Biraz da sevinelim

Ölçüyü kaçırınca gülünç olmak da kaçınılmaz hale geliyor. “Vur abalıya” denildiğinde sonuna kadar gitmeyi marifet sayanlar gazetecilik mesleğine de gölge düşürüyorlar. Önceki gün çok satan bir gazete ölçüyü hepten kaçırdı ve yeni yürürlüğe girecek bir yasayı çarpıtarak farklı biçimde sundu manşetinden... Ülkeye içki yasağı geldi gibi sunulan haberin asılsızlığı meydana çıkınca yüzleri morardı mı acaba?

Günlerdir Batılılarla didişen de aynı kişiler. Bir yandan Avrupa Birliği (AB) sözcülerine lâf yetiştirmeye çalışırken, bir yandan da iddialarını kanıtlayacak malzeme toplama yarışındalar. 'İçki yasağı başladı' yalan haberi böyle bir zorunluluğun sonucu işte. Oysa her ölçü kaçırmaları kendilerinin inandırıcılıklarını biraz daha yitirmelerine yol açıyor.

Bir adım daha, kimse yaptıklarını ve yazdıklarını ciddiye almayacak. Kendileri söyleyip kendileri dinleyecekler...

“Batı, Batı” diye 200 yıldır toplumun ensesinde boza pişirenler, galiba 200 yıllık Batılılaşma tarihimizde ilk defa Batı'yla bu denli ters düştüler. Batı rüyaları Batı duvarına çarptı. Şimdilik sadece eleştiriyorlar, ama Batı'yı boşlamalarına ramak kaldı.

Bizdeki Batı'yı boşlama hazırlığındaki eski Batıcılar giderek daha fazla ABD'deki Neo-Muhafazakârları andırıyorlar...

Duvar çökmeden önce kendilerini 'sol' olarak tanımlayan bir grup şimdilerde 'Yeni Muhafazakâr' diye anılıyor. George W. Bush'un Beyaz Saray'a yerleşmesiyle birlikte kendilerine en üst düzeyde hâmi buldukları inancıyla yıllardır düşünü kurdukları bir projeyi uygulamaya koydu 'Yeni Muhafazakâr' ekip. Ülkelerinin ve dünyanın başına açılan Afganistan ve Irak macerasını bu ekibe borçluyuz; yarın İran da saldırıya uğrarsa, unutmayın ki, Yeni Muhafazakâr kitlenin son macerası olacak o da...

Benzerlik, ekibi oluşturan kişilerin 'sol' geçmişleri ile şimdi savundukları ideolojilerinde... Lâikliğe yeterince vurgu yapmadıkları için Batılılar ile didişen bizdeki tiplerin geçmişleri de 'sol' ile bir biçimde kesişiyor. ABD'deki Yeni Muhafazakârlar eski ideolojilerini yenisiyle değiştirip eski katılıklarını korudular; bizdekiler de en az eskisi kadar sert bir başka ideolojinin ardına sığınmaktalar bugün. İki grubun da gözü dönmüş: ABD'dekiler dünyayı ateşe vermekten çekinmeyecek kadar ideolojilerine sevdalı; bizdekilerin cirmi yalnızca bizim ülkemizi yakıyor, ama yakıyor işte...

Lâiklik Türkiye gibi toplumlarda elbette önemli... Sadece din-devlet ilişkilerini rasyonel bir zeminde düzenleyip vicdan özgürlüğünü sağladığından kaynaklanmıyor bu önem; farklı kimlikler arasında bir arada yaşama duygusunu ayakta tutmak için de devletin lâik olmasına ihtiyaç var. Ancak lâikliği bir ideoloji haline getirmek ve demokrasinin önüne rakip olarak çıkarmak, ABD'deki Neo-Muhafazakâr tayfanın projelerini ideoloji olarak sunmaları ve insan hayatını hiçe saymalarına eş değer. ABD'deki benzerleri “Batsın bu dünya” diyebiliyorlar kendi projelerini hayata geçirebilmek için her türlü riski göze alırken; bizdekiler de “Bize yar olmayanı başkasına da yar etmeyiz” karasevdalısı durumundalar...

ABD'dekiler başka ülkelere saldırıyor, bizdekiler de siyasi dengeleri alt üst edecek maceralara kapı aralıyor.

Maceracılığa aslında prim vermeyen geniş kitleler bir an için aldatılabilseler de, akıllarını sürekli ipotek etmeye yanaşmıyorlar. ABD'de göz kamaştırıldı ve bir an destekleri bayağı yükselmişti; bizde de akılları durduran bir hipnozla uzun yıllar kitleler kandırıldı, yapılan dışarıya makulmüş gibi sunulabildi.

Şimdi ne içeride halk bunların dediklerini doğru kabul ediyor, ne de dışarıda vaktiyle işbirliği yaptıkları Batılılar bunların Batıcı olduğuna inanıyor. İçeride de dışarıda da kaybettiler. Bu sebeple de ölçüyü kaçırıyor, ölçü kaçınca da gülünç hale düşüyorlar.

Son yaşanan tatsız tuzsuz olayların en sevinilecek yönü de budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar