xxxx111
Ajanlık gazeteciyi rezil eder
Milli İstihbarat Teşkilâtı (MİT) internet sitesinde, Sönmez Köksal için, 9 Kasım 1992 ile 11 Şubat 1998 tarihleri arasında müsteşarlık yaptığı bilgisi yer alıyor. Türkiye'nin en netameli dönemlerinden birinde yani: 1991'de yapılan seçim DYP-SHP koalisyonunu çıkarmış. Cumhurbaşkanı Turgut Özal henüz. Türkiye Uğur Mumcu'yla (24 Ocak 1993) başlayan bir dizi siyasi suikasta sahne olmuş. Ve 28 Şubat (1997) süreci... (www.mit.gov.tr/mustesarlar.html)
Bütün o uzun süre içerisinde MİT Müsteşarlığı koltuğunda aynı isim oturuyor: Sönmez Köksal...
Süleyman Demirel bir diplomatı o koltuğa oturturken, başka özellikleri yanında, eşi Nazmiye Hanım'la akraba olmasını da göz önünde bulundurmuştu. Turgut Özal'ın vefatı sonrasında Demirel Köşk'e çıkınca, onun tercihi olan MİT müsteşarının da gücü arttı doğal olarak...
Bu girişi yapmamın sebebi, bir süredir devam eden 'ajan gazeteciler' tartışmasına Sönmez Köksal'ın ilginç görüşleriyle katılması... Sabah'tan Sevilay Yükselir "Gazetecinin istihbarat örgütüyle ilişkisi nasıl bir şeydir?" sorusuna cevap ararken telefonunu çaldırmış Sönmez Bey'in ve ondan ilişkinin 'iyi bir şey' olduğunu işitmiş...
Bir dönemin MİT Müsteşarının ne dediğini okuyalım isterseniz: "MİT'e çalışmak kötü bir şey değil. Bu teşkilât bu ülkenin ulusal bütünlüğünü ve güvenliğini korumak ve kollamak misyonu yüklenmiştir. Bu misyona saygı duyan gazetecilerin MİT'e destek atması kadar doğal bir şey olamaz. Tüm demokratik ülkelerde böyledir zaten. Bir meselenin aydınlığa kavuşması, yalan, yanlış bir iş olmaması için MİT'in bir gazeteciye bilgi vermesi ve dahası o meselede doğru yol bulunsun diye yönlendirmesi son derece normal bir tutumdur. Ayrıca bir gazetecinin bir haber hakkında MİT'e bilgi vermesi de doğaldır! Hem zaten MİT ve bazı gazeteciler arasındaki fikir teatisi yani bilgi alışverişi ülkenin çıkarları açısından sağlıklı bir yöntemdir. Bunun yanlış olduğuna dair yapılan tartışmalar da son derece gereksizdir. Benim anlamadığım, MİT kötü bir şey mi ki, bazı gazetecilerin ilişkiye girmesi tartışma konusu oluyor? Bilakis MİT bu ülkenin resmi olarak gizli kayıtlarını tutan, 'bölünmez bütünlüğe zarar gelmesin' diye faydalanabileceği tüm kaynakları kullanan ulusal bir kuruluştur. Ve doğrusu şu ki, bu kuruluşun en çok faydalanabileceği insan tipinin başında da gazeteciler gelir!"
Ne kadar tatlı bir anlatım, değil mi?
Bu anlatımdan, "MİT'in en çok faydalanabileceği insan tipinin başında gazeteciler gelir" diyen Sönmez Köksal'ın görevi sırasında (1992-98) MİT'in kollarının 'gazeteci' sıfatlı bazılarını sımsıcak kucakladığını çıkarmak hiç de zor değil.
MİT "Bölünmez bütünlüğe zarar gelmesin, birlikte çalışalım" diye yaklaşmış olmalı hedef seçtiği tiplere; aynı görüşte olan tipler de "Ulusal kuruluşumuz değil mi, ülkenin çıkarları gerektiriyorsa görüş alış-verişinde bulunmanın ne zararı var?" diye mukabele etmişlerse hiç şaşırmam.
Sönmez Bey dünyadaki başka istihbarat örgütü yöneticilerinin de görüşlerini yansıtıyor aslında. Rusya'nın SVR adını taşıyan dış istihbarat örgütünden Gen. Yury Kobaldze "Casusla gazetecinin çalışmaları arasında önemli hiçbir fark yoktur, en iyi casuslar gazetecilerden çıkar; kaynaklara diplomatlardan daha kolay erişme imkânları vardır" diye anlatıyor aynı görüşü...
ABD'de de, CIA ve FBI gibi istihbarat örgütleri, o örgütlerle içli-dışlı politikacılar ara sıra patlayan benzer tartışmalarda, hep "Ne var bunda; istihbarat örgütlerimiz çalışmalarında gazetecilerden de yararlanmışlarsa ne olmuş?" tepkisini vermişlerdir.
Eski MİT Müsteşarı istihbaratçıların ortak görüşlerini Sevilay Yükselir'e tekrarlamış işte...
İstihbaratçılar böyle düşünebilir de, önemli olan mesleğin itibarını her şeyin üstünde tutan gazetecilerin bu konuda ne düşündüğü...
Dünyanın her tarafında, ABD ve Rusya dahil, 'gazeteci' diye anılmayı hak eden bütün meslektaşlar gazetecilerin kendilerini istihbarat örgütlerine 'kullandırmasına' asla cevaz vermezler. Gazeteciler ve örgütlerinin bastırması sonucu, ABD'de Kongre, birbiri ardına 'kullanmayı' yasaklayan kararlar ve yasalar çıkardı.
Bize dönelim: Sönmez Köksal'ın işbaşında bulunduğu dönemde (1992-1998) birbiri ardına işlenen siyasi suikastler ve boy gösteren kitle eylemleri hep belli bir kesime mal edilmedi mi? Konuyu haberleştirenlerin ellerine 'belge' diye kâğıt parçaları tutuşturulmuştu ve gazeteler onları gerçekmiş gibi sundular. Sadece Çetin Emeç cinayetiyle ilgili tam yedi ayrı 'belgeli' senaryo çıktı medyamızda...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.