Mehmet Y. ULUTAŞ

Mehmet Y. ULUTAŞ

Türkiye Ekonomisinin Yumuşak Karnı - 1

Türkiye kendimi bildim bileli ekonomik krizlerle boğuşur. Her bir kriz bir diğerinden farklı olmak ile beraber bazı özellikleri ortaktır. İki makaleden oluşan bu yazı dizisinin ilkinde son 30 sene içerisinde yaşadığımız ekonomik krizleri hatırlayalım öncelikle.

1994 Ekonomik Krizi:

1990'lı yıllarda Devlet harcamalar için hem kamu hem de özel bankalardan çok ciddi miktarlarda ve yüksek faizlerle borç kullanmaya başlamıştı. Aynı dönemde özel bankalar da yüksek faizle mevduat toplamıştı. Neticede hem bütçe hem de cari açık çok ciddi düzeylere yükselmişti.

Hükümet borç yükünü azaltmak ve faizleri indirmek adına Hazine'nin borçlanma ihalelerinin iptali ve tahvil/bono faiz gelirleri üzerindeki vergi oranlarının artırılması yoluna gitti. Türkiye’nin toplam 40 milyar Dolar olan dış borcunu ödeyebilmek için de Telekom’u özelleştirmeye karar verdi. İhale açtı ama özelleştirme süreci Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bunun üzerine ülkeden önemli miktarda sermaye çıkışı görülürken, Türkiye’nin uluslararası notu da düşürüldü.

1994 yılı Ocak ayı ile tedbirler alındığı 5 Nisan arasında TL Dolar karşısında %160 değer kaybetti. Başbakan Tansu Çiller’in açıkladığı ekonomik önlem paketi ile TL’de devalüasyona gidilirken, başta Tekel ürünleri ve akaryakıt olmak üzere vergi oranlarında çok ciddi artışlar yapıldı. Türkiye bozulan ekonomiyi ve sarsılan güveni yeniden tesis etmek adına Mayıs 1994'te Uluslararası Para Fonu (IMF) ile stand-by anlaşması imzalamak zorunda kaldı.

2001 Ekonomik Krizi:

21 Şubat 2001 tarihli toplantıda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Başbakan Bülent Ecevit'e anayasa kitapçığı fırlatması olayından hemen sonra Ecevit’in "devlet yönetiminde kriz var" açıklamasıyla birlikte mali piyasalarda panik başladı.

Borsa %18,1 oranında düştğ, gecelik faizler %7.500’e kadar yükseldi, yabancı bankalar vadesi gelmemiş kredilerini geri çekmeye başladı, vatandaşın yoğun döviz talebi nedeniyle Merkez Bankası 5 milyar Dolar sattı, ve fakat kamu bankalarının likidite ihtiyacı hala karşılanamamış ve ödemeler sistemini kilitleyecek boyuta ulaşmıştı.

Banka sistemindeki büyük çöküşü önlemek için Dolar kuru dalgalanmaya bırakılmış ve bir günde 670 bin TL’den 1,2 milyon TL'ye gelmişti. Yapılan bu örtülü devalüasyon ile TL’nin değeri %40 civarında düşmüş ve devletin borcu da 29 katrilyon TL’yi aşmıştı.

Mart ayında Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş Türkiye'ye davet edilmiş ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığına atanmıştı. IMF ile stand-by anlaşması imzalanmış ve odağında bankacılık sektöründe reforma gidilmesi olan yeni bir ekonomi programı yürürlüğe sokulmuştu.

2008 Ekonomik Krizi:

ABD'de yaşanan "subprime" mortgage ödemelerinin sıkıntıya girmesi sonucu çok büyük bankalar batmış ve likidite sorunu yaşanmıştı. Tüm dünyaya sıçrayan kriz Türkiye’yi teğet geçmişti çünkü AK Parti’nin 2003’ten beri aldığı tedbirler kamu borçlarında bir mali disiplin getirmişti ve cari açık kontrol edilebilir bir seviyedeydi.

Birçoğumuzun hala seyrederken gülümsediği gözlerinden ışıltılar saçan eski Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin televizyonda yaptığı o meşhur röportajda aslında doğru şeyler de söylemişti: “Ekonomi rakam işi, ekonomi temenni işi, ekonomi güven işi, ekonomi istikrar işi, beklenti işi. Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır.”

Çünkü sizlerin de farkettiği gibi bu krizlerdeki ortak nokta aşırı artan cari açıklar ve ülke ekonomisine güvensizliğe bağlı olarak oluşan kırılganlık. Bu cari açıkları kapatmanın ve ekonomideki kırılganlıkları aşmanın yollarını ikinci makalede anlatacağım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum