MAZLUM DİYARLARA BİRİLERİ KAN GÖTÜRDÜ TÜRKİYE İSE CAN

Şöyle yüz yıl öncesine gidelim ve Osmanlının hâkim olduğu Ortadoğu başta olmak üzere Kuzey Afrika’ya, Balkanlara bir bakalım. Koca Çınar, yaşlanmış, yorulmuştu. Pençeleri sökülmüş, dişleri dökülmüş bir aslana dönüşmüştü. Artık ne o eski kudreti kalmıştı ne de kendi halkına bile dağıtacak adaleti. Zaman denilen korkunç ve acımasız çark onu da dişlileri arasında öğütmüştü. Doğan ölür, yaşayan ihtiyarlardı. Adil ve kudretli aslan, çakallarla, sırtlanlarla boğuşa boğuşa, zalimlerle, katillerle dövüşe dövüşe, hainlerle, yılanlarla didişe didişe mecalsiz düşmüştü.

Aslan yurduna çakallar, sırtlanlar dadanmıştı. Sırtlanlar, nadanlara, cahillere, gafillere…Bol keseden hürriyet, özgürlük, barış, zenginlik, eşitlik adalet, devlet vadetmişlerdi. Yerli yılanlarla, dışardaki sırtlanlar bir olunca; Aslan da yorgun düşüp hastalanınca, bu mübarek topraklarda baykuşlar ötmeye, çakallar ulumaya, tilkiler pavkırmaya başlamıştı.

“BÜTÜN AŞKLAR TATLI BAŞLAR”

Gafillerle sırtlanların aşkı fazla uzun sürmemiş, akreplerle tilkiler; hain işbirlikçilere bırakın vadettikleri buyuk devleti vermeyi, Aslandan kopardıkları toprakları küçük küçük parçalara ayırmışlar, başlarına da yılan huylu, köle ruhlu, kendilerine esir olan ezik tipleri yerleştirmişlerdi. Bu zavallı gafiller, Batıya özgürlüğe giderken yurtlarındaki barıştan da olmuşlardı. Akrep huylu batı, bunları “Dini, etnik, mezhebi, coğrafi, kabile…” kavgaları ile birbirlerine öyle bir düşürmüştü ki anlatılmaz. “Aslan gidecek dertler bitecek, Aslana karşı omuz omuza, Aslan gider Hürriyet gelir, Aslan susar özgürlük öter…” diyen gafiller kendilerini öyle bir çıkmazın, öyle bir gailenin için de bulmuşlar ki her şey Arap saçına dönmüştü. (Tabi bu arada şunu da belirtmek gerekir Aslanın son yıllarında O’da tahtına tam hâkim değilmiş. O’nun adına ülkeyi yönetenlerin (ittihat terakki, beceriksiz hain vezirler, valiler) çoğu tebaya zulmediyorlarmış. Buna bir de çökmüş bir ekonomi, art arda kaybedilen savaşlar, siyasete bulanmış bir ordu, ayaklanmalar eklenince; Balkanlar, Libya, Ortadoğu başta olmak üzere büyük toprak kayıpları yaşanmış. Oralardan göçen milyonlarca insan devleti çökme noktasına getirmişti…)

GÜN BATTI DEVRAN DÖNDÜ

Osmanlı yıkılalı yüzyıl oldu. Onların torunları olan bizler de, O’ndan ayrılan balkanlar ve İslam ülkeleri de düşe kalka, çalışa çabalaya, bazen üzgün bazen neşeli , bu günlere geldik. O günün galiplerinin, (Çakalları tilkileri sırtlanları) sınırlarını masa başında, ellerine aldıkları cetvelle belirledikleri devletçikler ve onların halkları ne huzur buldular ne sükûn ne özgür oldular. Gelen vurdu giden vurdu. İslam ümmeti, Osmanlı torunları başı kesilmiş tavuk gibi ordan oraya çırpınıp durdu. Halende bu savrulma devam ediyor.

UFUKTA BİR UMUT IŞIĞI BELİRDİ

İki yüz yıldır dünyayı ekonomik baskı ve silah zoru ile köleleştiren, insanları ellerindeki iletişim gücü ile mankurtlaştıran ABD/Batı, duvara toslamış görünüyor. Yalan, yanlış, temelsiz ve fıtrata aykırı ölçülerini/ değerlerini dünyaya iletişim ve sinema yolu ile kabul ettiren bu zalimler, Dünyanın gözü önünde Filistin’e, Gazze’ye, Lübnan’a, İran’a, Suriye’ye zulmeden, katliam yapan İsrail’e yan çıkarak, destek olarak gerçek yüzlerinin, yalan sözlerinin ortaya çıkmasına vesile oldular. (Bu arada Ortadoğu’da/İslam ülkelerinde -İran Türkiye Suudi Arabistan Afganistan, Mısır, Pakistan. Büyük iç ve dış değişimleri yaşandı.) ABD Saddam’ı İran’a saldırtarak iki devleti de zayıflattı. Sonra Saddam’ı devirerek Irak’ı, Yemeni, Suriye’yi İran’a teslim etti. Suudları ve körfez ülkelerini sürekli sağdı. Türkiye’yi zayıflatmak için PKK ve diğer örgütleri biteviye destekledi. İran, tıpkı Saddam gibi kendisine ABD’nin verdiği fırsatı! iyi değerlendirdi. O’nun bilmediği şuydu: ABD ve Siyonistler ne Alevi’yi sever ne Sünni’yi, ne Arap’ı sever ne Acemi, ne Kürdü sever ne Türkü; O kendinden başka hiç kimseye değer vermez. İran yönetimi Kasım Süleymani, Haşdişabi, Hızbullah eli ile epeyce bir Müslüman doğradı, Yemen’de, Irak’ta, Suriye’de. Bağdat, Şam, Beyrut, Sana ve birçok şehri kontrolüne aldı. Mezhepçilikte sınır tanımadılar. Çok fazla mazluma kıydılar, çok fazla ah aldılar. İran fazla ileri gidince, fazla güçlenmeye başlayınca ABD ve İsrail başladı onu budamaya…

İYİLİĞİN VE BARIŞIN GÜVERCİNİ TÜRKİYE

Türkiye ise tıpkı Selçuklu dedeleri zamanında atalarının seçtiği adalet iyilik barış yolunu seçerek (Ataları Anadolu’ya ve fethedilecek zulüm diyarlarına önce alperenleri, gönül erlerini gönderir önce halkın gönüllerini fethederlerdi) Mazlumlara masumlara karşılıksız kucak açtılar yardımlar yaptılar. Evsizlere ev, açlara aş, çıplaklara kıyafet, yurtsuzlara vatan oldular. Batılılar tüm dünyaya, Afrika’ya ve İslam diyarlarına; İran ise sadece İslam diyarlarına kan ve göz yaşı taşırken, Horasan erlerinin, gönül doktorlarının torunları olan Türkiye, halkı ve devleti ile tüm dünyaya ve mazlum coğrafyalara, devlet kurumları (Kızılay, Afad, Tika ) ve STK’ lar ( İHH, Cansuyu, MEC, veren el, fetih vakfı… gibi ) ile can oldu, deva oldu, barınak ve yuva oldu.

Rabbim, yapılan bu yardımlar hatırına ülkemize, milletimize, devletimize, yardım et. Yardım et ki önce İslam Dünyası, sonra da tüm dünya Asr-ı Saadet devrini bir daha yaşasın. Amin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum