Sebahattin BİLGİÇ
YOLCULUK NEREYE?
İnsanın bir yolunun olması, yol arkadaşlarının bulunması, bu yolda kaim olmak, ne güzel bir lütuftur. Yol ve yolcu ikisi bir birini tamamlar. Eskiler “önce tarik sonra refik” demişler. Yani yol ve yol arkadaşı. İnsanı varacağı menzile götüren yoldur. Bir yolun yoksa bir gayen bulunmuyorsa hangi menzile ulaşabilirsin ki?
Müminin yolunun ve yolculuğunun gayesi ilme, irfana, edebe, ahlaka ezcümle O’na ulaşmak içindir. Bakara Suresinde belirtildiği üzere hedef, “bütün yolculukların varış yeri sensin” diye belirlenmiş. (Bakar: 285) Bütün elçiler, bütün mahlûkat O’nu anlatmaz mı? Meyve veren dallar, çimlenen tohumlar, ferahlık veren çiçekler, kış uykusundan uyanan ağaçlar, menziline uçan kuşlar, yavrusuna sarılan analar, yuvasına yiyecek taşıyan karıncalar hep O’nu anlatmaz mı?
Hayat ibret aldıkça manasına erer. Niyazi-i Mısri kendi çağından ne güzel seslenmiş;
Bir göz ki, nazarında ibret olmasa anın,
Başının üzerinde düşmanıdır insanın.
Kulak ki öğüt almaz, her dinlediği şeyden,
Akıtsan yeri vardır, kurşunu deliğinden!
İşte tam burada şu Ayet-i Kerimeyi nakledelim;
“Peki, yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, orada olup biteni kalpleri kavrasın ve kulakları işitsin. Ne var ki, onlarda kör olan gözler değil; kör olan, göğüslerdeki kalpler!” (Hac: 46)
Seyahatlerimle ilgili yazılarımı kaleme alırken, Allah Kelamı seyahatlerle ilgili ne diyor acaba diye düşündüm. Bildiğim ayetler vardı ama baktım ki konuyla ilgili birçok surede, yeryüzünü dolaşmamızı öğütleyen pek çok ayeti kerime var. Hepsi haddini aşan insanoğluna öğüt veriyor. Önceki kavimlerin başına gelenlerden ibret almayı, münkirlerin, hakikati yalanlayanların, inkâr ve isyanları yüzünden kavimlerin başına neler geldiğini düşünmemizi, öncekilerden ibret almayı, yeryüzünde kibirlenerek küstahça dolaşmamayı öğütlüyor.
Hiç şüphesiz toprağın altı toprağın üzerindekilerden çok daha fazla insanla dolu. Şuan üstte yaşayanlar ise önce gidenlerin arkasından “her canlı ölümü tadacaktır” (Ankebut:57) gerçeği gereğince sırasını beklemekte. Ama önemli bir gerçek daha var ki hatırlarda ve satırlarda kalan insan hiç bilinmeyenlerden çok az.
Seyahat ettiğim yerlerde öncekilerin eserlerini ziyaret etmek, Evliya kabirlerinde tefekküre dalmak, kadim şehirlerde caddelerde dolaştıkça bu mekânlardan kimlerin güzeran ettiğini düşünmek, hep beni duygulandırmıştır. Manzaralı yerleri görmek, doğayı hissetmek, hatta dağ zirvelerinde durup aşağılara doğru avazım çıktığınca bağırmaktan ise ayrı bir haz almışımdır. Ama beni en çok mutlu eden şey gittiğim beldelerde varsa bir dostumu ziyaret etmek, yoksa yeni dostlar edinmektir. Bir gönle girme ve bir gönülde kalmanın değeri neyle ölçülebilir ki?
Allah’ın Resulü (SAV) “seyahat ediniz sıhhat bulunuz” buyurmuş. Her ne kadar seyahatte birçok sıkıntılar olabiliyorsa da çok güzel ufuk açıcı fırsatlar da mevcuttur. Hele bu yolculuk bir ilim yolculuğu ise hem dünyevi hem de uhrevi fırsat kapılarına sahip olursunuz. Hadisi şerifte : “ Allah (CC), ilim öğrenmek için yola çıkan kimseye cennetin yolunu kolaylaştırır” buyrulmuş.( Tirmizi,İlim)
Yolculukta aklını fikrini çalıştıranlar, gönül gözünü açık tutanlar için çok lütuflar vardır. Ehli irfan “eserden müessire ulaşmak” tan bahseder. Yani yaratılanlardan Yaratan’a ulaşmak. Bütün yolculuklar O’nun için olduğuna göre ne güzel bir kar, ne güzel bir seyahat.
Söz buraya kadar gelmişken bir başka ama en önemli yolculuktan bahsedelim. İnsanın iç dünyasına yaptığı yolculuk bütün yolculukların en başında gelse gerek. Hakikat bilgisine ulaşmak, varlığın sırlarını kavramak için kalp dünyasında seyahat etmek kulluğun en temel gayesidir. Halis ve muhlis bir kul olmak, iç dünyayı güzelleştirmekle mümkün. Kibir, gurur, haset, riya, atalet, ihtiras gibi huyların olduğu kul ya bu yolculuğa çıkmamış ya da yolculuğunda başarılı olmamış demektir. İrfan ehli “sözlerin büyükleri, büyüklerin sözüdür” buyurmuş. Bu manada sözü Aziz Mahmut Hüdai Hazretlerine bırakalım:
Cân terkini urmadan,
Cânân eline girmez.
Zünnârını kırmadan
Îmân eline girmez.
Su gibi arınmazsan,
Yerlere sürünmezsen,
Taşlarla urunmazsan,
'Ummân eline girmez.
Şemseddin Sivâsi de bu manada harika bir tamamlama yapmış, anlamı derin ve güzel mısraında;
Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ede Hak,
Pâdişah konmaz sarâya hâne mâmûr olmadan.
Nefsini terbiyeye yönelen derviş yolcudur bu yönelişte. Bu yolculuk hem iç âleme hem de dış âlemedir. Zahiri yolculukta âlemi temaşa eyler, rızkını arar, ibret alır, elini, ayağını, eteğini, kötüden, kötülükten uzak tutar. İç dünya yolculuğunda riyadan tevazua, cimrilikten cömertliğe, tembellikten gayrete, cahillikten ilim ve irfana, edebe, güzel ahlaka yönelir. Yunus Emre her iki yolculuk için bize çok güzel örnektir. Buğday ihtiyacı için Taptuk Emre’nin kapısına çıktığı yolculuk, bir müddet sonra iç dünyasına, uzun bir yolculuğa dönüşür. “Ah nice bir uyursun uyanmaz mısın, göçtü kervan kaldık dağlar başında” diye feveran eder. Maksuda ulaşmada ise tavsiyesi vardır; “Evliyaya uğramaz ise yolun, göçtü kervan kaldık dağlar başında”. Yolculukta takip edilecek yolu anlatır gönlünden gönüllere akan mısralarında. “Şeriat, tarikat yoldur varana, hakikat marifet andan içeri”. Yunus yolculuğun zorluğundan, meşakkatinden bahsederken “bu yol uzundur, menzili çoktur” der ama arkasından da “ben yürürüm yana yana” diyerek aşkla yürümek lazım geldiğini belirtir. “Bir mübarek sefer olsa da gitsem, Medine yollarında kumlara batsam” diyerek aşkın merkezine yolculuğu arzu eder.
Bazı tasavvuf ekolleri müridine seyahate çıkmayı tavsiye etmiş. Zira Gurbete çıkan insan çeşitli meşakkatlerle karşılaşır. Aç kalır, açıkta kalır, işsiz kalır, yorgun düşer, emniyeti kaybolur. Kul bütün bunlara tahammül eder, çileye katlanır, ham iken pişer, yüreği yanık, boynu bükük, gözü yaşlı olur.
Tasavvufta sefer der vatan prensibi vardır. Nakşiliğin, insanı ham vasıflardan, çirkin huylardan arındırıp irfan ehli kâmil insan hüviyetine kavuşturmayı amaçlayan on bir temel prensibinden biridir sefer der vatan. Dervişin Seyr-i sülukunda nefsini yenip takvaya erişmesi, hiçliğe ve mahviyete bürünesi, yalnız Allah’a kulluğa yönelmesidir. Alvarlı Efe Hazretleri ne güzel demiş “eller yahşi ben yaman, eller buğday ben saman”. Şu süslü, kandırıcı, oyalayıcı, yoldan çıkarıcı dünya hayatında yok olmak var almanın en güzel yoludur.
Niyazi Mısri’nin dediği gibi;
Eyven kişi yol alamaz maksudunu tez bulamaz,
Yoğ olmayan var olamaz varını dağıtmak gerek.
Sebahattin BİLGİÇ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.