Arif AĞIRBAŞ
Şeyh Seyyid Muhammed Efendi'nin Bediüzzaman Hatıraları
Şeyh Seyyid Muhammed Efendi anlatıyor...
Cami-i Kebir’in yanındaki küçük hücrede Ahmed Efendi (rh.a) ile birlikte talebe yetiştiriyorduk. Derslere devam eden Şeyh Melek ismiyle maruf bir talebe kardeşimiz vardı. Bu zat Şeyh Said’in yeğeni olurmuş, ailesinden 37 kişi idam edilmiş, ailesinin diğer fertleri de sürgün edilmiş bu da on yedi yaşında iken Kayseri’ye sürgüne gelmiş.
Şeyh Melek alim bir kimse idi. Talebe iken babasından okumuş, amcalarının medresesi varmış, ocaktan yetişmiş, çok edep erkan sahibi bir kimse idi. Kırk yaşlarında var idi. Elinde kitapla gezer, kimi zaman yanımıza gelir, ders dinlerdi. Bana çokça hürmet gösterir “Sen beni hayata bağladın içimdeki kötülükleri temizledin derdi” Aramızda samimi bir dostluk peydâ olmuş idi. Bana gelerek “Molla Muhammed seninle Said-i Nursî’ye gidelim” diyerek rica ediyordu.
O zamanlarda maddi manevî çok sıkıntıda idik. Fakat Peygamber (s.a.v) Efendimizin telkini bizleri bu seyahate çıkmaya mecbur etti. Birlikte bahar vakti yola çıktık. Otobüs ile Aksaray’a kadar geldik. O buraları bilirmiş, kürt köylerinde bulunduk. Ben Türkçe o da Kürtçe vaaz ediyorduk. O zamanlar gönlümüze cezbe galebe çaldığından kendimizden geçer, cemaat ile birlikte gözyaşlarına boğulur idik. Üzerimizde de daim bir baskı var idi. Neticede köylüler aralarında çuvallar dolusu yün toplayıp sattılar, bizlere yol harçlığı temin ettiler.
Bizler köylerde vaaz ede ede Isparta’ya geldik. Said-i Nursî (rh.a) hazretlerini bulduk. Bize de bir oda gösterdiler. Yanımıza da birkaç arkadaş verdiler. Onun yanında toplam 15-16 kişiydik. sakallı olan ve olmayan arkadaşlar var idi. İçimizden bize göre yaşça kamil Hüsrev gibi beş altı kişi muharrir idi. Said-i Nursî (rh.a) hazretleri gelir –kitaplara bağlı kalmaksızın- irticalen ders işler muharrirler de sözlerini hemen kaleme alırlardı. Biz de yazılanları tashih eder, noktalar, harekeler ve işaretlerdik.
Said-i Nursî (rh.a) değişik bir mizaca sahip idi. Ondan da bir kap ilim aldık. Ona yakındık çünkü arkadaşım Şeyh Melek’in amcaları ve ailesi idam edilmiş, Said-i Nursî (rh.a) ise devlet tarafını tutmuş, bunlar daha önceden tanışırlar imiş. Yanına vardığımız zaman Şeyh Melek kardeşimiz, bizi Said-i Nursî (rh.a)’e “Benim kardeşimdir.” diyerek takdim etti. Said-i Nursî (rh.a) Şeyh Melek’i çok severdi. Bazen Kürtçe ona laf atardı.
Isparta’da Said-i Nursî (rh.a)’in yanında 2 ay kaldık, sonra 5 ay da mahkeme için gittiği Afyon-Barla’da yanında bulunduk. Zira onu takip eden talebeleri vardı. Bizler de ardı sıra gittik. Bu zaman zarfında risalelerin tashihi kimi zaman yazımı ve mütalaası ile meşgul olduk. Bazen öyle bir hal vuku bulurdu ki mütalaa esnasında evliyalar gelir yanlışları düzeltirlerdi. Ben mi böyleydim, yoksa herkeste de bu haller vuku buluyor muydu bilmiyorum. Sanki bu yedi ayı evliyalar ile birlikte geçirdik.
Said-i Nursî (rh.a) evliyaların himmetlerine nail olmuş, kimi ehlullahın meclislerinde bulunmuş onlardan el hayrı almış bir zat idi. Tasavvufî yönü vardı. Velilerin hallerine, yüce mevlanın ilhamına mazhar olmuş bir hali vardı. Kendisi veliyullahtı. Yanında iken bazı kerametlerine şahit olduk. Bir gün Said-i Nursî “Oğlum kaldığınız yerden ayrılın bu gece orası baskına uğrayacaktır” diye haber verdi. Biz de evden çıktık o gece ikamet ettiğimiz ev jandarmalar tarafından basılmış, başka yerden birkaç talebeyi götürmüşler ise de bizleri bulamadılar.
Said-i Nursî (rh.a) hazretleri bazen sabah, bazen öğlen ama ekseri gece muayyen saatlerde ders işlerdi. Cemaat çok değildi, devletin baskısı vardı. İki üç güne bir “gelsinler” diye müsaade edilirdi. O vakit yanına varırdık, diğer zamanlarda yanına gitmeye müsaade olmaz ise varamazdık. Zira gözetleyiciler vardı. Talebeler her zaman yanına varamazdı. Yanına vardığımızda ise eli kalem tutan muharrirler onun sözlerini kayda geçirir bizler de tashih ederdik. Said-i Nursî (rh.a) hazretleri garibâne bir halde yaşıyordu. Muşambadan bir serginin üzerinde yatıp kalkar incecik bir yorgan kullanırdı.
Bir gün ders okutuyordu “Ben İstanbul’a gideceğim sizden ayrılacağım, sizi seviyorum” diye konuşuyordu. O an ağlamışım, cezbeye kapılıp kendimden geçmişim, Bana seslendi “Gel” dedi. Elimden tuttu. Elini öptürmezdi. Bana dua etti. Arapça dua ederdi. Duasını “Yâ Rab bu kardeşime Mevlevi kolundan el hayrı veriyorum sen kabul eyle” diyerek bitirdi. Bana “Senin mizacın tasavvuf, Neslin tasavvufçudur. Ben Rusya’dan esaret dönüşü İstanbul Yenikapı Mevlevihânesi’nde kaldım oradan el aldım, bu el hayrını sana aktarıyorum, ileride lazım olacak bu kapıdan ilham alacaksın.” diye söyledi. Halbuki ben kendisine tasavvufî bir meşrebimin olduğunu söylememiştim fakat onun insanların hallerini ve gönüllerini gözetlediği bir hali vardı.
Said-i Nursî (rh.a) hazretleri Rusya esareti akabinde İstanbul’a gelmiş Mevlevihane’de misafir kalmış, kendisi bekar idi, çeşitli zamanlarda tekkelerde kalmış. Bizlere el hayrı verirken Hüsrev (Hüsrev Altınbaşak) ve Şeyh Melek dahil yedi sekiz kişi vardı.
Said-i Nursî (rh.a) zamanın şeyhi idi. O meşâyıhın lisanı ile konuşurdu. Kendisini, zamanın velisi olarak kabul ederdik. Onun dizinin dibine oturan kişi, Said-i Nursî (rh.a)’nin nasıl bir şeyh olduğunu, zamanın kutbu ve feridi olduğunu anlardı.
Bu olaydan kısa bir müddet sonra Said-i Nursî (rh.a) hazretlerini İstanbul’a götürdüler. Biz de manevî bir işaret akabinde Kayseri’ye geri döndük...
Bizim irşadımız ve bu yolda kemale ermemiz, Seyyidi’l-Evliyâ olan Abdülkadir Geylânî hazretlerinin, büyük dedem (rh.a) Seyyid Muhammed el-Kadirî hazretlerinin ve yine neslimizden olan Seyyid Muinuddin Hasan es-Sençerî el-Çiştî el-Ecmirî hazretlerinin elleriyle gerçekleşmiş oldu. Pirimiz Abdülkadir Geylânî hazretlerinin telkini akabinde manevî bir hal, manevî bir hava oluştu. Bize gösterilen işaretler doğrultusunda zikir halkaları tesis ettik. Nice beldelerden gönlünde aşk u muhabbet olanlar cemaatler halinde toplanıp, gelerek bu halkalara katılır olmuştu.
Bu tekke hizmetleri ile birlikte Kayseri Battalgazi Mahallesinde ve daha başka yerlerde Said-i Nursî (rh.a)’in eserlerini okutuyordum. İçimizden bazıları da risâle-i nurları yeni yazıya aktarırlardı.
O dönemde 1960 ihtilali vuku bulmuş idi. Her yerde askerî yönetim vardı. Rahmetli Menderes idam edilmişti. Halk içinde, ordu içinde huzursuzluk var idi.
1968 yılı başlarında hakkımızda tekke kurmak, anayasayı ve yasaları zorla tebdil ve tagayyür etmeye teşebbüs etmek ayrıca Risâle-i Nur’un hizmetinde bulunarak bu eserlerin tedrisatını yapma suçlaması ile Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesinde hakkımızda dava açıldı. 163. maddeden 24 yıl ağır ceza istemiyle yargılanıyorduk. Resmî görevimizden açığa alındık. İki sene müddetince Kayseri’de kaldık.
Altı avukatımız var idi. Doğudan batıdan çeşitli vilayetlerden mahkememize dahil olan kardeşlerimiz de var idi. Bunlar yanında din düşmanları da aleyhimize şahitlik yapıyordu.* İstanbul Barosu başkanı Av. Bekir Berk de mahkememize müdahil olarak bizleri savundu. Av. Bekir Berk, Said-i Nursî (rh.a)’in de avukatı imiş, o dönemde mağdurları savunan bir kimseydi.
Mahkememiz bir yılı geçkin devam etti. Bizler bu müddet zarfında Kayseri’de Risale-i Nur okutuyorduk. Bu sıralarda manevî bir işaret geldi. Doğuya gitmemiz, oradaki dedelerimizin kabirlerini ziyaret etmemiz emrolundu.
Yine manevî bir işaret neticesi Şeyh Muhammed Said Seydâ el-Cezerî (rh.a)’in dergahına misafir olduk. Kendisi çok alim, fazıl büyük bir veliyullah idi. Hürmet sahibi bir kimseydi. İnsanın gönlünü okuyor, geleceğinden haber veriyordu. Şeyh Seydâ (rh.a) “Mahkememizin beraat ile sonuçlanacağını, bu çekilen sıkıntıların bizler için dünyada ve ahirette bir senet olacağını” söyledi. gönül rahatlığı içinde yurdumuza geri dönmemizi istedi.
Daha sonra ileride doğacak çocuklarımızı ve yapacağımız hizmetleri anlattı ki bunlar filhakika hali hayatımızda gerçekleşti. Şeyh Muhammed Said Seydâ (rh.a) üzerimizden büyük bir yük aldı ve böylece geri döndük.
1969 senesinin ocak ayında mahkememiz beraat ile sonuçlandı. Mahkemenin verdiği beraat haberinin gazetelerde yayınlandığı gün, Şeyh Muhammed Said Seydâ (rh.a)’in vefat haberi de yayınlanıyor idi. Allah kendisinden razı olsun, kabrini nurlandırsın. AMIN
(kaynak) Tasavvuf,Tarikatlar ve Silsileleri
Şeyh Seyyid Muhammed Efendi Hz. kimdir?
1928 yılında Kızılören kasabasında dünyaya geldi. Babası Kadiri Tarikatının Muhammediye Kolu ve Nakşi Tarikatının Halidi kolunun mürşitliğini yapan Seyyid Osman (k.s.) Efendidir. Evlad-ı resul olan ve medrese usulü ders gören Seyyid Muhammed (k.s.) Efendi yurdun birçok yöresinde imamlık ve vaizlik görevlerinde bulundu. Birçok alimin ve tasavvuf ehli kimsenin sohbet halkalarına katıldı. Barla’da Said Nursi hazretlerinin altı ay kadar sohbetlerine devam etti.
Uzun yıllar ilim tahsiline devam eden Seyyid Muhammed Efendi dedelerinden gelen Kadiri, babasından intikal eden Halidî-Nakşi, Çorakçızade Hacı Hüseyin Efendi’den el hayrını aldığı Ebheri ve Said Nursi’den aldığı Mevlevi kollarının mürşitliğinde bulunmaktadır. Seyyid Muhammed Efendi Hazretlerinin Tevazu ve alçak gönüllülüğünün tarifini yapmak mümkün değildir. İnsanlar arasında ayırım yapmamalarına rağmen ilim sahiplerine, hafızlara, fakirlere ve edepli insanlara daha fazla zaman ayırırlar.
Yanında sükut ve edep sahibi kişilerin ayrı bir önemi vardır. Kimseye kızmaz ve kimseden incinmezler.
Seyyid Muhammed Efendi bugün halen İstanbul'da yaşamakta olan değerli hak dostlarındandır. Zeytinburnu'nda “Geylani ilim Kültür merkezi” adlı dernekleri bulunmaktadır. Evlad-i Rasul olan Seyyid Muhammed Efendi’nin birçok kıymetli eserleri mevcuttur. Şeyh hz.'nin, Kadiriliği Anadolu'ya getiren Seyyid Muhammed El-Kadiri ve nesline ait arşiv vesikalarına sahip olması ile, eserleri, bir çok kimseye ve kurumlara Tasavvuf hakkında ışık tutmakta ve kaynak teşkil etmektedir. (eserleri hakkında geniş bilgi www.gikm.org sitesinden alabilirsiniz.)
Kadiri Tarikatı Muhammediye Kolu mürşitliğini yapan Seyyid Muhammed Efendi hz.’nin Türkiye, Almanya, İngiltere, Fransa, Makedonya, Avusturya ve Afrika’da olmak üzere çok sayıda Dergâhları ve müritleri bulunmaktadır. Şeyh Efendinin oğlu, İstanbul İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Dr. Seyyid Muhiddin Efendi, Türkiye ile ilgilenirken diğer oğlu Seyyid Osman Mürteza Efendi ise Almanya’da ikamet edip, yurtdışı Kadiri Dergâhların bir çatı altında buluştuğu, “Uluslararası Kadirilik Vakfı” Başkanlığını yapmaktadır.
Geylani İlim Kültür Merkezi hakkında www.gikm.org ve
Kadiri Muhammediye yolun hakkında www.muhammediye.net sitelerinden bilgi sahibi olunabilir.
Arif AĞIRBAŞ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.