Recep KOÇAK
Yaşlı Adamın Beyaz Atı
Köyün birinde çok yaşlı ve fakir bir adam varmış. Adam ülkenin ücra bir köyünde yaşıyormuş ama şöhreti saraya kadar ulaşmış. Zira adamın dillere destan bir beyaz atı varmış.
Kral, dillere destan beyaz at için yaşlı adama binlerce altınlık servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.
"Bu at, bir at değil benim için, bir dost. İnsan dostunu satar m?" dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarin başına toplanmış.. "Biz seni akıllı bir adam bilirdik. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler.
İhtiyar, "Hüküm vermek için acele etmeyin. Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz" demiş.
Köylüler ihtiyar adamla alay etmişler, kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi ati peşine takıp getirmiş.
Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler. "Babalık" demişler. "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var."
"Hüküm vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?"
Köylüler bu defa ihtiyarla açıktan dalga geçmemişler ama içlerinden "Bu adam sahiden saf, sevinilecek bir duruma da sevinmiyor" diye geçirmişler. Aradan bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. "Bir kez daha haklı çıktın" demişler.
"Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar adam, "Siz erken hüküm verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş.
"O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin değerlendirmeniz. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz.
Birkaç hafta sonra, yaşlı adamın ülkesine düşmanlar büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.
Köylüler, yine ihtiyara gelmişler. "Bir kez daha haklı olduğun ortaya çıktı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, nasiplilikmiş meğer."
"Siz hüküm karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin nasiplilik, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.
Bu hikâyeden çıkarılacak dersleri şöyle özetleyebiliriz:
“Acele hüküm vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir kesitine bakıp tamamı hakkında hüküm vermekten kaçının. Acele hüküm aklın durması halidir. Hüküm verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima acele hüküm vermeye zorlar.
Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
Ergenekon’dan yeni dalgalar geldikçe medyada acele hükümler veriliyor. Daha iddianameyi bile görmeden, sadece gözaltına almalardan yola çıkarak topyekûn “Ergenekon Davası” üzerinde değerlendirmeler yapılıyor.
Emniyet, savcılar, hakimler, ilgili bakanlıklar ve hükümet suçlanıyor. Deniz Baykal her yeni dalga ile Ergenekon’un avukatı olduğunu hatırlatıp ağır suçlamalarda bulunmaktan kaçınmıyor.
Gözaltına alınıp tutuklanmadan bırakılan ya da bir süre gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakılanların değerlendirmelerinde dikkatli bir dil kullanmaya başladıkları gözden kaçmıyor. Onların çoğu, “Bana gösterilen belgelerden ve verilen bilgilerden sonra böyle bir yasadışı örgütlenmenin varlığından şüphem kalmadı” demekten kendilerini alamıyorlar.
Bu arada elbette emniyet ve yargının daha dikkatli bir yol izlemesi gerekir. Zira bu çapta bir davada bir takım usul hataları kaçınılmaz ise de, vicdanları yaralayacak ve adalet kurumunu zayıflatacak adımlardan kaçınılmalıdır.
Mahkemelerin sonunda, adalet kurumuna olan güvenin pekişmesine ve ülkemizin huzur ortamına hizmet edecek önemli hükümlerin çıkmasını umuyoruz.
Mahkeme süreci devam ederken, çıkacak hüküm üzerinde etkili olabilecek aşırı iddialı değerlendirmeler yapmaktan kaçınılmalı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.