xxx52
Siyaset ve ahlak
Yalan söylemek, iftira etmek, iki yüzlülük, aldatmak, yapamayacağını vaad etmek, ehil olmadığı halde bir işe talip olmak, insana, hayvana, bitkiye ve eşyaya zarar vermek, insanları korkutmak, huzurlarını bozmak, şahsi menfaati ve hırsına ülkenin ve milletin menfaatini feda etmek, halka ve ülkeye zarar verecek bir günaha, kusura, suça göz yummak ve bunları -gerekiyorsa açıklamak veya ıslah etmek yerine- şantaj aracı olarak kullanmak... bütün dinlerde ve ahlak sistemlerinde kusurdur, ahlaksızlıktır, değersizliktir.
Oldukça uzun tutulan ve insanı bıktıran seçim propaganda süresi içinde siyasilerin çoğunda, yukarıda sıraladığım ahlaki kusurların tamamını gördük, duyduk, üzüldük ve iğrendik.
Görülen manzara şudur:
Bütün muhalif parti sözcüleri, kendileri iktidara gelme hedefinden önce mevcut iktidarı devirme hedefine yönelmiş durumdalar. Ahlaki sınırları da çiğneyerek ittifaklara giriyor, iktidarın aleyhinde olmak üzere doğru olsun yalan olsun her şeyi söylüyorlar. Ülkenin menfaatine olan, hayırlı ve yararlı olan, yâra ve ağyara göre başarı hanesine yazılan işlerinden ise asla bahsetmiyor, aksine onları da inkar ediyor, görmezden geliyor, hatta olumsuza çeviriyorlar. Hakaret, alay, tehdit, tahrik siyasetin sıradan araçları oldu.
Tabii bu ahlak dışı davranışlar bütün tabakalarıyla halkı da olumsuz etkiliyor; farklı partilere mensup insanımız birbirine düşüyor, sevgi ve dayanışmanın yerini nefret ve ayrılık alıyor.
İktidarın kusuru, eksiği, yanlışı yok mudur?
Elbette vardır. Muhalefetin vazifesi abartısız, hakaretsiz ve iyi niyetle bunları dile getirmek ve kendileri olsa neyi nasıl yapacaklarını edepli bir dille anlatmak olmalıdır.
İktidar da haklı tenkitleri teşekkürle karşılamalı, kendisine bir daha fırsat verilirse bunları nasıl düzelteceğini yine edepli bir dille anlatmalıdır.
Herkesin birinci hedefi ülkenin ve milletin menfaati olmalı, iktidarda olsun, muhalefette olsun bu hedefe nasıl hizmet edebileceği endişesi başta gelmelidir.
İktidar ve kamu görevi büyük bir emanettir. Allah emaneti göklere ve yere teklif etmiş de onlar yüklenmekten çekinmişler, korkmuşlar, ama insan –iyinin yanında kötüyü de yapma kabiliyeti olduğu için- bundan çekinmemiş ve emaneti yüklenmiştir. Güzel ahlak ve kemal sahibi olanlar emaneti yüklenmekten korkarlar, yüklenmek mecburiyetinde kalınca da emanetin hakkını yerine getirirler ve böylece kabiliyet bakımından insan olmayı, fiil olarak da gerçekleştirirler. Ehil olmadıkları halde emanete talip olanlar ile emanete hıyanet edenler ise insanlık mertebesinden aşağılara doğru iner, insanlık şerefinden mahrum olurlar.
Güzel ahlak dünyada ne kadar hakim ise huzur ve mutluluk da o kadar vardır. Bugün insanların çoğu huzursuz, mutsuz, sıkıntılı, buhranlı olduğuna göre ahlakımız da o kadar eksik demektir.
Her şeyi bir yana bırakıp bir ahlak eğitimi seferberliği ilan etmemiz gerekiyor. Dünyalık peşinde çok yarıştık, şimdi zaman, ahlak ve fazilet yarışı zamanıdır.