Hakkı ERÇETİN
Turist Mehmet
Üniversiteye başladığımız ilk yıldı. Egenin incisi, dağlarından yağ ovalarından bal akan memleket olarak tabir edilen güzel Aydın’dayız. Limon ve turunç ağaçları çiçek açtığı dönemde özellikle seher vaktinde yel estiğinde sanki limon kolonyası ile yıkanmış gibi kokan güzel Aydın’da...
Bir gün arkadaşlarla Gar kafede otururken okuldan bir arkadaş tanımadığımız birisiyle yanımıza geldi. Arkadaşın yanındaki kişi uzunca boylu, zayıf, düzgün giyimli otuzlu yaşların ikinci yarısında birisiydi. Arkadaş “Mehmet Abi hemşerimdir. Kendisi Avrupa’da yaşıyor. Yakında yine Avrupa’ya dönecek ancak birkaç formalite işlem için bir müddet beklemek zorunda” şeklinde misafiri bize tanıttı. Sırayla tanıştıktan sonra muhabbete ve çaya koyulduk. Mehmet Abi süper muhabbet birisiydi…
Birkaç gün sonra Mehmet Abi bizim öğrenci evine geldi. Çaylar demlendi, çayla birlikte muhabbet te demlendi. Mehmet Abinin bilgi sahibi olmadığı konu yok gibiydi. Gezmiş görmüş adamdı ne de olsa! Bir ara bir arkadaşın sazı gözüne ilişti ve aldı sazı eline Mehmet Abi. Bize “Zap suyu yaman akar hidayet” diye başlayan yanlış hatırlamıyorsam Aşık Mahsuni Şerif’ten alınma türküyü çalıp söyledi. Türküyü çalıp söylemekle kalmadı aynı zamanda “hidayet” kelimesini deşifre etti. Hidayet kelimesi şu kelimelerin baş harflerinden oluşuyordu. Hapishane İçindeki Devrimci Arkadaşlardan Yana Esinlenilmiş Türkü. Ne muhteşem adamdı şu Mehmet Abi…
Bir ara Mehmet Abi çantasını açıp bazı evraklar gösterdi bize. Bunlar senet, poliçe gibi Abimizin yüzbinlerce Alman Markı alacağı olduğunu gösteren evraklardı. Mehmet Abi kültürlü olmasının yanında zengin bir adamdı da…
Abimizle tanışalı 10 gün olmuştu. Mehmet Abi formalite işlemlerin biraz zaman alacağını bu nedenle bir müddet burada ikamet etmek zorunda olduğunu söyleyince açıkçası böyle bir cevherden mahrum kalmayacağımız için sevinmiştik.
Aradan bir hafta daha geçti. Yalnız bu arada Mehmet Abinin bütün arkadaşlardan borç para aldığını fark ettik. Bizim gruptan ben ve Maraşlı Sedat dışında herkes Abimize borç vermişti. Ama ne gam, Abimiz mark zengini adamdı ne de olsa!
Bizim öğrenci evi genel görüntüsü itibariyle aş evi gibiydi. Sofraya oturduğumuz zaman sayı hane halkının 2 veya 3 katına çıkardı. Helali hoş olsun. Ancak hane halkından herkesin düzenli parası gelmezdi. Hane halkından bir arkadaşın babası yurt dışında çalıştığı için parası yıllık gelirdi. Yani birimizin elinde toplu para bulunurdu. Geciken para olursa buradan harcar gelince de yerine koyardık. Böylece idare olmaya çalışırdık işte.
Toplu parası olan arkadaş ta parasını Mehmet Abiye vermiş. Nasıl olsa 5-10 gün içinde marklar gelecekti. Mehmet Abinin işi görülmesin de kimin görülsün canım!
Bu arada şunu fark ettik. Mehmet Abi arkadaşlardan aldığı paralarla kendine marka giyim eşyası alıyor ve en iyisini yiyip içiyordu. Mehmet Abi bir arkadaştan çocuklarının ihtiyaçları için borç para istedi. Arkadaşın verdiği parayla marka bir çorap ile yine pahalısından bir paket sigara aldığına şahit olunca abimize olan güven ve saygı kaybolmaya ve yerini şüphe almaya başladı.
Mehmet Abi düzgün bir muhitte bir daire kiraladı. Karşı kapı komşusu Cumhuriyet savcısı idi. Eve son model mobilyalar ve eşyalar geliyordu. Bu arada abimizin evli ve 2 çocuk babası olduğunu unutmadan belirtelim.
Evde beraber kaldığımız arkadaş toplu parasını verince mevcutla ay sonunu getiremez olduk. Son hafta soframızda sadece kuru ekmek vardı. Benim aylık harçlığın gelmesi birkaç gün gecikince sadece suya talim etmeye başladık. Allah açlıkla imtihan etmesin. Suyu içip zorda olsa uykuya dalınca rüyada hemen ziyafet sofraları kurulmaya başlıyor. Yemek dışında rüya gören yok.
Bu böyle gitmez dedik ve dört arkadaş sözcü olarak Mehmet Abinin evine gittik. Mobilyalar süper, diğer ev eşyaları da ha keza. Mesela televizyon JVC düz kare ekran. Bugünün büyük ekran LCD televizyonu sayılır. Mehmet Abiye açık ve net olarak 5 gün mühlet tanıdığımızı eğer arkadaşlardan alınan paraları iade etmezse gelip ev eşyalarını alıp gideceğimizi söyledik. Mehmet Abi yine süper bağlama muhabbeti çekiyor tabii ki. Bazı konularda hatalı davrandığını ve bunun farkında olduğunu belirterek tövbe edip namaza başladığını söyledi. Tam bu sıra yatsı ezanı okunmaya başlayınca bizimki “Yatsı namazı da çok uzun be birader” demeye başladı!
Biz tanıdığımız mühlet sonunda paramızı tahsil ettik. Tabii Mehmet Abi bize çok kırıldı ve aramızdaki bütün dostluğun bittiğini söyleyince biz de “memnuniyetle” deyip kabul ettiğimizi bildirdik.
Bu arada Abimiz gerçekten namaza başlamış ama bu arada bütün cemaati de sövüşlemiş. Alacaklılardan biri şikayetçi olunca bizimkini karakola almışlar. Daha önce belirttiğim gibi bizimki savcının kapı komşusu olduğu için komiseri ve çalışan polislerin yarısını da çarpmayı başarıyor. Bu arada savcı beyin de bunların arasında olduğunu belirtelim. Adamın maharet ve kabiliyetini takdir ediyorum ancak tasvip etmiyorum.
Sonradan biz de abimizi deşifre ettik. Mehmet Abinin hayat felsefesi buymuş. Seksenli yıllarda iletişimin durumu ve hızı hesap katıldığında Mehmet Abi avantajlı oluyordu. Gözüne bir şehir kestiriyor ona göre bir senaryo hazırlıyor. Bu senaryoyu götürebildiği noktaya kadar oynuyor ve bu arada o zamana göre lüks bir hayat yaşıyor. Kuyruk sıkışınca da ver elini başka bir şehir ve başka oyunlar.
Bu sebepten abimize gezginci özelliğinden dolayı Turist Mehmet demeye karar verdik. Turist Mehmet’in maceralarının nasıl ve nerede son bulduğu hususunda hiçbir fikrim yok. Turist Mehmet sahip olduğu birikim, kabiliyet ve maharetle herhangi meşru bir alanda aynı başarıyı yakalayacak birisiydi. İnşallah hatalarının farkına varıp doğru yolu bulmuş olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.