ve öfke bu çevreleri fena savurmuş, neyi nasıl sunduklarını hesaplayamayacak hale getirmiş. Ya da burada gerçekten ihanete varacak ölçüde bir gözü dönmüşlük var. Ortak tatbikattan duyulan rahatsızlık Türkiye'deki bazı gazetelerde adeta İsrail basını gibi, "İsrail'den jet yanıt, misilleme, öfke" başlıkları ile verildi. Tel Aviv yönetimi, Türkiye ile ortak savunma çalışmalarını durdurmayı düşünüyormuş, PKK ile mücadelede çok önemli olan Heron insansız hava araçlarının satışını durdurabilirmiş."
"Konu şu: Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkiler hızla gelişiyor, gelişecek de. Bu ilişki biçimi bütün bölge ülkeleri için bir model niteliğinde. Suriye'ye yönelik dış tehditlere göğüs geren bir ülke Türkiye. Dolayısıyla sadece siyasi ve ekonomik değil askeri olarak da iki ülke birbirine çok yakın artık. Bunun son örneği tarihte ilk kez iki ülkenin askeri tatbikat yapması oldu. Üç günlük tatbikat İsrail'de rahatsızlık uyandırdı. Çünkü, bugüne kadar bölgede Türkiye'ye en yakın ülke İsrail'di. Çok mahrem anlaşmalar yapılmış, iki ülke güvenlikten öte ideolojik olarak, "ortak tehditler"e karşı cephe olmuşlardı. Ama İsrail-Türkiye ilişkileri bu ülkeye ciddi olarak zarar vermeye başladı. Çünkü aslında ortak tehditlere karşı değil İsrail'in önceliklerine göre şekillenmişti. Türkiye-İsrail ilişkileri, olağanüstü değişiklikler olmazsa, bundan sonra ileri gitmeyecek aksine güç kaybedecektir. Bu tespite şimdiden karşı çıkanlar bunu bir yere not etsinler, gün gelir lazım olur."