Acı-Yorum!

Bir gazeteci, olayların sadece görünen kısmına bakarsa, yalnızca verilen demeçlerle yetinirse; derine inmek yerine yüzeyde gezinip durursa, kuşkulanmazsa, sorgulamazsa, merak etmezse, neticede arka plana seyahat etmezse hakikati bulamaz.

Stratejiyi, "ters köşe siyaseti"ni, "derin oyun"ları yok sayarsanız; aslında ne olduğunu algılayamaz, çözemezsiniz.

Mesela, Yaşar Büyükanıt (geçen yıl) 27 Nisan bildirisini kendisinin yazdığını söylemişti. Görevde bulunduğu süre zarfında 27 Nisan'ı hiç üstlenmeyen Yaşar Büyükanıt'ın emeklilik döneminde böyle bir açıklama yapmış olması, sanal muhtırayı gerçekten kendisinin yazdığını ispatlamaya yetmez!

Şayet, "Sadece onun ne dediğine bakarım, artık bu husus benim için mutlaka böyledir" derseniz; kuşkulanmazsanız, perde arkasına seyahat etmezseniz gerçeği bulamazsınız.

*

Gerçekle yüzleşmeye cesareti olmayan, sürekli yanılan, belli klişe yanlışları tekrarlayarak okuyucularını yanıltan bir meslektaşımıza; Şamil Tayyar'ın bu satırların yazarına karşı giriştiği "çirkin saldırı"ya getirmek istiyorum, sözü...

Son yazısında ağzını fena halde bozmuş; seviyesini göstermiş, "kifayetsiz muhteris" olduğunu ispatlamış, Şamil...

Yazdıklarıma asla cevap veremediği halde; onun iddialarına net cevaplar verdiğim, tezlerini bir bir çürüttüğüm halde 'laf salatası' yaparak "optik çarpıtma"yı sürdürmüş...

Çaresizlik içindeki Şamil'i anlıyorum; bu zamana kadar belli başlı hadiselerde sürekli yanılmak, bu satırların yazarının gazeteciliği karşısında her defasında ezilmek, demek ki asabını fena halde bozmuş: Uğurlar olsun!

Son yazımda, zat-ı şahanelerinin saldırısına karşı savunma hakkımı nezaket çerçevesinde kullanmıştım. Buna mukabil, Şamil bendenize "Dümen suyuna girdiğin Ergenekon hayırlı olsun" ve dahi "Ergenekon'un Truva atı" diyecek kadar zıvanadan çıkmış, "terbiye özürlü" olmuş:

Kötü söz sahibine aittir!

Bu iftiralarla bezenmiş, hurafelerden fal tutan, hezeyan dolu satırlar Şamil'in içinde bulunduğu psikolojiyi ele veriyor. Doğrusu, "acı-yorum" kendisine...

Ergenekon cephesindekilerin dolmuşuna binen Şamil'in ta kendisidir. Örneğin, "Ergenekon'un 1 Numarası Hüseyin Kıvrıkoğlu'dur" diye konuşan kimdi? Türkiye'nin en önde gelen "dezenformasyon misyoneri" Doğu Perinçek'ti! Peki, bu durumda "sazan balığı" kim oluyor?

ABD-NATO menşeli Darbeci Ergenekon örgütünün artı Ergenekon Operasyonu'nun büyük resim içindeki yerini; dik durup, kararlılıkla ve de sürekli bir biçimde anlatan bir gazeteci-yazar olarak "Kıvrıkoğlu, Ergenekoncu değildir, tersine TSK'da Ergenekon'la mücadeleyi başlatan bir generaldir" gerçeğini yazdığım için, "Saldırgan Şamil"den "Ergenekon'un Truva Atı" iftirası geliverdi! Ne iş?

Şamil'in temel olaylardaki yanılgılarını sıralamamın nedeni; bu yanılgılarının, Kıvrıkoğlu-Özkök-Yalman bahsindeki yanlış değerlendirmeleri ile aynı kapıya çıkan bir "karakter" arz etmesidir. Bu konuların hepsi sonuçta "büyük resme" bağlanıyor. Şamil'in bilmediği veya kabullenmek istemediği büyük resme...

Şamil'in temel olaylardaki yanılgılarını, onunla yüz yüze yaşadık. Ayrıca, verdiği röportajdan da alıntı yaptım. Hiç utanmaksızın "İnternet dedikodularından almış, kopyalamış" diye iftira atıyor.

Çankaya seçiminden parti kapatma konusuna kadar çatır çatır yanıldığı halde, "Cevap verdim" diye sallayıp, akla ziyan kıvırmalarla, slalomlarla güya okuyucularını kandırabileceğini sanıyor.

22 Nisan 2007'deki canlı yayında benimle heyecanla iddiaya girerken "hararetle, büyük konuşarak" söylediklerini; bir bakanın da yer aldığı bir sohbette "AK Parti kesin kapatılacak" şeklindeki ifadelerini yok saymaya yelteniyor. Ergenekon Operasyonları bağlamında "Yatay değil dikey operasyonlar olacak demiştim" demek suretiyle komik ötesi kıvırmalar yaparak peş peşe verdiği heyecanlı demeçleri unutacağımızı sanıyor.

"Gül'ün aday olmayacağını söylediğimde Erdoğan'ın kafasındaki cumhurbaşkanı adayı kendisiydi" diyor. Bu da çarpıtmadır. 22 Nisan'da "Aday Gül değil, Erdoğan" diyordu. Oysa, Erdoğan 22 Nisan'dan önce Çankaya'dan vazgeçmişti.

Gül, 24 Nisan'da aday oldu.

Dahası, bendenizin 25 Nisan 2007 tarihinde yayınlanan ve 23 Nisan gece yarısında yaşananları anlatan "Gül'ün adaylığının perde arkası" başlıklı yazıma aklınca çamur atmaya kalkıyor, Şamil:

Kedi, uzanamadığı ciğere "murdardır" dermiş, ya; aynı o hesap: O yazının içeriği yüzde doksan dokuz değil, yüzde yüz doğrudur! (Bu gerçeği, bu ülkede Şamil gibileri de geçtim, hiç kimse değiştiremez.) O yazıda anlatılanların tek harfi bile Erdoğan, Gül veya bir başkasınca yalanlanmamıştır! O yazımın ertesi günü, TRT-1 ekranlarında bir grup yazarla bir araya gelen Abdullah Gül'ün bu konudaki bir soruya verdiği cevabı yok sayan Şamil, şayet cesareti varsa o bölümü bir de banttan izlemelidir!

*

Başkalarının "güldüğü" yazar ben değilim: Yanılma ve yanıltma rekortmeni olan, bana karşı sürekli mahcup olan Şamil'dir!

Bu Satırların Yazarı, söyledikleri-yazdıkları sürekli doğrulanan bir gazetecidir. Bu gerçek de, aklı başında, vicdan sahibi herkesçe teslim ediliyor, zaten...

Her şey kamuoyunun gözleri önünde cereyan ediyor, okuyucularımız hakikati biliyor. Arşivler de ortada...

Bir kez daha gülü-yorum: Bendeniz "Kafe müdavimi" değilim; tepeden tırnağa gazeteciyim! Halkın arasında bir gazeteciyim, peki Şamil nerede?

Daha önce "Ergenekon operasyonları devam edecek" diye yazan benim; Şamil ise her defasında "Bu son operasyondu. Bundan sonrası yok" diyen bir yazar: Ne oldu? Aramızdaki gazetecilik farkı işte böyle bir şey!

Finalde, Hilmi Özkök'ün "Suskunluğum asaletimdendir, her lafa verilecek cevabım var. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye" sözünü Hüseyin Kıvrıkoğlu'na değil İlhami Erdil'e söylediğini Şamil'e hatırlatayım...

Ezcümle; her kuşun eti yenmez!

Önceki ve Sonraki Yazılar