Demliyazılar
Rezilleşen Medya
Rezilleşen Medya
Son zamanlarda ülkemizde fuhşiyatın en rezilleri yaşanıyor. Öyle ki, üzük büzük yaşını başını almış, dermanı kalmamış insanlar kendilerini tatmin etmek için yaşının yarısının yarısı sabi kızları zevklerine alet ediyorlar. Fuhuş sapığı kimi insanlar da en yakınlarıyla ensest ilişkilere girerek genç kızların geleceklerini karartıyorlar.
Daha on yıl öncesine kadar böylesi ilişkiler hiç duyulmamışken neredeyse toplum bunu kanıksayacak hale gelecek.
Zaten en tehlikeli durum da halkın böyle olayları kanıksamasıdır ki, hal böyle olunca onlar yapıyor da biz niye yapmayalım soruları sapıklığa meyilli insanların aklına geliyor.
Medya denen tehlike borazanı bunları afişe ederek yangına körükle gidiyor. Toplumun kabullenmediği hatta insanların tiksindiği böyle olayların fazla afişe edilmeden haber edilmesi gerekirken basın neredeyse suçludan çok mağduru rencide edecek şekilde haberler yaparak zavallı kızlarımızda onulmaz yaralar açmaya çalışıyorlar.
Acaba böyle bir durum Batı'da nasıldır diye insanın sorası geliyor. Mağdur olanlar daha çok rencide mi ediliyor, yoksa bunlar saklanmaya mı çalışılıyor.
Bundan yaklaşık 7-8 yıl kadar önce TRT-2'de çok güzel sosyadramik bir film seyrettimdi. Bu film benim çok hoşuma gitmişti. Bilgilendirici ve düşündürücü gerçek bir senaryo çizilmiş ve çok güzel de beyaz perdeye aktarılmıştı.
Filmde olay Amerika'da 1984 yılında ve 10 yıllık bir sürede geçiyor. Bir lisede mezuniyet balosu var. Baloda herkes aşırı derecede gençler alkol alıyor. Filmin kadın kahramanı katolik ve katolik olmasına rağmen o da aşırı alkol alıyor. Herkesin mağlumu katolikler dindardırlar.
Bu öğrenci kızla filmin diğer kahramanı erkek minibüse biniyorlar. Minibüsün arkasında kıza zorla tecavüz ediyor ve olaydan sonra kıza bunu kimseye anlatmamasını, eğer anlatırsa tekrar bu olayı yapacağını hatta öldüreceğini söylüyor.
Kız şoke halinde durumu ailesine söylüyor. Kızın ailesi, mütecavizin ailesine durumu söylüyor. Onlar bunu kabul etmiyorlar. Ama kız tarafı mütecavizi mahkemeye veriyor. Mütecaviz bunu duyunca İsveç'e kaçıyor. 6-7 sene kadar Amerikan adaletinden kaçıyor. Ailesi ile ancak 2 sefer görüşüyor. O da ailesinin İsveç'e gelmesiyle. Bu arada mütecavizin sakat abisi ölüyor. Cenazesine de gidemiyor.
Kız tarafı işin peşini bırakmayıp mahkemeyi sıkıştırıyor ve mahkeme mütecavizin ailesinin evini arama yetkisi vererek polisler evi didik didik arıyor. En sonunda annesinin çantasında onun İsveç'teki adresini buluyorlar. FBI onu İsveç'te bulup Amerika'ya getiriyor. Ailesi onu 1.000.000. USD kefaletle dışarıya çıkartıyor.
Sonra mahkeme oluyor. Bu mahkemeye kadar medya tecavüze uğrayan kız hiç deşifre etmiyor. Medyanın gözü sadece mütecavizde. Yani medya kadın rencide olur hiç araştırmıyor. Bu arada kız evleniyor.
Mahkemeye yapıldığı gün kız ilk kez medya kızı görüyor. Mahkemede kız tanıklık yapacağı için İncil'e el basarak yemin ettiriliyor. İlk mahkemede kız kaybediyor. Jüri mütecavizin avukatına kanarak kız aleyhine karar veriyor. Ama sonraki mahkemede ise kız kazanıyor.
Benim buradan çıkardığım 3 gerçek var;
1. Amerika'da medya hiç bir zaman kişileri rencide etmiyor. Hakları mahfuz kalıyor.
2. Amerika hiç bir zaman vatandaşının hakkını gasbetmiyor. İsveç'te olsa bile suçluyu yakalayıp mahkemenin huzuruna getiriyor.
3. Mahkemede İncil üzerine yemin edilerek insanların inançlarını da göz ardı etmiyorlar.
Yukarıda seyrettiğim filmde Batı ne kadar ahlâki çöküntüye uğrasa da hiçbir zaman mağdur olan kişileri rencide etmemeye gayret gösteriyor. Ama bizde mağdur kişiler aşırı derecede rencide ediliyor ve bu olaylar medya tarafından halka kanıksanmaya çalışarak ahlâki çöküntüye büyük bir hızla gidiliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.