Mehmet Y. ULUTAŞ
Sosyal Medya Bizi Bozdu mu
Türk milleti ekseriyeti itibariyle hislerini dolu dolu yaşayan bir toplum. Üzüntümüz de aşırı, sevincimiz de. Sevdik mi tam seviyoruz, kızdık mı nefret ediyoruz. Eleştiri dozumuz da aşırı. Karşımızdakinin sözünü bitirmesini beklemiyoruz, sesimizi yükseltiyoruz ve kesmezse küfüre ve hatta şiddete başvurabiliyoruz. Bu davranış şekli o kadar yaygın ki milletvekilleri bile Meclis’te ve canlı yayına rağmen birbirlerine bağırıyor, küfrediyor ve hatta yumruklaşıyorlar.
Çok değil 20 sene öncesine dek bu tür davranışlarımızı sadece yakın çevremiz görüyordu. Ama artık sosyal medya var ve bizim bu duygusal yapımızın tezahürüne fazlasıyla uygun bir ortam sağlıyor. Nitekim klavye silahşörlüğü yaparak beğenmediği şeylere küfür ve hakaret sallayıp “siber magandalık” yapanlarımız var. İlk başlarda sadece devlet büyüklerine hakaret ediliyordu. Artık sanatçılar, köşe yazarları ve spor yorumcuları bile bundan nasibini alıyor.
Sosyal medyada hakaret etmek eğitim seviyesi ile de alakalı değil. Geçenlerde bir avukatın AK Parti Meclis Grup Başkanvekili Özlem Zengin Hanımefendi’ye yaptığı hakareti hepimiz gördük. Yani kanunları en çok bilmesi beklenen bir avukat bile hakaret ediyor. Televizyonlardaki tartışma programlarında birbirlerine bağıran ve hakaret eden gazeteciler hepimizin malumu. Neyse ki artık sosyal medya kanunları var yürürlükte. Nitekim avukatlar için yeni bir iş kolu açıldı. Kendisine hakaret edilen müşteki bir avukatla anlaşıyor, hakaret veya küfür eden kişiye karşı dava açıyor ve kazanılan tazminatı paylaşıyorlar.
Bir diğer sorun da aşırı bilgi kirliliği. Sosyal medya sonrası görsel bombardımana maruz kaldık. O kadar çok haber akışı var ki hangisi doğru hangisi yanlış analiz etmemiz için ne yeterli bilgimiz, ne yeterli vaktimiz, ne de teyit etmek için harcamak istediğimiz zaman var. Hele haber sansasyonelse, olabilme ihtimali varsa, ana akım medya yazmamışsa ve bir tanıdığımız paylaşmışsa biz de inanıyoruz. Halbuki Kuran’ı Kerim’deki Hucurat Suresi 6. Ayette şöyle der: “Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz. Sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”
Ne kadar çok sosyal medya kullandığımıza dair istatistikler vereyim. “We Are Social 2020” raporuna göre Türkiye’de nüfusun %64”üne tekabül eden 54 milyon sosyal medya kullanıcısı var. En yüksek kullanım oranı 25-34 yaş arasında. Yaş arttıkça sosyal medya kullanımı azalıyor. Ortalama bir kullanıcı günde 3 saat sosyal medyada vakit harcıyor ve 9 sosyal medya hesabına sahip. En çok YouTube izliyoruz. Ardından Instagram, WhatsApp, Facebook, Twitter ve diğerleri geliyor. 11,8 milyon Twitter kullanıcımız var ve bunların büyük bir bölümü erkek.
Peki başka yerlerde durum nasıl biraz da ona bakalım. Almanya’da yaşayan bir dostum bu konuda şunları anlattı: “Burada hemen her evin bir kitaplığı var. O kadar cok okuyorlar ki hayret ediyor insan ve gıpta ediyor tabi. Öğrencilerin yaklaşık yüzde 80’i sosyal medya kullanmıyor. Kullananlar da oldukça nadir kullanıyor. Özel hayata inanılmaz önem verdikleri için dikkat çekmeden bir hayat geçirmek istiyorlar.”
Bütün bunları anlattıktan sonra yazının başlığındaki sorunun cevabına dönelim. Bence sosyal medya bizi bozmadı, zaten bozuk olanı bize gösterdi. Bu durumu artık değiştirmemiz lazım. Sakin, saygılı ve sinirlerimize hakim olmalı, feraset ve basiretle karar vermeliyiz. Daha çok okumalı, araştırmalı ve sorgulamalıyız. Üstelik artık tüm bilgiler bir tık ötemizde olduğu için bunu yapmak çok daha kolay. Elbetteki her haber doğru değil ve filtrelememiz gerekiyor.
Tüm ülkeler birbirleriyle rekabet halinde. Türkiye’yi bunlar arasında öne çıkaracak olan üreten ve kalite seviyesi yüksek insan gücümüz olacak. Toplumlar aşağıdan yukarı doğru gelişir. Biz bireyler olarak devamlı gelişirsek bu ülkemize de yansır, Türkiye de gelişir ve ilerler. Rahmetli Sakıp Sabancı’nın dediği gibi yapmamız gereken şey belli: “Çalışmak, çalışmak, çalışmak!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.