xxx78
Bir haberin anatomisi
Kaç gündür ülke gündemini Yeni Şafak'ın 'Pamukbank' ile ilgili manşetleri meşgul ediyor. Ergenekon örgütüyle ilgili davanın iddianamesi ve eklerinde kazıya kazıya bulunan ilginç malzeme arasında bazı telefon görüşmeleri de yer alıyor. Manşet haber de o görüşmelerden biriyle ilgili: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun (BDDK) o zamanki başkan ve üyeleri olduğu anlaşılan birileri arasında geçen konuşmalara bakılırsa, Pamukbank'a el koyma kararı, bir yabancı bankaya, dönemin etkili bir adamı ile bir medya patronuna sevinç kaynağı olmuş... Medya patronunun gazete ve televizyonları karşı atağa geçtiler, haberin yalan olduğuna dair yayın yapıyorlar. İddianameye mesnet teşkil eden yüzbinlerce sayfalık ifadeler, tanıklıklar ve belgeler arasında yalan, sahte, uydurma denilebilecek çapsızlıkta olanları da var. Geçmişte tekzip görmüş, ya da şimdi yalanlanan belgelerin ekler arasındaki varlığı malzemeye kuşku ile yaklaşılmasını şart kılıyor. 'Pamukbank' olayı etrafında kopan gürültünin sebebi olan belge de ihtiyatla yaklaşılmayı hak edenlerden. Telefon görüşmelerini kayda geçirenlerin resmî dinleme elemanları olduğu anlaşılıyor. Dinledikleri kişilere 'kod-adı' verme âdetleri yoksa, kayda geçirdikleri adlar gerçek kişilerle örtüşmüyor. BDDK'da ve Doğan Medya Holding'te Ali Vural ve Veli Dural adını taşıyan kişilerin, ya da CITIBANK'ta Mr. Anderson diye birinin izine rastlanmıyor. Ali, Veli ve Anderson adları 'kod-adı' uygulamasının bir sonucu olabilir. Yeni Şafak'ın görüştüğü konuya vâkıf kişiler, konuşmaların o dönemde yaşananlarla örtüştüğü kanaatine sahipler. Pamukbank, 2002 yılında BDDK tarafından el konulana kadar, ülkemizin öndegelen işadamlarından Mehmet Emin Karamehmet'in bankasıydı. Ak Parti iktidarından önce el konuldu Pamubank'a. 2002 seçiminden sonra Ak Parti iktidara geldiğinde aynı patrona ait Yapı Kredi Bankası'na (YKB) da el konulması talebi Başbakan Abdullah Gül'ün masasında bekliyordu. Ak Parti, el koymaktansa ıslaha elverişli bankaların ekonomiye kazandırılması yöntemini tercih ettiği için YKB bugün hala ayaktadır. O yöntemin Ak Parti iktidarı öncesinin bankalara hemen el koyma kararlarından daha isabetli olduğu bugün açıkça görülüyor: Islaha elverişli olmasına rağmen el konulmuş bankalar yüzünden devletin mali yükü arttı; oysa ıslah edilen bankalar sonradan çok yüksek bedellerle el değiştirebildi. Bankası bulunan bir medya patronu medya sahibi de olan bir başka patronun bankasına el konulduğu için sevinir mi? Bankalara el konulduğu dönemde siyaset ve bürokrasi üzerinde varolan gücünü rakipleri aleyhine kullanmaya kalkar mı? Esas sorulması gereken sorular bunlar... Bu sorulara, Sevinmez ve Gücünü kullanmaz cevaplarını verebiliyorsak ne kadar ustaca kotarılmış olursa olsun aksine belgeler bir işe yaramayacaktır. Kapitalizm gerçekten zaman zaman vahşileşebiliyor. Ticari rekabet, baba ve çocukları bile düşman haline dönüştürebiliyor. Karşısındakine ait değerlerin de kendisinin olması için gözü kara mücadelelere girişebilen patronlarla dolu etrafımız. Bunları görmek veya varlığından haberdar olmak için düzmece belgelere, ya da çarpıtılmış haberlere ihtiyaç yok. Her şey gün gibi meydanda. Ergenekon iddianamesinden Yeni Şafak'ın manşetine tırmanan belgeye bu açıdan yaklaşmakta yarar var. Bir patron rakibinin zor duruma düşmesine sevinebilir; kapitalizmin mantığında bunda şaşılası bir yön yok. Esas şaşırtıcı olan şudur: Zor duruma düşürülen patron nasıl olur da kendisini kurda kuşa yem etmeye yanaşmayan bir iktidarı sarsmak için her süfli yola başvuranlara kendi medya organlarında ısrarla destek verir? Bu nasıl bir kapitalist mantıktır? Bu sorunun cevabını, Patronlar kendilerini asacak ipi kendileri satarlar diyen Lenin vermişti aslında.