Hümanizma’dan Pan-Hümanizma’ya

Türkiye, Anglo-Sakson dünyanın AK Parti iktidarına göstermeye başladığı kırmızı kartı tartışırken, biz de onuncu yılını kutlayan Türk-Yunan Dostluk Derneği ‘DEFNE’nin Fransa’nın Strasbourg kentindeki ‘Kültürlerarası Diyalog’ panelindeydik...

Altı kişiydik; Yalım Eralp, Eser Karakaş, yazar Petros Markarıs, Avrupa Komisyonu’nun Irkçılık ve Hoşgörülüğe karşı yetkilisi Stefanos Stavros, Selanik Üniversitesi’nden Prof. Constantin Tsitselikis ve ben... Paneli Avrupa Konseyi’nden Christos Giakomoprulos yönetti.

***

Aslında, küreselleşmenin hükmünü karşı konulamaz bir biçimde icra ettiği günümüzde, ‘kültürlerarası diyalog’ eprimiş ‘ulus-devlet’ modelinin zoraki esneme çabasından başka bir şey değil...

Çünkü diyalog olmasa da dünya, kültürlerin harman edildiği bir hasat alanına çoktan döndü...

Nitekim düne kadar soğuk savaşın en muhkem kalelerinden biri olan Strasbourg, dünkü sınır izlerinin tamamen kaybolduğu bir kente dönüşmekle kalmamış, Almanya ile Fransa arasında bir dostluk köprüsü de olmuş... İkinci Dünya Savaşı sırasında birbirini boğazlayan bu iki ülkenin bugün aynı para birimini kullanıyor olması da cabası...

Gene, küreselleşme yerküreyi inşaya dünya mutfaklarından başladı; döneri, yoğurdu, beyaz peyniri, kısırı, humusu artık her yerde bulmak mümkün...

Mutfaklardaki lezzet, dün sadece ülkeleri ilgilendiren ‘kültürü’ simgelerken, bugün dünyanın ortak malı haline gelerek ‘uygarlığın’ bir parçası olacak...

Küreselleşme hızlandıkça insanoğluna ait her olumlu ve yararlı birikim de dünyanın ortak malı haline gelmekte...

***

Bilimsel bir bakış, yerküredeki yaşamın başlangıcından bugüne bir bütün olarak bakmayı ve süreç okumayı öğretir...

Bin yıl önce aristokrasinin h<#226>kimiyetindeki bir dünyada ‘kültürlerarası diyalog’ gibi bir kavrama nasıl yer yoktuysa, bin yıl sonra, üç bin yılında da böyle bir kavram çok anlamsız kaçacak...

Ulus-devlet sosyolojik ve ekonomik nedenlerle ortaya çıkmış, geçici bir dönemin örgütlenme biçimi çünkü...

Ama maalesef bunu kutsal ve değişmez bir toplumsal elbise sananlar da var...

Tabii ulus-devlet ile birlikte ‘milliyetçilik’ de devrini tamamlayacak...

Zaten panelde de olaylara ‘ırk ve uluslara’ göre değil, çağı anlayıp keşfedenler ile bir önceki dönemin şartlanmalarından henüz kurtulamayanlar diye bakmak gerektiğini söyledim...

Dünyadaki ‘savaş lobileri’ ile ‘barış lobilerinin’ onanmaz çekişmesini de gözden kaçırmamak gerek...

***

‘Yeni Dünya’ kendi kavramlarını da hızla yaratıyor...

‘Anayasal vatandaşlık’...

‘Anayasal yurtseverlik’...

‘Yerküre vatandaşlığı’...

Yerele değil, evrensele bağlı bireyin yeni konumu hukuk üzerinden netleşiyor...

***

Bin yıl önce, bin yıl sonra...

Rönesans’ın ideolojisi insana en büyük değeri veren ve hayatın odağına insanı koyan Hümanizm’di...

Peki, yeni çağ nereye gidiyor?

Külfet ve sıkıntılarını giderdikçe daha çok ‘insan odaklı’ bir mefkureye...

Küreselleşmeyi anlamadan olup biteni anlamak mümkün değil...

Bu minnacık gezegendeki yedi milyar insan türü canlının sınırlar, ordular, trampetalar olmadan birlikte keyfedeceği bir yaşama uzun bir yolculuk halindeyiz...

Menzile varmak tabii ki kolay değil...

Ama söylediğim gibi ‘bilim bilinci’ süreç öngörür...

Kısacası dün Hümanizm vardı, yarın tüm dünyayı kapsayan temel ideoloji Pan-Hümanizm olacak...

Önceki ve Sonraki Yazılar