xxx1579
Tuğla
O ünlü mimarın sözünü duyduğumdan bu yana hiç unutmadım.
“Her tuğla, olduğundan daha fazla bir şey olmak ister.”
Tek başına tuğla, kırmızı, sevimli bir taş parçasından başka bir şey değildir.
Ama birbirlerine eklendiklerinde çoğalır, tuğladan çok daha büyük, çok daha etkili bir şeye, binaya, saraya, mabede, okula dönüşürler.
İnsanlar da bir “tuğla” gibi doğarlar.
Hepimizin amacı bir “tuğladan” daha fazla bir şey olmaktır.
Ama kader bize her zaman bu imkânı tanımaz, bazı insanlar doğdukları gibi, “bir tuğladan daha fazla bir şey” olamadan ölürler.
Türkiye gibi ülkeler ise insanların “çoğalmasına, güçlenmesine, büyük bir binaya dönüşmesine” izin vermezler.
İsterler ki bir tuğla olarak kal.
Kolay parçalan, ezil, toza dönüş.
Şimdi öyle günlerden geçiyoruz ki hepimiz biraraya gelip bir “tuğladan” fazla bir şey olabiliriz.
Bir toplum, bir devlet, bir demokrasi, bir özgürlük olabiliriz.
Böyle zamanlarda herkes kendisi karar verir ne olacağına, büyük bir eserin parçası mı olacaksın yoksa zavallı bir tuğla olarak mı kalacaksın?
Bir büyük mabedin, sarayın, okulun parçası olmak zordur, biraraya geleceksin, yan yana duracaksın, kuvvetli bir harçla yanındakine yapışacaksın, birbirine sahip çıkacaksın, yıkılmayacak bir duvar olacaksın.
Şimdi size, “bu zor işlerle hiç uğraşma, bir tuğla olarak kal” diyorlar.
Bir tuğla olarak kal ki seni istedikleri her zaman bir çekiç darbesiyle un ufak edebilsinler, bugüne dek yaptıkları gibi.
Bize kaderin böylesine büyük bir tercih yapma imkânını sunduğu günlerde, AKP’li bazı milletvekilleri gibi, “duvarın arasından çekilmeyi”, duvarı çökertmeyi, tuğlaların ortak gücünü azaltmayı hedefleyen girişimlerde bulunanlar var, bazıları bunları politik hesaplarla yapıyorlar, bazıları kişisel öfkelerle.
Hesaplarla hareket edenlere söylenecek bir söz yok, onlar zaten tuğlaların arasına o amaçla yerleştirilmişler.
Ama “öfkeyle” hareket edenler kendilerini sadece bir “tuğla” olarak kalmaya mahkûm ettiklerinin farkındalar mı?
O milletvekilleri gibi “tuğlaların” arasından öfkeyle çekilecek olanlarımız, bizi bir avuç kuma çevirecek bir balyozun altına başlarını uzattıklarının farkındalar mı?
Bir düşünün bugüne dek bizi nasıl ezdiler.
Tek bir tuğla olarak kalmamızın bedelini bize nasıl ödettiler.
Toz yığınlarına çevirdiler hayatlarımızı.
Kendi ülkemizde korkarak dolaştık.
Kimimiz anadilimizi konuşamadık, kimimiz inancımızın gereklerini yerine getiremedik, kimimiz fikrimizi söyleyemedik, kimimiz mezhebimizi gizlemek zorunda kaldık.
Hangi dilde konuşacağımızı, inancımızın ne kadarını yaşamımıza geçireceğimizi, hangi fikirleri söyleyebileceğimizi, hangi mezhepten olmamız gerektiğini bize hep Ankara’daki generallerle yargıçlar söylediler.
Onların söylediklerinin tersine davranmaya kalkanlara zulmettiler, zindanlara attılar, öldürdüler, süründürdüler.
Bir tuğlayı ezmek kolaydır çünkü.
Bir duvarı yıkmak da çok zor değildir.
Ama görkemli bir binaya dokunamazlar, sonunda gelip kendileri de o binanın çatısının altına sığınırlar.
Bir tuğladan daha fazlasını olabileceğimiz, görkemli bir binaya dönüşebileceğimiz zamanlar bunlar.
Yıllardır bizi ezen bir sultayı, bir baskıyı yıkabileceğimiz zamanlar.
Apoletli cüppelerin tehditkâr ve küçümseyici bakışları altında sadece bir “tuğla” olmaktan kurtulabileceğimiz günler.
Hepimize ilerde çocuklarımız soracaklar.
“Bir tuğladan daha fazlası olma fırsatını kader sana bağışladığında ne yaptın” diye.
“Sadece bir tuğla olarak kaldım ve başkalarının da tuğla olarak kalması için mücadele ettim” mi diyeceksiniz?
Yoksa başınızı gururla dikip, “ben bu görkemli binanın parçasıyım çocuğum, bunu biz kurduk, bir tuğlaydık bir mabet olduk” mu diyeceksiniz?
Bir tuğla bile, olduğundan daha fazla bir şey olmak ister.
Ya bir insan?
Olduğunuzdan daha fazla bir şey, bir toplum, bir devlet, bir demokrasi, bir özgürlük olmak istemez misiniz?
Kaderin size sunduğu bu muhteşem imkânı bir yana itmek, bir tuğla olarak kalmak, bir kum yığınına dönmek ve çocuğunuzu da bir kum yığını olsun diye yetiştirmek mi istersiniz?
Bir tuğla olmak da, görkemli bir yapı olmak da sizin elinizde, ne olacağınıza kendiniz karar vereceksiniz.
Ve, hiç unutmayın, kader her zaman bu kadar cömert davranmaz, her zaman böyle tercihler sunmaz insanlara.
ahmetaltan111@gmail.com