Recep KOÇAK
Önce İnsan
Pazar günü Trakya’da bir askeri birlikte bir asker akrabamı ziyaret ettim. Kırklareli’ne çok yakındık. Edirne de uzağımızda sayılmazdı.
Önce Kırklareli’ne uğradık. Kırklareli’ni bir buçuk yıl kadar önce ilk defa görmüştüm. O gidişimde merkezde bir salonda toplantımızı yapıp, şehri fazla göremeden ayrılmak zorunda kalmıştık. Çok sınırlı bir gözlem imkânı bulabilmiştim.
Bu gidişimde kenar mahallelerin sakin sokaklarında yürüdüm bir müddet.
Bir şehri tanımak için yeteri kadar vakit ayıramamıştım ama şehrin geneline yansımış garibanlık görüntüsü bir bakışta kendini ele veriyordu.
Yıllar önce Tekirdağı’nı ve Edirne’yi de görmüş birisi olarak, Kırklareli’nin gelişmişlikte Trakya standartlarının çok gerisinde kaldığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Parklarının ciddi bakıma, yoğun ilgiye ve sevgiye ihtiyacı var.
Cami cemaatinin beş vakit namaz kılmak dışında, o mübarek mekânların bakımı, yenilenmesi, güzelleştirilmesi için yeterli ilgiyi göstermediği çok belli. Dışarıdan birisi olarak ilk intibalarım maalesef çok olumsuz.
Pazar günü merkezdeki caminin lavaboları kapalıydı. En yakın mahalledeki caminin lavabosunu kullanmak ise imkânsızdı. Zira gündüz gözüne bazı canlılar tarafından işgal edilmiş durumda idi. Caminin yakınındaki park kim bilir kaç 10 yıldan beri terk edilmiş bir görüntüde idi.
Çok üzüldüm. Ülkemiz adına, insanımız adına, cami cemaati adına, bizim adımıza üzüldüm.
Kırklareli’nden bir gün sonra çok güzel bir vesile ile Muş’a gittim. Bir hayırseverin büyük desteği ile Deniz Feneri Derneği tarafından Muş’ta inşa edilen Azize Hersat Sağlık Ocağı’nın açılışı yapıldı.
Muş’u da ilk defa bir buçuk yıl önce görmüştüm. Şehirde ilk dikkatimi çeken, ana caddedeki lale figürleri ve Muş'un Güneydoğu Anadolu’nun genel yoksulluk görüntüsünü fazlasıyla yansıtması idi.
Muş’un lalesi ile meşhur olduğunu o zaman öğrenmiş, şaşırmış, neden bu şehrin lalelerini bütün Türkiye bilmiyor diye üzülmüştüm.
Bu gidişimizde Muş’un çevresinin tam anlamıyla bir şantiyeyi andırdığını gördüm. Yolların bir kısmı tamamlanmış, çalışmalar kesintisiz devam ediyor.
Muş’ta bir şeyler değişmeye başlamış ama daha yapılacak çok iş olduğu ortada.
Hayvancılık, tarım ve sanayi alanlarında Muş’un desteğe ihtiyacı var.
Muş Ovası Türkiye’nin Harran, Çukurova ve Konya ovalarından sonra en büyük arazisi. Bu potansiyelin, dünyadaki örneklerinden yola çıkılarak doğru ve verimli bir şekilde değerlendirilmesine ihtiyaç var.
Muş’un merkez nüfusu 70 bin. Altı sağlık ocağı var. En büyük mahallesi Yeşilyurt’a Deniz Feneri tarafından sağlık ocağı inşa edildi. Bu sağlık ocağından günde 150 insanımız muayene ve çeşitli sağlık hizmetler alıyor.
Sağlık ocağına adı verilen Azize Hersat Hanımı ve oğlu Feridun Beyi tebrik ediyorum.
Açılış merasiminde Muş Valisi Erdoğan Bektaş Azize hanıma ve oğluna sağlıklı ömürler diledi, biz de aynı dilekleri tekrarlıyor, bu ana oğlun bütün analar ve oğullar için güzel bir örnek olmasını diliyoruz.
Vali Erdoğan Bektaş dikkatli, titiz ve kadirbilir bir insan. Deniz Feneri bağışçısı Feridun Hersat’la yakından ilgilendi ve onun şahsında bütün işadamlarını Muş’ta ve Güneydoğu'da yatırım yapmaya davet etti.
Açılış konuşmasında Vali Bektaş sağlık ocağını işaret ederek, “Her şey yalan ama şu eser gerçek” cümlesiyle bir yıldan bu yana iftiralarla yıpratılmaya çalışılan Deniz Feneri’nin sadece hizmete odaklanmış çalışanlarına, bağışçı ve gönüllülerine moral verdi.
Bektaş, “Biz sağlık problemlerini, eğitim konusunu çözeriz. İşadamlarımızın Muş’a para kazanmak üzere gelmelerini, yatırım yapmalarını, istihdam oluşturmalarını bekliyoruz” dedi.
Vali Bektaş Deniz Feneri’nin Türkiye ve dünyada çok güzel ve önemli hizmetlere imza attığını belirterek ilgilileri tebrik ettikten sonra, ezber bozan bir teklifte de bulundu: “Muş’a yardım getirmeyin, Muş’tan bağış toplayın. Muş insanını vermeye alıştırın. ‘Veren el alan elden üstündür.’ Vermenin tadını alan bir insan artık onu bırakamaz.”
Vali Bektaş açılışta hazır bulunurken bürokratlara da örnek oldu. İl bürokrasisinin bütün temsilcileri orada idi.
Deniz Feneri derneği'nden Genel Başkan Av. Mehmet Cengiz ve bir grup Deniz Feneri çalışanı ile birlikte bazı Muşlu vatandaşlar da açılışta hazır bulundu.
Bir hafta önce başka bir ilimizde yüzlerce çocuğa eğitim desteği vermek üzere yaptığımız törene il, ilçe milli eğitim müdürlerinin, halk eğitim müdürlerinin gelmediklerini görünce onlar adına üzülmüştük. Sebep sonradan anlaşıldı: Vali bey davetimize icabet etmeyeceğini herkesin anlayacağı bir dille açıklamış, bürokratlar ise onun bulunmadığı bir törene katılmaktan imtina etmişler, korkmuşlar.
“Benim vatandaşım için bir taşı taş üstüne koyan, vatandaşıma hizmet için adım atan herkes başımın tacıdır, ben hizmetin bulunduğu yere çağırıldığımda koşarak giderim” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen haftaki ilimizden, valimizden haberdar olmamalı, üzülür.
Başbakan, Erdoğan Bektaş gibi valilerimizin sayısını artırdıkça aldığı dualar artarak devam edecek.
İşadamı, sivil toplum kuruluşu temsilcisi, kamu kurumu temsilcisi fark etmiyor, önemli olan, insana nasıl yaklaşıldığıdır; insan onların nezdinde bir yük mü, hizmet edilip, memnun edilip duası alınacak aziz bir emanet mi?
Önce insan diyen ve insana hizmeti hayatının en büyük fırsatı bilenlerin sayısı arttıkça şehirlerimiz güzelleşecek, kalkınacak, vatandaşlarımız daha müreffeh ve mutlu olacaktır.
Bize lazım olan “çatık kaşlı” değil, “güler yüzlü, müşfik ve babacan" devlettir.
Ne dersiniz?"
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.