Erol BATTAL
Toplu Görüşmeden, Toplu Sözleşmeye Sendikacılık
Memurlar bu güne kadar sendika kurma hakkına iki kez sahip oldular. Bunlardan ilki 1965 yılında 1960 Anayasasına bağlı olarak çıkarılan bir kanunla memur sendikaları kuruldu. Bu dönem sendikacılığı 1960’lı yılların şartlarına bağlı olarak oldukça ideolojiktir. Özellikle sol düşüncenin hâkimiyeti altında geçen bu dönemde memurlar sendikalı olmanın çok da faydasını görmüş değillerdir. Sendikacılık belli ideolojik kavgaların sopası haline dönüştürülmüştür. Bu sebeple de sendikalı olmak, sahip olunan hakların korunması ve yeni haklar elde etmek için oluşturulmuş güçten ziyade; birilerinin kavgasının taraflarından biri haline gelmekti.
O günün sendikal anlayışının vermiş olduğu zarar bu günü dahi etkilemekte ve çalışanların sendikalara bugün bile güven duymasını engellemektedir. Sendikacılığın bu birinci dönemi kısa ömürlü olmuştur. 1965’te başlayan bu ilk dönem, 1970 muhtırasıyla birlikte bitirilmiştir. Bu dönemde var olan sendikalar kapatılmış; sendikacılar, kovuşturmalara tabi tutulmuş, hapislere atılmış, işkencelere maruz kalmış, mal varlıklarına el konmuş, sendikacılık yasaklanmıştır.
İkinci dönem memur sendikacılığı 1990’lı yılların başında başlar. ILO gibi Uluslar arası sözleşmelerin güvencesiyle bu dönemde yoğun bir sendikalılaşma süreci yaşanır. Daha doğrusu bütün hizmet kollarında çeşitli görüşlere sahip memur sendikaları kurulur. Uluslar arası sözleşmelerin tanıdığı imkanlara rağmen yasaların el vermemesi nedeniyle sendikacılıkla uğraşanlar, sendika kuranlar hatta üye olanlar çeşitli yasal takibatlara uğramış, haklarında soruşturmalar açılmış, cezalar verilmiştir. Buna rağmen sendikacılar direnmiş, sendikacılığı devam ettirmişlerdir. 1990’lı yılların sonlarına doğru çeşitli uluslar arası baskılarla sendikacılığa yasal zemin oluşturacak çeşitli genelge ve yönetmelikler de yayınlanmıştır. Refah-Yol hükümeti döneminde sendika yasası çıkarılmasına çalışılmış hatta bu yasanın bazı maddeleri görüşülüp kabul edilmiş olmasına rağmen getirilen çeşitli eleştiriler nedeniyle yasa Meclis’ten geri çekilmiştir.
2001 yılında ise 4688 Sayılı Kamu Sendikaları Yasası çıkarıldı. Bu yasaya başta Memur-Sen olmak üzere çeşitli sendikaların ciddi itirazları oldu. Yasa daha komisyon aşamasındayken, Genel Kurul’dayken çeşitli girişimlerle Yasa’nın toplu sözleşmeyi ve grevi içermesi istendi. Bu istek, Anasol-M Hükümetince kabul görmedi. Diğer sendikaların karşı çıkmasına rağmen Yasa’ya tek destek Kamu-Sen’den geldi ve bu destekle de Yasa yıllardır eleştirilen bu şekliyle Meclis’ten çıktı. 4688 Sayılı Yasa’yla ilgili eleştiriler sadece Grevsiz ve Toplu Sözleşmesiz oluşuyla ilgili değildi. Yasa birçok yönüyle eleştirilecek eksiklikleri bünyesinde barındırıyordu. En önemli eleştirilerden biri de, toplu sözleşme ve grev hakkı verilmediği gibi, bunlara zemin oluşturacak unsurlardan da yoksundu. Üyeliklerle ilgili bir çok sıkıntılı nokta vardı. Yasada 2006 yılında özellikle başlangıç kısmıyla ilgili çeşitli değişiklikler yapıldı. Bu değişiklikler de sorunu çözmekten uzaktı, ancak bir niyeti göstermesi bakımından saygıya değer bulunup, önemsendi.
Ancak en büyük beklenti toplu sözleşme ve grev üzerinden oluşturuldu. Yasa da bu değişikliğin yapılması yıllardır dile getirildi. Her türlü yanlışın noksanın sebebi bu eksiklik gösterildi. Buna rağmen 2002 yılından beri her yıl 15 Ağustos’la birlikte memurlarda bir heyecan oluşturulmaya çalışılır. 15 Mayıs- 1 Eylül tarihleri arasında memur sendikalarıyla, hükümet; çalışanların maaşlarını belirleme görüşmeleri yapar ve bu görüşmelere de “toplu görüşme” denir. Sekiz yıldır devam eden bu toplu görüşmelerden 2’si hariç diğer hiçbir toplu görüşme masasından mutabakatla kalkılmış değildir. Altı kez uyuşmazlık metni imzalanmıştır. Yani bu görüşmelerin tamamına yakını sonuçsuz kalmıştır. Toplu görüşmelerde bir mutabakat imzalanamaması da toplu sözleşmeye yönelik beklentileri ayrıca artırmaktadır.
Bu seneyle birlikte toplu görüşme dönemi 12 Eylül Anayasa Değişiklik Referandumuna bağlı olarak bitiyor. Eğer referandum da “evet” çıkarsa Anayasa değişmiş olacak ve bununla birlikte memurun çalışma hayatında yeni bir süreç başlamış olacaktır: “Toplu sözleşme” süreci.
Toplu sözleşme, toplu görüşmeden daha işlevseldir. Tabi ki toplu sözleşmeyi etkin kılan, grevdir. Grev gücü elde olmadığında toplu sözleşme çok da büyük bir anlam ifade etmeyecektir. Grevsiz toplu sözleşmede etkinliği sağlayacak olan uzlaştırma kurulu olacaktır. Ancak bu da özellikle sendikaların çalışanlara, toplu sözleşme üzerinden oluşturdukları beklentiyi karşılayacak düzeyde olmayacaktır. Çalışanlar grev ve toplu sözleşme hakkı kazandıklarında maaşlarının birkaç kat artacağını zannetmektedirler. Bu da gerçeğe aykırı bir beklentidir. Realiteyle hiçbir şekilde örtüşmez. Ancak sendikaların yürüttükleri propagandalar insanları bu beklentiye sürüklemektedir. Sendikacılığın hayal iklimlerinden ayrıca kurtarılması gerekir.
Sendika yasası, eleştirimize rağmen kamu çalışanlarına birçok imkân sunmuştur. Zaman içerisinde çıkarılan bazı genelge ve yönetmeliklerle sendikacılığın önündeki engeller kaldırılmaya, sendikaların rahat çalışabilmesi için zeminler oluşturulmaya çalışılmıştır. Kamu kurumlarında her türlü örgütlenme çalışmasına izin verilmiş, sendikal materyallerin kurumlarda dağıtılmasının, sergilenmesinin, sendikal çalışmalar için kurum imkânlarından yararlanılmasının fırsatı tanınmış, sendikal toplantılar için kurumların salonlarının kullanılması izninin verilmesi bu imkânlardandır. Geçtiğimiz yıla kadar her ay düzenli olarak sendika üyelerine örgütlenme tazminatı ödendi. Bu imkân, CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne taşımasıyla iptal edildi.
4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendika Yasası sendikalara çeşitli haklar vermiş bunun karşılığında da sorumluluklar yüklemiştir. Sendikalar yasanın vermiş olduğu bu imkânlardan yararlanırken, sorumluluklarından kaçamazlar Hakları kullanıp sorumluluklardan kaçmak kimseye tanınmış bir imtiyaz değildir. Buna rağmen 2001 yılından beri özellikle KESK sendikacılığın bütün imkânlarından en sonuna kadar yararlanmasına rağmen sorumlulukları üstlenme noktasında hep kavgacı bir üslubu tercih etti. Bu üslupta çalışana kazandırmadı kaybettirdi. Bütün olaylara, günü geçmiş ideolojik yöntemlerle yaklaşan bu anlayış sendikacılığı da zedelemekte çalışanların güvenini sarsmaktadır. Bütün varlığını çatışma ortamlarına borçlu olan anlayışlar yapıcı bir misyonun sahibi hiç olmamışlardır. Sendikaların yeni başlamasını ümit ettiğimiz toplu sözleşme dönemini bir milat olarak ele almaları gerekir. Yoksa heba edilen 8 yılın ardından yakılan ağıt gelecek döneme sadece örnek söz olarak fayda sağlayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.