Fatma Ç. KABADAYI
UNUTKAN MISINIZ?
Bildiğinizi tahmin ettiğim bir fıkra ile konuya girmek istiyorum;
Altmış, yetmiş ve seksen yaşındaki üç adam kendi aralarında sohbet ediyorlarmış. Altmış yaşındaki demiş ki:
“Ya arkadaş, öyle unutkan oldum ki anahtarı kapıya takıyorum, açacak mıydım kilitleyecek miydim hatırlayamıyorum.”
Yetmiş yaşındaki dudak bükmüş ona:
“Oda bir şey mi? Ben dinlenmek için merdivenlere oturuyorum, inecek miydim çıkacak mıydım hatırlayamıyorum.”
En yaşlı olanları kendinden emin bir şekilde başlamış konuşmasına:
“Utanın be! Benden kaç yaş küçüksünüz, ben yetmiş yaşındayım ama daha hiçbir şeyi unutmadım bugüne kadar…”
Ardından da hemen sağ kulağını parmağıyla çekip önündeki tahtaya vurmuş. “Tık tık tık, Allah korusun!”
İki saniye geçmeden de kapının vurulduğunu zannedip etrafına bakınıp sormuş:
“Kim o?”
Bu fıkraya bir zamanlar çok gülerdim, kınadığım her şeyin başıma geldiği dönemlerde özellikle.
Bundan birkaç ay önce bir siteye üye olmak zorunda kaldım. Biliyorsunuz şifreyi tekrarla bölümü var. Üste şifreyi yazdım, alta tıkladım ama o da ne? Şifreyi unuttum.
Gülmeyin. İnanın böyle oldu. Yarım saat geçmedi ki dostlardan Emel Türker’den bana “Nasılsınız, beni hatırladınız mı?” diye mesaj geldi. Durumumu bildirdim kendisine, şifre olayını da yazdım. Sağ olsun anlayışlı davrandı.
Yaş ilerledikçe daha fena oluyor, bazı değerli evrakları mı öyle saklıyorum ki gerektiği zaman günlerce aramama rağmen bulamıyorum.
Zaten öğretmenlerin genel özelliğinden biriymiş unutkanlık. Öğrenciden çok velilerle, evraklarla, planlarla uğraşmaktan kendimizi unutur oluyoruz. Belki de bahanem budur bilemiyorum. Aslında size unutkanlığa sebep olan maddeleri de yazmak istemiştim ama Mızraklı kitabımı kime verdiğimi hatırlayamadım. Bu maddeli şeyler de başa beladır değil mi? Üç maddelik ise üçüncüyü bir türlü hatırlayamam.
Belki bu fıkrayı daha önceden duymadınız, duyduysanız da unutmuş olabilirsiniz diye yazacağım.
Emekli kadın öğretmenler kendi aralarında kadınlar günü düzenlemişler. Sıra Ayşe Hanım’a gelmiş. Ayşe Hanım bir gün önceden bütün hazırlıklarını bitirmiş ve son olarak ikram sırasını unutmamak için buzdolabının üzerine liste asmış:
“Önce kahve vereceğim.
Sonra çay ve börekleri vereceğim.
Ardından çerezleri ve meşrubatı vereceğim.”
Kadınlar gelmiş. Ayşe Hanım kahveleri yapıp ikram etmiş fakat listede üzerini çizmeyi unutmuş. Bir süre sonra yine kahve, ardından yine kahve ve yine…
Hava kararınca misafirler müsaade istemişler tabi. Onları uğurlarken demiş ki:
“Kusura bakmayın hanımlar, size bir kahve bile ikram edemedim.”
İçlerinden birisi cevap vermiş:
“Olsun canım ne önemi var, tatlı dil güler yüz önemli olan.”
İki gün geçmemiş ki Ayşe hanıma gidenlerden biri diğeriyle yolda karşılaşmış. Hal hatırın ardından biri söylenmeye başlamış:
“Geçen Ayşe Hanım’a gittik de bir kahve bile ikram etmedi.”
Karşısında ki de cevap vermiş.
“Ne zaman gittiniz kız?”
Bu da böyle işte…
Biri şikâyet ettiğinin de o gün geldiğini unutuyor, diğeri gittiğini bile hatırlamıyor. Artık gülmüyorum ne olur ne olmaz diye.
İnsan unutmak istediklerini her hangi bir hatırlatıcı olmazsa daha çabuk unutuyor. Bazen bana çok önemli şeyleri hatırlatmakta dahi zorlanırlar.
“Geçen Yaz piknikte nasıl eğlenmiştik değil mi?”
“Hangi piknikte?”
“Ya şelaleye gittiğimizde diyorum.”
“Ne şelalesi? Ben şelaleye falan gitmedim!”
“Saçmalama, hatta senin ayağın kaymıştı da düşmüştün!”
“Düştüm mü? Kimse gördü mü peki?”
“Sadece şelaleye pikniğe gelenler, yani herkes!”
….
Bütün ayrıntılarına inse dahi hatırlayamadığım çok şey vardır hayatımda…
Son bir fıkra daha, bu da favori fıkralarımdandır, kim yazdı bilmem ama tam benlik olmuş:
Adamın biri doktora gitmiş.
“Doktor bey bende unutkanlık başladı,” demiş. Doktor sormuş:
“Ne zamandan beri?”
Adam gözlerini ayırarak:
“Ne ne zamandan beri?”
Bu arada siz unutkan mısınız? Affedersiniz, sormuştum değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.