xxx78
Yeni Türkiye tablosu
Herhalde herkes fark etmiştir: TBMM'nin yeni yasama yılının açılışı önemli iki olaya tanık oldu: Devlet bürokrasisinin bütünü açılış törenine gelmişti; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Türkiye'nin hedefinin 'çağdaş demokrasi' olduğunu vurgulayan kapsamlı bir konuşma yaptı…
Bu iki olay ülkemizin 'normalleşmesi' açısından çok önemli...
DTP'nin yeni Meclis'e grup kurabilecek çoğunlukla girmesi, askeri bürokrasiyi açılış törenlerini ve o vesileyle verilen davetleri protesto etmeye sürüklemişti; dün yapılan üçüncü yasama yılı açılış törenine ise askeri bürokrasinin tepesi tam kadro katıldı.
Hiç kuşkusuz bu bir tavır ve askerlerin yürütülmekte olan süreçlere olumlu baktıklarının bir işareti; askerlerin böyle bir işaret verme ihtiyacı duymaları da herhalde dikkatle not edilmeyi hak ediyor.
Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasında verdiği mesajlar Cumhuriyet'in kuruluş felsefesiyle neredeyse bütünüyle örtüşüyor. Kurucu kadronun gözü ve gönlü, Atatürk'ün en çok bilinen cümlesinde de belirtildiği üzere, 'çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmak'taydı; bugünün ülkelerinin 'çağdaş uygarlık' ölçütü, bütün kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokrasidir.
Türkiye bugün o hedefe doğru yol alıyor; hedefe varmanın önünü kesen iç ve dış şartları değiştirmeye, riskleri fırsata dönüştürmeye çabalayarak…
Düne kadar fazlasıyla içine dönük, kendi kendini tüketen, sürekli ideolojik kavgalarla enerjisini zayi eden bir ülkeydi Türkiye; önyargılar, peşin kabuller yüzünden büyük bir sıçrama yapamaz haldeydi. Ürettiği tükettiğine yetmeyen, ihracatı dikkate alınmayacak miktarlara sabitlenmiş, uluslararası ihtilafların anaforuna kapılmamak için kendisini sürekli çevrede tutan, bu sebeple de önemsenmeyen bir ülke… Bazı Avrupa ülkelerinin kalkınmaları için ucuz işçi aradıkları zaman akıllarına ilk Türkiye'nin gelmesi şaşırtıcı değildi; ihraç edebileceğimiz tek unsurumuz insan gücümüzdü çünkü…
Nereden bakarsanız bakın, pek çok yönden farklı bir 'Türkiye tablosu' var karşımızda bugün ve bu tablo gelecekten daha da umutlu olmamızı sağlıyor.
Elbette dünden daha iyi olmamız bugünü boşa geçirmemizi gerektirmiyor; tam tersine, Türkiye çok yüklü bir 'yapılacak işler listesi' ile yola devam etmek zorunda. Refahı artırıp adilane bölüştürmemiz, bunu sağlamak için de içte ve dışta huzur getirecek politikalar belirlememiz gerekiyor. Teröre muhatap bir ülke olarak hedefi tutturmamız mümkün değil; terörle mücadeleye ayırdığımız fazladan kaynakları ülke kalkınması için seferber etmemizin meydana getireceği ivmeye muhtacız…
Terörü bitirmenin yolu ise, bazılarının düşündüğünün tersine, demokrasinin kanallarını daha fazla açmaktan geçiyor. Daha demokrat bir Türkiye, içindeki farklılıkları zenginlik olarak gören, onlardan yararlanmanın yollarını arayan bir ülke olmayı da gerektiriyor.
İşte bunu yapıyor Türkiye şu sıralarda ve sergilediği atak tavırla da dünyanın dikkatini çekiyor. Bir zamanların kenar/çevre ülkesi, bugünün çok daha karmaşık dünyasında, bütün dünyanın ilgiyle izlediği bir 'model' olma değerine kavuştu.
Abdullah Gül'ün kendisini cumhurbaşkanı seçen TBMM önünde dün yaptığı konuşma, aslında hepimizin gördüğü bu 'yeni Türkiye tablosu'nu resmediyordu. Söyledikleri muhalefeti dışlayıcı değildi; tam tersine hükümeti aşırılıklara karşı uyarıyor, hukuk devleti ilkesinin sınırları içerisinde kalmaya davet ediyordu.
Muhalefetin iktidarların her yaptığına karşı çıkmasına alıştık da, cumhurbaşkanının çizdiği 'Türkiye tablosu'na neden itiraz edildiğini anlamak çok güç.
Bu iki olay ülkemizin 'normalleşmesi' açısından çok önemli...
DTP'nin yeni Meclis'e grup kurabilecek çoğunlukla girmesi, askeri bürokrasiyi açılış törenlerini ve o vesileyle verilen davetleri protesto etmeye sürüklemişti; dün yapılan üçüncü yasama yılı açılış törenine ise askeri bürokrasinin tepesi tam kadro katıldı.
Hiç kuşkusuz bu bir tavır ve askerlerin yürütülmekte olan süreçlere olumlu baktıklarının bir işareti; askerlerin böyle bir işaret verme ihtiyacı duymaları da herhalde dikkatle not edilmeyi hak ediyor.
Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasında verdiği mesajlar Cumhuriyet'in kuruluş felsefesiyle neredeyse bütünüyle örtüşüyor. Kurucu kadronun gözü ve gönlü, Atatürk'ün en çok bilinen cümlesinde de belirtildiği üzere, 'çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmak'taydı; bugünün ülkelerinin 'çağdaş uygarlık' ölçütü, bütün kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokrasidir.
Türkiye bugün o hedefe doğru yol alıyor; hedefe varmanın önünü kesen iç ve dış şartları değiştirmeye, riskleri fırsata dönüştürmeye çabalayarak…
Düne kadar fazlasıyla içine dönük, kendi kendini tüketen, sürekli ideolojik kavgalarla enerjisini zayi eden bir ülkeydi Türkiye; önyargılar, peşin kabuller yüzünden büyük bir sıçrama yapamaz haldeydi. Ürettiği tükettiğine yetmeyen, ihracatı dikkate alınmayacak miktarlara sabitlenmiş, uluslararası ihtilafların anaforuna kapılmamak için kendisini sürekli çevrede tutan, bu sebeple de önemsenmeyen bir ülke… Bazı Avrupa ülkelerinin kalkınmaları için ucuz işçi aradıkları zaman akıllarına ilk Türkiye'nin gelmesi şaşırtıcı değildi; ihraç edebileceğimiz tek unsurumuz insan gücümüzdü çünkü…
Nereden bakarsanız bakın, pek çok yönden farklı bir 'Türkiye tablosu' var karşımızda bugün ve bu tablo gelecekten daha da umutlu olmamızı sağlıyor.
Elbette dünden daha iyi olmamız bugünü boşa geçirmemizi gerektirmiyor; tam tersine, Türkiye çok yüklü bir 'yapılacak işler listesi' ile yola devam etmek zorunda. Refahı artırıp adilane bölüştürmemiz, bunu sağlamak için de içte ve dışta huzur getirecek politikalar belirlememiz gerekiyor. Teröre muhatap bir ülke olarak hedefi tutturmamız mümkün değil; terörle mücadeleye ayırdığımız fazladan kaynakları ülke kalkınması için seferber etmemizin meydana getireceği ivmeye muhtacız…
Terörü bitirmenin yolu ise, bazılarının düşündüğünün tersine, demokrasinin kanallarını daha fazla açmaktan geçiyor. Daha demokrat bir Türkiye, içindeki farklılıkları zenginlik olarak gören, onlardan yararlanmanın yollarını arayan bir ülke olmayı da gerektiriyor.
İşte bunu yapıyor Türkiye şu sıralarda ve sergilediği atak tavırla da dünyanın dikkatini çekiyor. Bir zamanların kenar/çevre ülkesi, bugünün çok daha karmaşık dünyasında, bütün dünyanın ilgiyle izlediği bir 'model' olma değerine kavuştu.
Abdullah Gül'ün kendisini cumhurbaşkanı seçen TBMM önünde dün yaptığı konuşma, aslında hepimizin gördüğü bu 'yeni Türkiye tablosu'nu resmediyordu. Söyledikleri muhalefeti dışlayıcı değildi; tam tersine hükümeti aşırılıklara karşı uyarıyor, hukuk devleti ilkesinin sınırları içerisinde kalmaya davet ediyordu.
Muhalefetin iktidarların her yaptığına karşı çıkmasına alıştık da, cumhurbaşkanının çizdiği 'Türkiye tablosu'na neden itiraz edildiğini anlamak çok güç.