Herkesin bir bedeli...

"Dinlemeler" e bir şey takılmış:
Bir medya grubu, (önceki) iktidarın bir kanadı, bankacılık denetleme şeysi, bir de yabancı banka temsilcisi...
Başka bir "iletişim (medya)" grubunun bankasına el konması için konuşup duruyor, halleşiyor, elleşiyor, dilleşiyorlar.
Benimkisi "prensip"!
"Telefon dinlemesi" teşhirinden utanıyorum.
O yüzden isimleri lazım değil! Zaten, orada da burada yayınlandı.
Üstelik, "Ergenekon" meselesine pek soğukken ısınmaya başlayan "bankasına el konmuş" grup da, şimdi iddianame eklerinde malını, mülkünü bulup seviniyor!
O günlerde, ara düzeltmeye yardımcı olsun, çok yakın olduğu "liberal koalisyon partisi lideri" ile bağlantı kursun, ikinci banka kurtulsun diye, karşı gruptan "çok ulusal etkili" bir gazeteciyi milyon dolarla transfer ettiğini pek hatırlayamıyor.
Diğer grup üzgün ve çok kızgın tabii. Kesin dille yalanlıyor; "kod isimler" in gerçek olmadığını da bilhassa belirterek.
Yoksa onca sahip çıktığı "Jitem" tarafından mı dinlenmiş ne! Olur mu hiç?
Belki hakikaten düzmece kayıtlar; belki de tüm ahlak, dürüstlük, namus, özgür gazetecilik, serbest rekabet, temiz siyaset, temiz toplum teraneleri düzmece.

Cımbızla çektiğim bir ifade var.
Kendisine hep saygı duymuş kibar Ecevit için "ölmedi gitti p...venk" dediği ileri sürülen "liberal" başbakan yardımcısınınki değil.
Zaten, doğru ise, birçok ifade cımbıza gelmez, maşa da yetmez, kürek ile kepçe de kifayetsiz.
Cımbızda cızbız şu:
"Herkesin bir bedeli vardır. Daha olmazsa satın alınacaktır."
Nasıl bir "anonimlik" ahvali bu?
Nasıl bir emin olma hali böyle?
"Herkesin bir bedeli var" postülası üstüne nasıl bir şaşmazlık?
Nasıl bir tecrübe, nasıl bir bilgi birikimi?
Adınız gibi biliyorsunuz ki, kayıtların tamamı düzmece olsa da, "serbest piyasa" ile "devlet görevi" sentezinde, en geçerli, en kesin, en kesif ifade bu:
"Herkesin bir bedeli vardır."
İş dünyası, siyaset evreni, darbe tezgah üsleri, medya gezegeni, bürokrasi göktaşları, spor yıldızları, cemiyet yaşamı, cemaat hayatı, sanat uyduları, şahsiyet abideleri, yabancı yaratıklar genellikle bu "iki kere iki" aritmetiğiyle çalışıyor:
Her vicdanı ele geçirecek bir cüzdan vardır!
Dün sana söver, ödersen bedelini, bugün seni över!
Bir de şu var:
Onu başka tecrübelerle öğrenebiliyorsunuz. Bazen bir bakıyorlar, "herkesin bir bedeli" olmayabiliyor.
Sıra "bedel ödetmeye" geliyor.
"Bedeli mukabili" ayni, nakdi, maddi, manevi biat gösterirsen ne ala...
Yok, başın dik kalsın diye direnirsen, "mukabil bedel" ödettiriliyor.
Partide harcama, bürokraside kazıma, şantaj manşetleri, işten attırma, atma, iş bulmanın engellenmesi, dosyalar, fişlemeler, andıçlar, tehditlerden mafyavari hikayelere kadar.
Israrla soruyorum:
Peki biz bu ahvallere, hallere, hallicelere neden cumhuriyet, demokrasi, adalet, girişim özgürlüğü, ifade ve basın özgürlüğü, insan hakları, serbest rekabet, devlet ciddiyeti, kamu görevi, siyaset aşkı, bağımsız yargı, etik, ahlak, haysiyet gibi iltifat yağdırıyoruz?
Bu çarklar darbeciyle de, liberalle de, milliyetçiyle de, ulusalcıyla da, muhafazakârla da böyle döndürülmek istenirken, aha işte bir "iktidar Dişli'si" de şimdi milyonlarca dolarlık arazide sırıtırken, neden kökten bir itirazımız yok?
Çünkü hikayenin özü şu:
Aslında milyonlarca insan, ama gönüllü ama zorla, filikalara zincirlenmiş durumda.
Aslında milyonlarca insan, hiç itiraz edemeden, "iş merkezleri"nin yamuk iskelelerine sürülmüş durumda.
Düşe kalka, öle kurtula, geçim ve ayakta kalabilme gailesinde, boyunları kıldan ince; sivil ile asker, yüzde 47'den yahut başka yedilerden, Türk veya Kürt milyonlarca insan, "köleci düzen"in zihnen, manen, maddeten zincirlileri.
Bakanlar, bürokratlar, patronlar ve sözde muhalefetten eski sendika başkanı milletvekili mesela, "katliam tersaneleri"ni geziyor ve gülümsüyorlar!
Çünkü "herkesin bir bedeli var", biliyorlar.
Canlı iken de ölü iken de.
Can parasıyla da kan parasıyla da!
Bu cennette, bazen bir cinnet düşüyor Kilis'li işçi ailesinin payına.
Dört
yavrusuna birden kıymacasına!

Önceki ve Sonraki Yazılar