Demliyazılar
Süleyman Ağa'dan Melih Gökçek'e
Dostlar duydunuz mu?
Anlı şanlı ABD’nin 44. Başkanı Barack Obama, başkentimizin Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek’ten genç kalmanın sırrını istemiş.
Tüm internet sitelerinde bu sır yer alıyor.
Allah bilir akşam da birçok haber kanalı da bunu flaş flaş olarak izleyicilerine duyurur. Bir de ballandıra ballandıra anlatırlar.
Sayın Belediye Başkanımızın ayaklarını yerden kestiği diyalog şöyle gerçekleşmiş;
“Protokol müdürü beni Obama’ya, ’Melih Gökçek, dördüncü dönem belediye başkanı seçildi. En son bir hafta önce seçimi kazandı’diye taktim etti. Obama da bunun üzerine ’4 kez seçilebilmek için çok başarılı olması lazım. Ayrıca kendisi çok genç görünüyor’karşılığını verdi. Ben de ’61 yaşında bir gencim’dedim. Obama da ’Gerçekten mi inanamıyorum. Bunun sırrını bize söylemelisiniz’ deyince ben ’Hanım çok iyi bakıyor ondan Sayın Başkan’ karşılığını verdim. O da tebessüm edip, omzuma dokundu.”
Sayın Gökçek sadece sır ile caka satmıyor herkese. Cümlenin sonunda ne var? “O da tebessüm edip, omzuna dokundu.”
Ben Gökçek’in yerinde olsam artık o ceketimi sittin sene giymem. Hatta çoluk çocuğuma vasiyet edip ömür boyu ceketin saklanmasını isterim. Bir de ceketin üstüne de okunaklı bir şekilde not düşerim; “05 Nisan 2009 tarihinde ABD’nin 44. Başkanı Sayın Barack Obama bu ceketin omuz kısmına dokundu.”
Hay ya Rabbim ne hallere düştük..! Adamın gülümsemesinden bile kendimize öyle kocaman kocaman paylar çıkartıyoruz ki, resmen bu bizim ne kadar zavallı bir hale düştüğümüzü gösteriyor.
İnanın ecdat çıksa mezardan değil yüzümüze bakmayı bizi adam yerine bile koymaz.
Ne hallere düştük?
Nereden nereye geldik?
Aşağıda anlatacağım hikaye bu dediklerimi tamamen doğruluyor.
Bakalım siz de bana hak verecek misiniz?
17. Asırda Paris’te Bir Türk Elçi
Çağının en kudretli Hıristiyan hükümdarı olan 14. Louis, mutaassıp bir katolikti. Fransa’nın menfaatlerini çiğnemek bahasına, Girit Savaşında Türkiye’ye karşı Venedikliler’i destekliyordu. Bu yüzden an’anevi Türk – Fransa dostluğu bozulmuş, İstanbul’daki Fransız Büyükelçisi, sadrazam tarafından tokatlanmıştı. Türkler, Akdeniz ve çevresindeki denizlerin üçte ikisine hakimdiler. 14. Louis’in tutumu üzerine, Fransız ticaretini engelleyen tedbirler aldılar. Bunu üzerine Fransız kralı telaşa düştü. İstanbul’daki büyükelçi La Haye, Paris’e bir Türk elçi yollandığı takdirde bütün anlaşmazlıkların halledileceğini ileri sürdü.
Nihayet Divan-ı Hümayun (Osmanlı Hükümeti) büyükelçinin bu teklifinin kabul etti. Fakat Fransa’nın istediği gibi yüksek rütbeli bir devlet adamı değil, Süleyman Ağa adındaki bir müteferrikayı (padişah, sadrazam ve vezirlerin emirlerini götüren kimse) göndermeye karar verdi. Müteferrika Süleyman Ağa, Padişahın alelade emir subaylarından biriydi. Süleyman Ağa’ya 12 kişilik bir maiyet ve bir miktar tahsilat verildi. Fransa, Türk elçinin bütün masraflarını üzerine almayı kabul etti. Buna rağmen Fransızlar, Paris’te Padişahın bir elçisini gönderecekleri için gururlanıyordu.
Süleyman Ağa, 4 Ağustos 1669’da Toulon limanında Fransa’ya ayak bastı. Bir Türk elçisinin, cihanın en büyük devletinin temsilcisinin gelişi, bu konuyu orijinal Fransız arşiv belgelerinden inceleyen Fransız Akademisi üyesi büyük tarihçi Albert Vandal’a göre “Fransız milletinin gururunu okşamıştı.”Halbuki Divan-ı Hümayun bilakis siyasi tutumunu beğenmediği 14. Louis’in gururunu kırmak için Süleyman Ağa adında adı sanı işitilmemiş, bugünkü anlayışımıza göre rütbesi ancak yüzbaşı olan elçiler çavuşlar yani padişah yaverleri arasından seçilmek adetken bu defa alt rütbede biri gönderiliyordu.
Süleyman Ağa’nın Fransa’daki faaliyetlerini, Vandal’ın eserinden özetleyerek naklediyoruz. Vandal’a göre Türk elçisi, hiçbir yabancı diplomata nasip olmayan bir ilgiyle karşılandı. Şerefine balolar verildi. Kendisine hediyeler sunmak için Fransız asilzadeleri, birbirleriyle yarış ettiler. Marsilya kapısında kendisine kral nâmına karşılayan görevliye Süleyman Ağa, atından inmeyerek hitap etti. Protokole aykırı bu davranışa rağmen Fransızlar, Türk elçisine karşı ilgilerini eksiltmediler. Bilakis, elçiye yapılan törenlerde Türk âdetleri taklit edilmeye çalışılarak, Ağa’nın gözüne girmek istendi. Türkiye’de yüzbaşı rütbesini taşıyan ve Padişahın yüzlerce emir subayından biri olan Türk elçisi kralla görüşmeden önce Fransa başbakanını ziyaret etmeyi reddetti. Ancak, 14. Louis tarafından kabul edildikten sonra en kudretli Hıristiyan devletinin başbakanı ile görüştü. Albert Vandal, Süleyman Ağa’nın başbakanla karşılıklı oturup konuşmalarını ve 14. Louis tarafından kabulünü gösteren o çağa ait iki Fransız gravürünü de yayınlamıştı. Moliere, Bourgeois Gentilhomme adlı komedisinin ünlü sahnesini, bu kabulü gördükten sonra yazmış ve Fransızlar’ın Türk elçisine bu derecede rağbet etmeleriyle eğlenmiştir.
Süleyman Ağa, 5 Eylül 1669’da Versailles Sarayı’nda 14. Louis tarafından kabul edildi. Moliere’in anılan piyesi de aynı sarayda 14 Ekim 1670’te ilk defa olarak kralın huzurunda oynandı. 17. Asrın en büyük Batı bestekârı Lully, Türk âdetlerinden ilham alarak besteler yaptı. “^Turquerie” denen Türk modası, hızla Paris sosyetesine yayıldı. Türk âdet ve kıyafetleri, renkleri ve desenleri, davranış ve nezaket kuralları taklit ediliyordu.
Sonradan Fransa, Süleyman Ağa’nın Türk Sarayında “dördüncü derecede bir subay” olduğunu öğrendi ve gösterilen itibara pişman oldu. Vandal, böyle yazıyor. Fakat biz buna ihtimal vermiyoruz. Türk elçisinin, Fransa’ya ayak basmasından önce Fransız hükümetinin elçi hakkında bilgi edinmemiş olması imkânsızdır. İstanbul’daki Fransız büyükelçiliği, yüzlerce kişinin çalıştığı, Fransa’nın yabancı ülkelerdeki en geniş kadrolu diplomatik misyonuydu.
Süleyman Ağa, birkaç ay Paris’te kaldı. Sadaret Kaymakamı 3. Vezir Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın verdiği talimata uyarak, Fransız gururunu kıracak hiçbir fırsatı kaçırmadı. Kendisi Padişahı temsil ettiği için yabancı hükümdara yapılan törenin aynen şahsına da yapılmasını isteyecek kadar işi ileri götürdü. Fransa hükümeti, Süleyman Ağa’nın Türkiye’deki gerçek rütbesini halka ilan etmeye cesaret edemedi ve Türk elçisinin bostancıbaşı olduğu yalanı, hükümet tebliğinde yer aldı. Bu suretle Fransa halkının gözünde Süleyman Ağa, yüzbaşılıktan orgeneralliğe yükselmiş oluyordu. Çünkü bostancıbaşının rütbesi beylerbeyi yani orgenareldi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.