xxx78
Yargıyı kendi haline bırakalım lütfen
Bazıları ne de çabuk unutuyor; oysa, 2003'te tehlikeli bir darbenin eşiğinden dönüldüğünü Türkiye şunun şurasında yalnızca bir ay önce öğrendi: Komutanlarını sıradan bir 'seminer tatbikatı' diye bilgilendirdikleri plan aslında bir darbe hazırlığıymış; bir yabancı ülkeyle savaşa girme durumunda İstanbul'da kalkışma meydana geleceğini hesaba katan plan, savaş için gerekirse kendi uçağını düşürmeyi, kalkışma yoksa iki büyük camiye cuma namazı sırasında bomba koyarak halkı tahrik etmeyi öngörür hale getirilmiş...
Planı hazırlayanların darbeden sonra kimleri gözaltına alacaklarını nasıl tartıştıklarını kendi seslerinden duyduk. Elde fişler hazırmış zaten. Darbeciler, darbe sonrasının başbakanı ile bakan olarak görevlendirecekleri kişilerin isimlerini de belirlemişler...
Unutmuş görünenler 'Balyoz darbe planı'nı hatırlamışlardır umarım.
Acaba hatırlıyorlar da iddiaları mı ciddiye almıyorlar? "Türk ordusunda kimse 2002 yılında Ak Parti'nin iktidara yükselişini bir 'tehdit' olarak görmüyordu" diye mi düşünüyorlar? Veya, "Türk ordusu darbe yapmaz" görüşündeler mi?
2002 seçimleri sonrasında niyetlenilen askeri darbelerin adlarını neredeyse hepimiz ezbere bildiğimize göre, kimsenin "Ordu darbe yapmaz" diyecek mecali herhalde yoktur.
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un 'Balyoz darbe planı' deşifre olduğunda verdiği tepki, eğer dikkat edildiyse, planın hepimizi çok rahatsız eden bir ayrıntısınaydı. "Askerini 'Allah, Allah' diye hücum ettiren ordu, Allah'ın evi olan camiye bomba koymayı düşünür mü?" diye sormuştu Org. Başbuğ...
O zaman biz de şu soruyu rahatlıkla sorabiliriz: Bazı ayrıntıları Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'u bile rahatsız eden bir 'askeri darbe planı' bütün boyutlarıyla kamuoyunun bilgisi dahiline girdiğine ve elde kocaman bir bavul dolusu belge bulunduğuna göre, görevi Türkiye Cumhuriyeti yasalarını uygulamak olan savcılar kulakları üzerine mi yatsalardı? Türk Ceza Yasasında devlete, hükümete ve TBMM'ye karşı girişilen her türlü eylemi 'suç' sayarak cezalandıran çok sayıda madde bulunduğunu da unutmayalım...
Ne yapmalıydı savcılar?
Savcılar en doğrusunu yaptılar: Ellerine geçen belgelerin 'sıhhat' derecesini uzman devlet kurumlarına kontrol ettirdiler. Belgelerin darbe hazırlığının merkeziyle doğrudan irtibatlı olduğunu öğrenince de, ettikleri yemine uyarak, konunun üzerine gittiler.
Gözaltına alınan komutanların rütbesi hayli yüksek; o konuma kadar çıkmış insanların gözaltına alınması kimin yüreğini yakmaz ki? Ancak o konuma kadar çıkmış insanlar halkın tercihiyle oluşmuş Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini devirmek için 'komplolar' içerisine girmişlerse, yüreklerimiz buna daha mı az yanmalı?
Acaba gerçekten 'komplolar' içine girmiş, hükümeti devirmeyi planlamışlar mıdır?
Bulundukları her kademede yıllarca devlete hizmet etmiş insanların iddia edilen suçları işlememiş olmalarını arzu ediyor gönlümüz; evet benim gönlüm de "Keşke yanlış bir şey yapmış olmasalar" temennisinde... İyi de yanlış yapıp yapmadıklarını nereden bileceğiz?
Bu gerçeği ancak yargı sürecinin sağlıklı bir biçimde çalışması ortaya çıkarabilir.
Eldeki belgeler ışığında yapılacak bir soruşturma itham edilenlere karşı dava açılmasını getirirse, yargıçların verecekleri kararı beklememiz gerekecek. Eminim, biraz vicdanı olan herkes, Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'un "Büyük bir alçaklık" dediği türden eylemlere hazırlananların cezasız kalmasını istemez; tıpkı hiçbir vicdanın böylesine ağır bir suçlamaya muhatap edilen askerlerin yargılanmayarak bu ithamla yaşamaya zorlanmasını kaldıramayacağı gibi...