xxx23
Siyasal rejimin adı Rize’de ölmektir
Televizyonlarda izlemesi dehşet vericiydi... Rize’nin Gündoğdu Beldesi’ndeki heyelandan söz ediyorum. 12 kişinin cesedi çıkarıldı. Kader mi?
Rize’de önceki gün başlayan ve gün boyu devam eden sağanak yağış dün akşam saatlerinde sel ve heyelana dönüştü, Gündoğdu Beldesi’nin neredeyse tamamı toprak altında kaldı.
Bazı binalar çöktü, 12 kişinin cesedi çıkarıldı.
Kader mi?
Kader filan değil, sadece ve sadece halka ve insana “yok” muamelesi yapan “siyasal rejimin” sefaleti...
***
Gözümü güne Karadeniz’deki felaketle açınca, “söz verilip yapılmayan” siyasetçi palavralarıyla dolu “Birinci Cumhuriyet”in başlangıcına döndüm...
Heyelanları önleme babında attıkları kıtırları yeniden okudum...
İşte size 8 Kasım 1937 tarihinde Meclis’te okunan Birinci Celal Bayar Hükümeti’nin programından bir örnek:
“Şef ‘Milli ekonominin temeli ziraattır’ buyurmuşlar ve muhtelif direktifler vermişlerdir. Plana bağlanarak tamamen tahakkuk ettirilecek olan bu direktifler aşağıdaki gruplarda toplanabilir:
Topraksız çiftçi bırakmamak,
İş vasıtalarını artırmak, iyileştirmek ve korumak,
Ziraat bölgelerine göre hususi tedbirler almak,
Çok, iyi, ucuz istihsal temin etmek.”
***
3 Kasım 1965 tarihinde Meclis’te okunan Birinci Demirel Hükümeti’nin programından...
O zaman Süleyman Demirel 42 yaşında...
Programda şu vaatler bulunmakta:
“Toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi için gerekli etüt ve projelerin hazırlanması ve bunların toplum yararına kullanılmasına devam edilecektir.”
***
Dün Rize’de insanlar neden öldü, yapılar neden kaydı?
Yetkililere göre “yağmur” yağdı da ondan...
Ama biliyoruz ki bu felaketin sebebi, yeşil örtünün tahribi, ormansızlaşma, açılan arazi yolları, yanlış tarım uygulamaları, yanlış imar planları, çarpık kentleşme, arazilerin yeteneklerine göre kullanılmaması, dere yataklarının ıslah edilmemesi gibi hatalar...
Bunlar ısrarla ve inatla düzeltilmediği için Karadeniz’de her yıl düzenli sel ve heyelan olur, insanlar ölür, evleri de toprak yutar...
***
Ormanlardaki yasal ve yasadışı kesimlerin önlenmesi, çaylık alanlardaki genişlemenin durdurulması, heyelanlar dikkate alınarak köy yollarının güzergâh seçimi, mevcut yolların istinat duvarları ve drenaj sistemlerinin düzeltilmesi, çay bahçelerinde fazla suyu boşaltıcı, akıtıcı kanallar yapılması ve bunun denetimi, ana dere yataklarının hali hazır genişliğinin uygunluğu, 100 yılda bir gelmesi muhtemel bir saatlik yağış şiddetine göre (90mm/saat) taşkın alanlarının belirlenmesi, dere yataklarının ıslahı, menfez, köprü gibi mühendislik hizmetlerinde 100 yılda bir gelecek maksimim debiyi ve heyelanla taşınacak ağaçları da geçirebilecek genişliklerin hesaplanması...
Evlerin sağlam zeminlere yapılması, doğru arazi kullanımı, uygun imar ve yerleşim ilke ve planlarının ortaya konulması, uygulanması, halkın heyelanlar konusunda bilinçlendirilmesi “devletin” temel işi değil midir?
Peki, neden bu işlev yerine gelmiyor?
Çünkü Karadeniz’de her yıl aynı nedenle ölenler “siyasal rejimin” derdi değil.
Biliyorsunuz...
“Siyasal rejim, bir devlet yönetiminde egemenliğin kim tarafından ve ne şekilde kullanılacağını belirliyor”...
Siyaset bu temel soruyu sormadan birbirinin gözünü oyuyor...
Ama “siyasal rejimi” yeryüzü standartlarında yeniden inşa etmeyi gündeme asla taşımıyor.
“Halk iradesine dayalı”, “temel hak ve özgürlüklere” çok özenli ve yönetileni esas alan “insan odaklı” bir rejimden çok ama çok uzağız.
***
Aslında dünkü heyelan felaketi...
Toprağın değil, siyasal sistemin eriyip gitmesi...
“Halkına hizmetle yükümlü” olduğunu bilen gerçek bir “siyasal rejime” ihtiyaç var.
Siyasal partiler “siyasal iktidar” kavgası yapıyor ama insanların ölümünü engelleyecek yeni bir devlet anlayışını olanaklı kılacak “siyasal rejim” kavgası yapmıyorlar.
Yapsalar, otuz yıldır süren “12 Eylül rejimi” hâlihazırda sürmez, Türkiye de tayyareden “evet, hayır” kavgası yapmazlardı...
Darbeci egemenliğindeki otuz yılı kuzu kuzu geçirmeyi ve boşu boşuna ölmeyi bu kadar aldırmaz bir biçimde kabullenmezlerdi...