xxxx65
Tehlikeli gelişmeler Kabil ve Washington arasında diplomatik savaş
Afganistan'la, Amerika Birleşik Devletleri yetkilileri arasında gittikçe kızışan bir mücadele gelişmekte. Buna "diplomatik savaş" da denilebilir. Her iki taraf da his ve düşüncelerini çok açık bir şekilde ifade etmeye başlamış bulunmaktadır. 2001'den bu yana devam eden "zoraki ortaklık" adeta temelinden çatırdamaktadır.
Sekiz yılını doldurmuş olan Afgan savaşı, hem bölgede hem birlikte çalışanlar arasında ve hem de uluslararası ilişkilerde tahribat meydana getirmeye ve gittikçe belirginleşen ayrılıklar oluşturmaya devam etmektedir. Ne var ki, son haftalarda durum son derece vahim bir seviyeye ulaşmaya başlamıştır.
Son gelişmeler:
ABD gittikçe uzayan ve bir türlü sonuç alınamayan Afganistan savaşından sıkılmaya başlamıştır. Bu savaş, ABD'nin en uzun süreli olarak içinde bulunduğu bir savaştır. Bugünlerde Kandahar bölgesine bir taaruz hazırlanmaktadır. Cumhurbaşkanı Karzai'nin de bölgesi olan bu yere yapılacak olan askeri operasyonda Karzai'nin tam desteği henüz alınamamıştır. Bu ABD yetkililerini endişeye sevk etmekte ve kızdırmaktadır.
Kendisine fikri sorulan ve "Karzai nasıl bir müttefiktir?" sorusuna karşılık veren Beyaz Saray yetkilisi ve sözcüsü Mr. Gibbs, "Karzai, Afganistan'ın demokratik yollarla seçilmiş başkanıdır" cevabını vermiştir. Bu hayli manidar bir cevaptır.
Afgan seçimleri sırasında, Başkan Obama'nın özel temsilcisi Richard Holbrooke, seçimlerde yapılan yolsuzluklar ve kullanılan rüşvet ve para konusunda Başkan Karzai ile sert bir ağız dalaşına girmiştir. Aynı dönemde, Richard Holbrooke, Karzai'nin gücünü kırabilmek için de elinden geleni yapmıştır. Diğer taraftan, Obama'nın yardımcısı Joe Biden de aynen Holbrooke gibi davranmış ve Karzai ile tartışmıştır.
Özel görevle orada bulunan tanınmış siyasi arabulucu Peter Galbraith, Başkan Karzai için "antikanın teki", "heyecan ve öfkesini kontrol edemeyen bir lider", "dengesiz" ve hatta "belki de uyuşturucu kullanan biri!" şeklinde ifadelerle diplomasi sınırlarını hayli zorlamıştır. Bu gerginliklerin sonucunda, Başkan Obama'nın geçen Pazar günü yaptığı seyahat ve gayretler nerede ise sıfırlanma noktasına ulaşmış bulunmaktadır.
Karzai'nin öfkesi:
Karzai, ABD yetkililerinin sürekli her işe karışmalarından, devamlı tenkitlerinden bıkmış, usanmış durumdadır. Seçimlerde kendisine umduğu yardımı ve desteği vermeyen ABD yetkilileri başka adaylar üstünde durmaya başlamışlardır. Kendisini getirip, Cumhurbaşkanı yapan ve sonra da istemeye, istemeye ikinci defa kazanmasında da etkili olan ABD, Karzai'den başka şeyler beklemektedir. Ondan daha candan bir işbirliği, daha dinamik bir uygulama, daha etkili bazı çalışmalar ve reformlar beklemekte ve bunları göremeyince de çok kızmakta ve tenkit etmektedir.
Diğer taraftan, Karzai için ise bunlardan daha önemli olan üç husus vardır:
Kendi liderliğini garantiye almak ve mümkün olduğu kadar iktidarda kalabilmek,
Afganistan'daki değişik etnik gruplar ve bölgeler arasında bir denge ve uyum sağlayarak Loyo Jirga ( Büyük Kurultay) tarafından tekrar seçilmek ve lider olarak kabul görmek.
Talibanla bir anlaşmaya vararak savaşı sona erdirmek ve mümkün olduğu kadar çabuk "yabancılardan" kurtulmak.
Karzai, son haftalarda ABD ve NATO güçleri tarafından suçsuz ve savunmasız sivillere yönetilen saldırılar ve ölümlere karşı büyük tepki vermekte, bu durumu değiştirmeye uğraşmaktadır.
Nitekim kendi aşiretlerine yaptığı bir konuşmada, "Bu durumun tahammülleri aştığı ve nerede ise kendisinin bile gidip, Taliban'a katılacağı" gibisinden bir cümle sarfetmiştir. Toplantıdan sızdırılan bu bilgi ve konuşmalar, ABD ve NATO gruplarını çok kızdırmıştır.
Obama'nın öfkesi:
Başkan Obama, Bush ve grubunun yaptığının çok dışında yeni bir yaklaşım sergileyerek başarıya ulaştırmaya çalıştığı ABD'nin Afganistan Stratejisi çok keskin bir viraja gelmiş bulunmaktadır. Durumu gören Obama, alışılmışın dışında bir kararla 26 saat süren bir uçak yolculuğunu göze almıştır. 26 saatlik uçuşta, uçak havada birkaç defa yakıt almış ve 28 Mart Pazar günü Afganistan'a habersiz olarak uçan Başkan Obama, Karzai ile 30-40 dakika süren bir görüşme yaparak geri dönmüştür. Obama kararı kendi vermek istemiştir.
Aradaki kişilerin her birinin kendi bakış açısı ve yorumu olduğundan, bunlardan arınarak, yüz-yüze bir konuşma yapmayı tercih eden Obama, Karzai'yi 12 Mayıs'ta Washington'a davet etmiştir.
Bu arada hem Obama'nın başarısını istemeyenler, hem kendilerine göre ayrı hesabı olanlar ve hem de bölge devletlerinin Washington'da bulunan lobileri tüm güçleri ile çalışma içindedirler. Mesela. The New York Times gazetesi, 31 Mart 2010 günü, birinci sayfadan "Obama , ABD'nin Afganistan Diplomasi'sinin üç temel kuralını çiğniyor" başlığı ile olayları tırmandıracak ve ortalığı gerecek bir makale ile başkanı tenkit etmiştir.
Gazeteye göre bahsedilen temel kurallar şunlardır:
Olayları olduğu gibi ve yalın adları ile tanımlamamak hatadır, baş ağırtır: (Burada Afgan seçimleri sırasında Karzai'nin yaptığı yolsuzluk ve para işlerinin açıkça tenkit edilmemesi kast edilmektedir.)
Olayların gelişmesini, konunun sahibinden daha fazla istemek hatadır: (Burada ABD'nin barışı, Afganlardan daha çok istediği kastedilmektedir)
Liderlerin, bir diplomatik çevrelerde ve bir de kendi halklarına söylediklerini dinlemek ve aradaki farkları fark etmek gerekliliği vurgulanmaktadır. Aradaki fark, gerçeğin ifadesidir. Bunu anlamamak hatadır.(Burada da Karzai'nin kendi aşiretlerine söylediği sözler ve Amerikalılarla, yabancılara karşı yaptığı tenkitler kastedilmektedir).
Dolayısıyla bu yazılarla Amerikan medyası, adeta bu diplomasi savaşına "benzinle giderek", durumu kışkırtmaktadır.
ABD, bu savaş için 200 milyar dolardan fazla para harcamış durumdadır. Buna rağmen ortada ne elle tutulur bir zafer ve ne de ülkede (Afganistan'da) gözle görünür bir reform veya iyileşme görünmemektedir. "ABD nerede ise toparlandığı gibi, çekip gidecek" noktaya ulaşmış gibi görünmektedir.
Bunlara rağmen bölge uzmanları, uzun vadeli hesaplar ele alındığında ABD'nin çekip, gideceğinden pek emin değiller. Ama bölge, çok önemli değişiklikler olabilecek kıvama ulaşmaktadır