Yabancı Dil Öğretiminde Gerçekler ve ‎Yanılgılar: Asıl Sorun Nerede?‎

Yabancı Dil Öğretiminde Gerçekler ve ‎Yanılgılar:

Asıl Sorun Nerede?‎

‎"Öğretmenlerimiz yetersiz", "müfredat eskidi", "sınıflar çok kalabalık"...

Yabancı dil ‎eğitimindeki başarısızlığımızı açıklamak için kullandığımız klasik bahaneler bunlar. Ama ‎gerçekten sorun bu kadar basit mi?‎

Geçen yazımızda dil öğretimindeki temel yanılgılarımızdan bahsetmiştik. Bugün bu konuyu ‎biraz daha derinleştirmek istiyorum. Çünkü sorun, sandığımızdan çok daha derin ve çözümü, ‎alışılagelmiş yöntemlerin çok ötesinde.‎

Öncelikle şu gerçeği kabul edelim: Teknoloji çağında yaşıyoruz. Cebimizde taşıdığımız ‎telefonlar, dünyanın bütün dillerine açılan birer kapı. Ama biz hala 1980'lerin öğretim ‎metodlarıyla dil öğretmeye çalışıyoruz. Bu, at arabasıyla Formula 1 yarışına katılmaya ‎benziyor.‎

En çarpıcı örnek, öğrencilerimizin durumu. Youtube'dan yabancı dizileri takip eden, ‎Instagram'da global fenomenleri izleyen, online oyunlarda dünya ile iletişim kuran ‎gençlerimiz, sınıfa girince neden adeta dilsiz kesiliyor? Çünkü sınıftaki dil ile gerçek ‎hayattaki dil arasında uçurum var.‎

Motivasyon meselesine gelince... Öğrencilerimize "dil öğrenin" diyoruz ama "neden?" ‎sorusuna tatmin edici bir cevap veremiyoruz. Sınav için mi? İş bulmak için mi? Yoksa ‎dünyayı anlamak için mi? Bu belirsizlik, öğrenme sürecini baştan sekteye uğratıyor.‎

Öğretmenlerimizin durumu da farklı değil. Çoğu, modern dil öğretim teknikleriyle ‎tanışmadan mezun oluyor. Sonra da onlardan 21. yüzyıl öğrencilerine dil öğretmelerini ‎bekliyoruz. Bu adaletsizlik değil mi?‎

Peki çözüm ne? İşte size somut öneriler:‎

‎1.‎ Teknolojiyi düşman değil, müttefik görelim. Akıllı telefonlar, tabletler ve ‎uygulamalar, dil öğreniminin doğal bir parçası olmalı.‎

‎2.‎ Sınıf ortamını yeniden tasarlayalım. Öğrenciler pasif dinleyici değil, aktif konuşmacı ‎olmalı.‎

‎3.‎ Öğretmen eğitimini güncelleyelim. Dijital çağın gereklerini bilen, iletişim odaklı ‎eğitmenler yetiştirelim.‎

‎4.‎ Ölçme-değerlendirme sistemimizi değiştirelim. Gramer testleri yerine, pratik dil ‎becerilerini ölçen yöntemler geliştirelim.‎

En önemlisi de şu: Dil öğretimini bir "ders" olmaktan çıkarıp, bir "yaşam becerisi" haline ‎getirmeliyiz. Nasıl ki anadilimizi gramer kitaplarından değil, yaşayarak öğrendiysek, ‎yabancı dili de öyle öğretmeliyiz.‎

Sonuç olarak, sorun "öğretmemek" değil, "yanlış öğretmek".

Bu gerçeği kabul etmeden, ne ‎kadar teknoloji kullanırsak kullanalım, ne kadar müfredat değiştirirsek değiştirelim, sonuç ‎değişmeyecek.‎

Değişim, cesaret ister. Alışkanlıklarımızı sorgulamak, hatalarımızla yüzleşmek ve yeni ‎yollar denemek... Zor ama imkansız değil.

Yeter ki gerçek sorunu görelim ve çözüm için ‎samimi adımlar atalım.‎

Gelecek yazımızda, bu değişimi nasıl başlatabileceğimizi ve başarılı örnekleri konuşacağız. ‎Çünkü biliyoruz ki, doğru yöntemlerle her öğrenci dil öğrenebilir. Yeter ki biz doğru yolu ‎gösterelim.‎

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum