Fatma Ç. KABADAYI
YAZAR ZEHRA EMRE DURAN İLE KALEMİ ÜZERİNE
Yazmak büyük bir şifa ve büyülü bir kaynak. Zehra Emre
“Balıkçı teknelerinin sıralandığı sahilden, tepedeki değirmene ulaşan dar patikalar, uzun ince su yollarını andırıyordu. Adanın en güzel yeriydi burası, geçmişe şahitlik eden, büyük kanatlı yel değirmeninin bulunduğu esintili tepe. Adanın etrafını saran dingin denizin maviliği, sahile kadar uzanan birbirine ekli yeşil halılara benzeyen tarlalar, yamaçlarda parlayan zeytin bahçeleri arasına saklanmış avlulu taş evler huzura çağırıyordu yorgun gönülleri.”
Yukarıdaki paragrafın sizi dinlendirdiğini tahmin ediyorum. “Geride Kalan” isimli ödüllü bir öykünün ilk paragraflarından birisi. Hikaye önce dinlendirip sonra merak uyandırıyor ve bir solukta okunuyor. Yazarı genç yaşına rağmen başarılara imza atmış bir insan kaynakları yöneticisi.
Öncelikle yeni kitabı hayırlı uğurlu olsun diyerek söyleşimize başlamak istiyorum.
“Hoş geldiniz Zehra Hanım. Kıymetli vaktinizden ayırıp söyleşimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Neden öykü?”
Hoş bulduk, teşekkür ediyorum Fatma hanım. İlk önce sizlerle bir arada olmaktan mutluluk duyduğumu dile getirmek istiyorum.
Öykü benim için büyülü bir dünyanın parçası ve duygu zenginliği diyebilirim. Gizemli, etkileyici ve sürprizlerle dolu. Sınırlı alanda güçlü bir kurguyla verilen duygu yoğunluğunu seviyorum. Ayrıca bana farklı konularda düşünme özgürlüğü tanıyor. Az cümleyle çok şey anlatma sanatı diyebilirim öykü için.
“Alina ve Ahmet’in aşkını farklı bir konu ile harmanlayıp uzun süre etkisinde kalacağınız bir sunumla karşımıza çıkardığınız öykünüzü okudum. Bu öykünün de başarı hikâyesi var. Hem bu öykünün hem diğerlerinin sonuçlarından bahseder misiniz?”
Toplumlar arası barışın sürekliliği için bu çok önemli. Doğup büyüdüğüm ev, mübadele döneminde Yunanistan'’ göç eden bir ailenin geriye kalan evlerden biriydi. Yaşanılan olaylarla ilgili anlatılan hikayeler çocukluğumdan itibaren tüm hüznüyle hafızamdaydı. Çıkış noktam bu düşünce oldu.
“Geride Kalan” öykümde mübadele ile ait oldukları topraklardan zorunlu olarak koparılan insanların dramını Ahmet, Alina ve Kostas üzerinden anlatmak istedim. Yarışmadan daha önce yazmıştım. Yarışma ilanını gördüm ve gönderdim. Türkiye, Almanya ve Yunanistan’da eserler katıldı. Güzel bir başarı yakaladım. Köy Enstitüleri ile ilgili öykü yarışmasında yine bir öyküm “Rabia Öğretmen” başarı yakalayarak kitaplaştırıldı.
Bunun dışında, “Bir Kitapta Yaşamak” kitabımda sevgi ve derin duygularla yazılmış öyküler var. Herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği, yüreklere dokunan hikayeler….
“Farklı projelerle topluma fayda sağlıyorsunuz. ÜYÇAP ve MUTLU ÇOCUKLAR projeleriniz hakkında okurlarımıza bilgi verebilir miyiz?”
Grubun kurucusu olan iki arkadaşımızla birlikte altı arkadaşımla sosyal medyada Üstün Yetenekli Çocukların aileleri Portalını yönetiyoruz (ÜYÇAP) Grubumuz 27 bin kişiye yaklaştı. Üstün potansiyelli çocuklar yeterli eğitim desteği göremediği için toplumda kaybolup gidiyor. Uzmanlarla aileleri bir araya getiriyoruz. Amacımız Türkiye genelinde ücretsiz eğitim ve etkinlikler organize ederek eğitim sistemine ve ailelerin bilinçlendirilmesine katkıda bulunmak.
Yine sosyal medyada etkin “Mutlu Çocuklar” grubunun kurucusuyum. Aileler çocukları ile yaptıkları etkinlikleri (resim, müzik, görsel sanatlar vb.)paylaşıyor.
“Yazmak ve nefes meditasyonu konulu araştırmalarına, öykü yazma atölyelerine devem eden, sürekli öğrenme amacı taşıyan aslında Edebiyat Fakültesi mezunu birisiniz. Bu tür çalışmalar, size ne gibi katkılar sağladı? Yeni yazarlarımıza önerir misiniz?”
Öykü atölyelerinin yazan kişileri bir araya getirmesi, yazmaya odaklandırması ve ivme kazandırması açısından önemli buluyorum. Fakat yazmak aslında bireysel bir olay, insanın içinde güçlü bir istek varsa nerede ve nasıl yazdığının önemi olmuyor. Dışarı çıkmak isteyen kelimeler muhakkak yol bulur.
Meditasyon benim yaratıcı yazma sürecimde çok etkin oldu. Kalabalık bir şehirde çok yoğun bir şekilde çalışıyorum. Üzerimizdeki yorgunluğu ve gün içinde yüklendiğimiz olumsuz olaylar ve bunların ruhsal etkileri oluyor. Sakinleşmek ve kendime dönmek için nefesimi, nefes aldığımı hissetmeye ihtiyaç duyuyorum. Herkese tavsiye ederim. Bilinçli nefes alıp vererek yaşamlarında yeni kapıları aralayabilirler.
“On yıl sonra kendinizi nerede görmeyi planlıyorsunuz? Yeni projeler var mı? En büyük hayaliniz nedir bu alanda?”
On yıl sonra tek istediğim şey sağlık ve mutlulukla üretiyor olmak. Bunun yanında, bilinçli nefes alıp verme tekniğiyle yaratıcı yazarlık eğitimleri vermek istiyorum. Yazmak var olmak, varlığı hissetmek, yaraları sarmak için çok önemli bir şifa kaynağı aynı zamanda. Özellikle kadınlar için. Yazmak isteyen, içindeki duygulara ulaşamayan kadınlara ilham olmak, nasıl yapabilirim noktasında yanlarında olarak “Ben başardım, sende başarabilirsin.” demek istiyorum.
“Size edebiyatı, okumayı, yazmayı sevdiren kim oldu? Mutlaka okunmalı dediğiniz başyazarlarınız, örnek aldığınız isimler nelerdir? Niçin?”
Babam çok kitap okurdu. Evimizde, Türk ve Dünya Edebiyatından klasiklerin bulunduğu bir kütüphane vardı. Ömer Seyfettin, Reşat Nuri, Halide Edip Adıvar’ın, Peyami Safa’nın eserleri, yazmak ve düşünmek konusunda bana ilham oldu ortaokul ve lise yıllarında. Okul kütüphanesini en çok ziyaret eden çocuklardan biriydim. Lise yıllarında ve yabancı yazarların klasiklerini okudum ve çok etkilendim. Hiç unutmuyorum Trevanian’ın “Katya’nın Yazı”nı okuduktan sonra “Katya” adında bir şiir yazmıştım. Andre Jidge’nin Pastoral Senfonisi’ni ilk okuduğum zamanki hayranlığım hala devam eder. Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu eserinde, derin duyguları insan ruhunda izler bırakarak anlatabilmesinin gücünden çok etkilendim. Anton Çehov’un güçlü öykülerini çok seviyorum. Günümüze gelirsek; Barış Bıçakçı, Tezer Özlü ve Tomris Uyar ve ismini sayamadığım birçok değerli yazar…
“Zehra Hanımın bir günü nasıl geçer, neleri sever, nelerden hoşlanmaz? İyi ki dediği keşke ile noktalığı cümleleri var mı?”
Güne her zaman sabah saat 6:30 gibi başlıyorum. Çocuklar okula gittikten sonra, kısa süreliğine iş yerine gidiyorum. Eşimle birlikte kendi işimizde çalışıyoruz. Eskiden iş yerinde çok zaman geçiriyordum, artık okumaya, yazmaya ve fotoğraf çekmeye ayırıyorum günün büyük bir kısmını. Kadıköy’ün küçük kafelerinde okuma alanları keşfetmek, tarih-edebiyat dinletilerine katılmak en büyük zevklerimden. Keşke daha önce bunları yapmaya fırsat bulabilseydim diyorum, ama o zamana kısmet değilmiş. Her şeyin bir zamanı varmış demek ki diye düşünüyorum.
“Yazmak, harika bir uğraş, belki bir ihtiyaç, belki de bir alışkanlık… Siz hangi vakitlerde yazarsınız, genelde yazmaya iten ne olur? Öykü yazmada nasıl bir yol izlersiniz?”
Yazmak ve okumak benim için bir yaşam şekli ve çok kıymetli. Duygulara çok önem veriyorum. Duyguları düşünmeyi, irdelemeyi ve gözlem yapmayı çok seviyorum. İç dünyamın sesini hiç kaybetmedim. Duygulara olan ilgim ve hayranlığım beni yazmaya iten nedenlerden biri. Bir de yazmak büyük bir şifa ve büyülü bir kaynak. Yazdıkça rahatlıyor, üzerimizdeki yükleri atıyoruz. Tüm birikimlerimiz, duygularımız, yaşamımız kelimelerde hayat buluyor.
Yazdıklarımız kendi hikayemiz değilse bile, duygularda bir yerde muhakkak bizden bir şeyler de vardır kelimelerde. Bende duygu yaratan her şey yazmama vesile olabilir. Kırmızı bir gül, yağmurun rahatlatıcı sesi, küçük bir çocuğun gözlerindeki duygu ya da yüreğime dokunan bir şarkı… Duygu neredeyse, cümlelerimi alıp ben de oraya gidebilirim.
“Seminerler veriyor, bilgilerinizi paylaşmaya gayret ediyorsunuz. Dinleyen, tanıyan, okuyan tanışlarınızdan nasıl tepkiler alıyorsunuz?”
Şükür olsun, çok olumlu geri dönüşler alıyorum. Faydalı işlerin parçası olmak müthiş bir şey. Beni besliyor, yaşama sevincim oluyor. Bilgi ve deneyimleri de sevgiyle paylaşmak benim için çok değerli. Mutlu yaşamın anahtarı olarak görüyorum sevgiyi ve paylaşımı. İnsanlar arasındaki en anlamlı alışveriş. Hayata ne veriyorsa insan, onu alıyor. Her zaman, güzellikler verip, güzellikler almayı diliyorum yaşamdan.
“İletmemizi istediğiniz herhangi bir husus var mı?”
Şunu söylemek istiyorum. Zaman hızla akıp geçiyor. Gözlerimizi kapatalım, bilinçli olarak birkaç kez nefes alıp, içimize aldığımız mucizevi havayı hissedelim. Gücümüz içimizde saklı. Yapmak istediğimiz ama ertelediğimiz şeyleri tekrar gözden geçirip, cesaretle başlangıç yapalım. Dileyen gönüller için engel yoktur.
Bu sohbete ortak olan tüm okuyucularımıza ayırdıkları kıymetli zaman için gönülden sevgilerimi gönderiyorum.
“Vakit ayırdığınız için teşekkür ediyor ve teşekkürlerimi iletiyorum.”
Sıcak ve değerli sohbetiniz için bende çok teşekkür ediyorum Fatma Hanım. Benden de sevgiler…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.