Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Fanatizm (Büyük Plan-9)

Siyonizm ırkçılıktır. İslamofibi de... Şii fanatizmi de öyledir. Koskoca Tahran’da bir tane bile dört başı mamur bir Ehli Sünnet camisi yoktur[1] mesela… Bu konuda adeta Yunan gibiler: Hatırlarsanız olimpiyatların düzenlendiği zamanda Atina’ya bir cami yapılması uluslararası bir mesele olmuştu.[2] Taliban-El-Kaide, DAEŞ benzeri tek tip İslam anlayışının dayatılması da benzer özellikler taşır. Özellikle de DAEŞ’in temsil ettiği düşünce böyledir. Biz bu yazımızda Şii fanatizmi üzerinde duracağız.

Fanatizmin öylesi de kötüdür böylesi de; aşırılıktır çünkü... Faşizmle de yakından ilişkilidir. Fanatizmde görülemeyen şey; hakikatin tek, ancak hakikate giden yolun birden fazla olduğudur. Fanatizm aklın ürünü de değildir. Zira akıl insanları orta yola sevk eder.

Pratikteki sonuçlarına rağmen, fanatizm-faşizm dönemsel olarak farklılaşan düzeyde destek bulmaktadır. İşte Avrupa’da fanatizmin-faşizmin tehlikeli bir türü olan ırkçılık yükselmektedir. Trump’ın seçimi kazanması da Hitler’in seçimi kazanması gibi bir şey... Dünya önümüzdeki bir kaç yılda çok şeye gebe bir başka deyişle...

Ama bu durum ırkçılığın galip geleceği anlamına gelmiyor. Çünkü söz konusu tehdit kendileri için de söz konusu... Özellikle de İsrail için... Hitler kaybetti, Miloşeviç de... En son kaybeden ırkçı Ermeni lider Paşinyan oldu malum... Şimdilerde Yavuz Sultan Selim’e kaybeden Şah İsmail kadar uyumlu; nazar değmesin.

Fanatizme konu olan şey inanç olunca durum daha da karmaşık bir hal alıyor. Söz konusu durum Şii için de öyle Selefi-Vehhabi için de... Ehli Sünnet bu konuda her zamanki gibi orta yolu temsil eder. Sözgelimi İran’da devletin resmi mezhebi olan Caferilik Şiasını kimi hususlarda yanlış bulmakla birlikte tekfir etmemektedir.

Fanatikler için tek doğru kendi savundukları olduğundan da ikna edilmeleri söz konusu değildir. Oysa ne din, ne demokrasi, ne insan doğası... hiç birisi fanatizmi beslemez. Fanatizme muhatap olanlar da kendilerini koruma adına fanatikleşirler. Bu da zaman içerisinde şiddeti doğurur. Buradan doğan şiddet adeta kan davası gibidir; nesiller boyu bitmez. Şiilik’te, sanki Sünni olanlar katletmiş gibi, 10 Muharrem’de Kerbela olaylarını canlı tutacak etkinlikler yapılır hala... Oysa acı bütün Müslümanları ortak acısıdır. Ehli Sünnet’ten hiç kimse katliama arka çıkmaz.

Fanatizm ve faşizm insanları tektipleşmeye zorlar. Allah’ın ‘farklı yarattım’ anlamına gelen sünnetullahı ortadayken (Hucurat:13), tabandan gelmesine rağmen tektipleşen ve insanları tektipleştiren İran devrimi bocalamaktadır. Türkiye'de yaşanan toplumsal ve siyasal sorunların kaynağı da benzer nedenlere dayanır. Zira uzun yıllar empoze edilen ideolojik besleme bu ülkede de geri tepmiştir.

Hristiyanlık içerisindeki Katolik, Ortodoks veya Protestan kavgası da benzerdir. Birbirlerini ağır bir şekilde suçlar, hatta tekfir eder, fırsat bulduklarında tepesine binerler. Kalıntıları hala devam eden Avrupa'daki pek çok savaş bu yüzden olmuştur mesela; mezhep fanatizmi...

Şii-Sünni çatışması da öyledir... Şah İsmail kendisini güçlü hissettiğinde tebaasını Şiiliğe zorlamış ve sonuç da almıştır. O döneme kadar Şii çoğunluk olmayan İran bugün Şiiliğin merkezi ve İslam dünyasıyla pek çok çatışmanın sebebi olmuştur. Osmanlı aynı yöntemi benimsememiş, Şiiliğin siyasi etkisini bertaraf ettikten sonra 'tekke'leri aracı yapmak suretiyle zamana yayılı olarak bu insanların inançları üzerinde etkili olmuştur.

Anlayış günümüzde de değişmiş değildir. 1982'de Hama katliamı yapıldı mesela. Baba Esed Hama’yı yerle bir ettiğinde ve 10 binlerle ifade edilen insan öldürüldüğünde devrim lideri Humeyni’nin sesi çıkmamıştı; Şii fanatizmi ve politik duruşu yüzünden... İran bugün utanç verici bir tercihle, halkını öldüren Esed’i destekliyor ve bir kötülüğü ayakta tutuyor.

Hamas’la teması da böyledir. Zira Hamas Şii olmadığı halde İran ona destek vermektedir. Ancak Hamas Filistin topraklarını ve dolayısıyla Kudüs’ü de işgalden azade etmek üzere mücadele etmektedir. İran’la ilişkisi olduğu doğrudur. Ancak bu ilişki İran’ın çeşitli bölgelerde örgütlediği (Hizbullah, Haşdi Şabi, Husi gibi) gruplarla aynı değildir. Şimdilerde Hamas ile İran’ın ortak düşmanı olması İran’ın bu örgüte yardımcı olması için gerekçe oluşturmaktadır. Nitekim merhum Heniye kendisine bu konuda sorulan bir soruya İran’la ilişkilerinin geçici ve ortak hedefe ilişkin olduğu ve bir şartı içermediği yönünde cevap vermiştir.

Günümüzde İran Şiiliği Fars kimliğiyle bütünleştirmiştir. Şii hilali de hiç yanlış bir tespit değildir. Hadi Lübnan'da İsrail'e karşı diyelim. Karabağ'da kime karşı o zaman... Politikalarına Azerbaycan'da zemin bulamadığından Ermenistan'ın arkasında yer almıştır.

İran Zengezur koridorunun açılışına da şiddetle karşıdır. Üst düzey olmasa da resmi düzeyde yapılan açıklamalar bu koridorun açılışının İran’ın kırmızı çizgisi olduğu yönündedir. Konunun ümmetle ilgili olmadığı aşikardır. Bir başka deyişle konu İran ulusal çıkarları ile ilgilidir. Zira Zengezur bölgesi (hatta Ermenistan Revan eyaleti olarak) İslam toprağıdır. Ümmet söylemlerinin konjonktürel olduğu bu türden hassas zamanlarda kendisini göstermektedir ama gelin görün ki; İran’ı hala ümmet davası ile ilişkilendiren akıl yoksunu, Kur’an’ın deyimiyle ‘beyinsiz’ dolu ortalık...

Terör desteği bir başka konu... PKK yıllarca bu ülkede zemin buldu... Bir insanlık suçu olan terörle nasıl bir arada olabilir İslam... Belli ki İran kimi siyasi amaçları için terörü bir araç olarak kullanıyor. Bu bir yandan Şii fanatizmi, bir yandan da Fars ırkçılığı...

Malum; İran tarihsel nedenlerle de Türkiye’yi kendisine rakip olarak görmektedir. İçerisinde barındırdığı Türk ve Şii olmayan nüfus ise yumuşak karnını oluşturmaktadır. Her ne kadar PKK uzantısı örgüt (PJAK) bu ülkede de faaliyette bulunuyorsa da üstesinden gelmeyi başarmış gözükmektedir. İran’ın derdi artık Türkiye’de faaliyet imkânı kalmayan PKK’ya Irak içerisinde meşruiyyet zemini kazanmış olan yapılar vasıtasıyla alan açarak örgütü Türkiye’ye karşı elinde bir koz tutmaktır. Nitekim bu anlamda Talabani ekibi ile ilişkileri devam etmektedir. Durum Amerika ile de senkronize olup, aynı amaca matuftur. Bu durum ümmet söylemi içerisindeki İran’ın ilk icraatı da değildir. Afganistan’da, Suriye’de yaptıkları iş birlikleri itiraflara konu olmuştur.

Şiilerin bu fanatizmi bırakın İslam’a-ümmete hizmeti, sürekli takoz olmuştur. İran eliyle müslüman olmuş başka bir toplum var mıdır bilmiyorum doğrusu... Şiiliğe geçmişte zorlanmış, günümüzde de siyasi çıkarlara alet edilen-olan pek çok İslam beldesi var. Ama Ehli Sünnet vasıtasıyla müslüman olmuş çok fazla toplum var. Afrika da, Balkanlar da, Kafkasya da, Endonezya, Malezya da pek çok toplum Ehli sünnet vasıtasıyla İslam’ı seçti.

İran'da Şiilik bir Şah İsmail döneminde bu kadar merkeze yerleşmişti, bir de şimdi... Devrim öncesinde yani Şahlık döneminde (1925-1979) Şiilik sosyolojik bir gerçek olmanın ötesinde anlam taşımıyordu. Şimdi devletin merkezinde... Eğer Yavuz o dönemde tehdidi görmeseydi, İran coğrafyası gibi Anadolu coğrafyası da bir bütün olarak Şii olurdu. İran'ın en nihai hedefi bugün de değişmiş değildir (devam edecek).


[1] Standart cami niteliği taşımayan, kimilerince oluşturulmuş az sayıda (dokuz adet) ibadethane olduğu bilgisi de mevcuttur. Tahran’da yaşayan ve kendisini Şii olarak tanımlamayan müslüman nüfusun bir milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir.

[2] Şimdi 2020’de açılan bir camii vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.