Etme Bulursun!

İkinci Ergenekon İddianamesi’nin hakim tarafından kabul edildiği gün içeriğinden hepimiz bilgi sahibi olduk. Birincisinde olduğu gibi ikincisi de medyaya bütünüyle yansıdı.

İlkini merakla, Deniz Feneri adı bir şekilde geçiyor mu diye sorgulamış, altı yerde geçmekte olduğunu hayretle görmüştüm.

Ergenekon İddianamesinde Deniz Feneri adı neden geçsin ki? Birileri “Deniz Feneri Davası” olarak kamuoyuna takdim edilen davanın Ergenekon Davası’nın rövanşı olarak ortaya çıkarıldığını, hatta tezgahlandığını iddia etmiyor mu?

Deniz Feneri adı hangi vesile ile Birinci Ergenekon İddianamesi’ne girmiş diye baktığımızda bizi şaşırtmayan detaylarla karşılaştık.

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in dostlarıyla yaptığı bir telefon konuşmasında talimatlar verdiği anlaşılıyordu. “Deniz Feneri’nin aleyhine konuşacak aileler bulup bizim Tuncay’ın (Özkan) kanalına çıkarın” diyordu.

İkinci Ergenekon İddianamesi’nde de Deniz Feneri adı geçiyor. Bu kez Perinçek’in arkadaşlarından Ferit İlsever’in Deniz Feneri’ni hayırla yad etmediği dinlemelere takılmış.

İkinci İddianame merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun elim bir kaza sonucu vefatı sebebiyle yeterince konuşulamadı, tartışılamadı.

Oysa işin uzmanlarınca, hukuki anlamda birincisine göre daha güçlü bir metin olduğu belirtilmişti. Daha çok ses getirmeye adaydı.

Merhum Yazıcıoğlu şüphe edildiği gibi bir suikast sonucu öldürüldü ise maksatlardan birinin de İddianame üzerinde konuşulmasını engellemek olduğu anlaşılıyor.

İkinci iddianame’de Uğur Dündar’ın da adı geçiyor. Eşiyle ilgili birkaç cümlelik ifade var. Uğur Dündar kendi adının ve eşinin isminin İddianamede geçmesinden öyle rahatsız olmuş ki, izleyiciler onu Star Ana Haber’de daha önce hiç görmedikleri kadar öfkeli ve dengesi bozulmuş halde gördüler. Öfkesinden vücut kimyası bozulan Dündar kameraya döndü, bağırıp çağırdıktan sonra tehditler savurdu, hatta öfkesinden ağladı.

Uğur Dündar’ı izlerken en iyi empatiyi Deniz Feneri mağdurları kurmuş olmalı. Çünkü sekiz aydan beri Türkiye Deniz Feneri Derneği’ne karşı bir yargısız infaz yürütülüyor. Almanya’daki dava bahane edilerek Türkiye Deniz Feneri’nin logosu, görüntüleri kullanılıyor.

“Yapmayın, bizi haksız yere suçlamayın. Biz zarar görürsek fakir fukara mağdur olacak” çığlıklarını da, başta Doğan Medya Grubu’nun yayın organları olmak üzere onlarla aynı çizgide yayın yapan diğerleri duymazdan geliyor.

O yüzden Uğur Dündar’ın çığlıklarını, isyanını en iyi Deniz Feneri ailesi anlamıştır.

Uğur Dündar’ın elinin altında çok izlenen birden çok televizyon var. Çokça gazete var ona destek veren.

Deniz Feneri ise onca bombardıman ve saldırı karşısında birkaç kanaldan anacak duyurabildi sesini. Duyurabildi ise o da.

Şu günlerde Yaşar Nuri Öztürk’ün başı dertte görünüyor.

Yaşar Nuri Öztürk, parlamasında en büyük vefa borcunu Hürriyet Gazetesi ve grubun diğer yayınlarına borçludur.

Hürriyet’in internet sitesinde Deniz Feneri aleyhine yazdığı mesnetsiz ve iftira niteliğinde yazıların mürekkebi henüz kurumadı.

Ne olduysa Doğan grubu Öztürk’le yollarını ayırmışa benziyor. Belki şimdilik.

Kısa bir süre önce grubun ana haberleri çok izlenen kanalı Star’da Yaşar Nuri Öztürk’e mikrofon tutulmuş, o da cenaze namazını kılmayacağı kişi ve grupları açıklamıştı.

Sıkça yaptığı gibi süslü ve sivri kelimelerle tüzel kişiliklere, özel hayatlara saldırıyor, Star televizyonuna reyting kazandırıyordu.

O beyanlar da henüz hafızalarda taze iken Doğan Grubu’nun diğer kanalında, Kanal D’de Yaşar Nuri Öztürk’ün bir süredir ayrı yaşadığı eşine yer verildi. Esra Ceyhan’ın programında söylenenler magazin basını başta olmak üzere, tüm medya için bulunmaz zenginlik ve renklilikte malzeme içeriyor.

Özel hayat didikleniyordu gerçi ama basının bir kısmı bu türden malzemelerle beslenmeye artık fazlasıyla alışıktı. Kullandıkları malzeme ile kimlerin canının yandığı, kimlerin özel hayatına tecavüz edildiği konusu çok da üzerinde durmaya değer bir konu değil o çevreler için.

Doğan’ın desteği ile parlayan, Doğan’ın marifetiyle söndürülüyor anlaşılan.

Yaşar Nuri Öztürk’e ünlü iletişimci Ali Saydam’dan bir mektup vardı:

“Yaşar Nuri Hoca'ya mektup...

Değerli hocam,
Zor günlerden geçtiğinizi biliyorum. 'Bunlar benim başıma nasıl geldi?' diye hayıflandığınızı duyar gibiyim. İsyan ettiğinizi, huzursuzlukların, pişmanlıkların, keşkelerin sizi her zamankinden fazla sarmaladığını düşünüyorum.
22 Mart günü bu durumlarda nasıl ve hangi bedelleri ödemeniz gerekebileceğini, kriz iletişimini nasıl yönetmeniz gerektiğini arz etmeye çalışmıştım. Siz, söylediklerimin tam tersini yaptınız. Şimdi sizi çok daha ağır bedeller bekliyor. Bunları da ödemezseniz bir sonraki bedellerin daha da ağır olacağını bilin.
Sadece sizin için değil, usulüne uygun boşanamayan, ayrılamayan, didişmeden duramayan, birbirlerine ille de bedel ödetmeye çalışan binlerce çift sizden farklı bir durumda değil...
Sayın hocam,
Anlaşılıyor ki ne kendinizi susturabiliyorsunuz, ne eşinizi ne de ilişkiniz olduğu iddia edilen hanımefendiyi...
Bu gibi durumlarda tek yol kalır insana: 'Gitmek'; siyasetten, evlilikten, sosyal ortamdan çekip, gitmek. Tabii bir gün geri dönmek istiyorsanız... Böyle devam edecek olursanız bir daha bunlardan hiçbirine dönemeyeceğinizi (bkz. 22 Mart tarihli Akşam) bilmenizde yarar var.” (04.04.2009, Akşam)

Ne diyelim. Men dakka dukka. Çalma kapıyı, çalınır kapın. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.

Kısaca ifade etmek gerekirse, “Etme bulursun.”

gumuslale@gmail.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum